yalçın.
"sana artık derse odaklanman gerektiğini söylüyor."
üniversitede benimle tek konuşan tarık, profesör ile aramızdaki iletişimi sağlıyordu çünkü fakültede işaret dilini az buz bilen tek kişi oydu. yoksa benimle muhatap olmayacağına emindim.
ellerimi kaldırdım. "üzgünüm. bundan sonra deneyeceğim."
tarık profesör ile konuşurken profesör başını usulca salladığında çıkmam gerektiğini anladım ve amfiden çıkış kapısına doğru ilerledim. kış gelmek üzere olmalıydı, hava iyice soğuyor ve kara bulutlar gökyüzünde yerini alıyordu.
bahçeye çıktığımda saatime baktım ve profesör blok dersi erken bitirdiği için eve gitmeye biraz daha vakit olduğunu gördüm. bu yüzden bahçede bir ağacın dibine oturdum ve dizlerimi kendime çekip başımı ağaca yasladım.
şimdi emir olsaydı ve duysaydım, ne güzel olurdu halbuki. belki ben de güzel havanın tadını çıkarırdım. şimdi sadece açık havada olduğum için korkuyordum. bir şey duyunca güvende hissediyordunuz çünkü, bu yüzden korunmak için kalabalık ortamlara giriyordunuz. ya biri gelip bana zarar verir, usulca yaklaşıp beni bir anda korkutursa diye aklım çıkıyordu.
yine de eve gitmekten daha iyi olurdu.
gözlerimi kapatıp belki duyarım diye düşünürken gerçekten duydum.
ama sadece naif bir erkek sesini.
"sakin ol, bunu başarabilirsin... iki kere başına vur, ardından bunu ver ve - neyse, hadi." gülümsedim.
arkamdan gelip bir anda önümde bağdaş kurunca istemsizce yerimde sıçradım ve bacaklarımı biraz daha kendime çektim. duyma yetimi kaybettiğimden beri daha korkaktım.
"seni korkuttum mu?"
ilgisiz gibi gözükmek için gözlerimi çimenlere çevirdim ve başımı iki yana salladım.
işaret parmağıyla dizime dokunduğunda başımı kaldırıp ona döndüm. kendini hazırladı, derin bir nefes aldı ve avuç içiyle başının üzerine art arda iki kere vurdu.
"merhaba."
kaşlarımı çatıp kendimi tutamadan gülümsedim ve çantamdan defter ve kalemimi çıkardım. sabah yazdığım yerin altına doğru yazdım.
benimle konuşmak için işaret dili mi öğrendin?
dudaklarını okuyabiliyorum."evet ama sadece üç kelime.'
istemsizce kahkahamı ortaya koyduğumda nasıl bir ses çıktığını bilmediğim için anında gerildim ve avuç içini ağzıma doğru bastırdım.
şayet o bana şokla bakıyordu.
sağ elimi defterin üzerine doğru koyup yamukça yazdım.
üzgünüm.
acaba gerçekten sesim o kadar garip çıkmış mıydı ki bu kadar şaşırmıştı? ya da ağzım nasıl bir şekil almıştı ki böylece bakıyordu bana?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
gönülçelen // emfur
Storie d'amorefurkan, işitme engelliydi. ta ki emir'in sesini duyana kadar. angst//elidemir & yalçın