5. BÖLÜM "KURŞUN"

336 33 59
                                    



imagine dragons - believerhalsey - sorry&

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

imagine dragons - believer
halsey - sorry
&

5. BÖLÜM "KURŞUN"

Öğlen güneşi tam tepede dikiliyordu.

Saat 12'ye gelmekteydi. Uğurcan Çakır, o gün öğle yemeğini dışarıda yemek istemişti. Ancak öncesinde uğramak istediği bir yer vardı.

Yaklaşık yarım saatlik bir yolun ardından Çakır, arabasını bulduğu boş bir yere park edip biraz yürüdü. Adımlarının sonlandığı yer bir ofisin önüydü.

-bayındır mimarlık-

Güneş gözlüğünü çıkarıp ceketinin yakasına asarken yavaş adımlarla ofise girdi ve fazla dikkat çekmemeye çalışarak etrafını inceledi. Bir mimarlık ofisi olduğunu profesyonellikle, oldukça şık bir şekilde dekore edilişiyle haykıran bu mekanda birazdan öğle tatiline girecek olmanın telaşesi vardı. İnsanlar ayaklanmış, yemek yemeye gitmek üzereydiler. Çakır, tam zamanında gelmişti.

Danışmanın olduğu masaya yönelip sekreter oğlana, "Altay Bayındır çıktı mı?" diye sordu Çakır. Oğlan kısaca Çakır'ı bakışlarıyla süzüp "Çıkmadı sanırım, bir sorayım." diye mırıldandı.

Çocuk, kısaca bir telefon görüşmesi yaptıktan sonra tekrar Çakır'a dönerek, "Odasındaymış." dedi. "Kim geldi diyeyim?"

"Uğurcan Çakır."

Çocuk bu ismi telefondan Altay'a ilettikten sonra Çakır'a, Altay'ın odasını gösterdi. Uğurcan teşekkür edip gencin yanından ayrıldıktan sonra Altay'ın odasına yöneltti adımlarını.

İçeri girdiğinde gözleri odağına oldukça şık dekore edilmiş bu odanın tam ortasındaki masayı ve sandalyesinde oturmakta olan Altay'ı aldı. Yanında ise, Uğurcan'ın fotoğraflardan tanıdığı kadarıyla Ash ve Barnes olduğunu tahmin ettiği kızlar vardı.

Gülerek bir şeyler konuşan bu üçlü Uğurcan'ın geldiğini görünce şaşırmış gibi yaptı. Altay, misafirini karşılamak için ayağa kalkıp gülümseyerek "Hoş geldin." dedi.

Altay'la kısaca sarıldıktan sonra Ash ve Barnes'i başıyla kısaca selamladı Uğurcan.

"Altay senden çok bahsetti. Kim olduğunu merak ediyordum doğrusu. Anlattığı kadar yakışıklıymışsın bu arada. Tanışmak bugüne kısmetmiş, ben Barnes." deyip tokalaşmak için elini uzattı pembe saçlı kız.

"Memnun oldum." deyip karşılık verdi Uğurcan Barnes'e. Ardından, Ash ile tokalaştı. Sarışın kız sahte bir gülümsemeyle "Ash." demekle yetindi yalnızca.

Çok kısa, ayaküstü bir sohbetin ardından Ash ve Barnes yemek yemeye gitmek üzere çıktılar odadan. Altay ve Uğurcan baş başa kalmıştı.

"Haber verseydin keşke gelmeden, böyle çok ayaküstü oldu." dedi Altay samimi bir tavır takınarak.

"Buralardan geçiyordum, senin ofisi görünce bir yanına uğrayayım dedim." derken, benzer bir samimiyet vardı Uğurcan'ın sesinde. "Yemek yedin mi?"

Altay, kafasını olumsuz anlamda iki yana salladı. "Çok yoğundum bugün. Sabahki poğaçayla duruyorum. Bir şeyler mi yesek?"

"Neden olmasın." diye karşılık verdi Uğurcan da. Birlikte, Altay'ın ofisinin yakınlarında ev yemekleri yapan bir lokantada aldılar soluğu. Cam kenarında bir masa seçip oturdular, garson kız siparişlerini aldı ve ardından sohbet etmeye başladılar.

"Çok yoğunuz şu sıralar, önemli bir ihale aldık. Toplantıdan toplantıya koşturuyorum. Seni aramaya da fırsat bulamadım, kusura bakma. Ne oldu o araba? Satılmamıştır umarım." diye başladı Altay.

"Önemli değil. Araba satılmadı henüz. Şu sıralar piyasa biraz durgun." Suyundan bir yudum aldı Uğurcan. "Bu hafta sonu kafa dağıtmaya dağ evine gideceğim. Boş vaktin varsa eğer-"

Altay, Uğurcan'ın cümlelerini yarıda kesmesine hafifçe gülerek, "Boş vaktim varsa?" diye sorar gibi yaptı.

Uğurcan da hafifçe gülümsemişti. "Sen de gel diyecektim. Bizim kızlar, kardeşlerim, bana eşlik edemeyeceklermiş. Yalnızım yani."

"Yalnız olmaktan hoşlanan biri olduğunu düşünmüştüm." derken Altay, iğneleyici bir ses tonu kullanmıştı. "Cumartesi öğleden sonra boşum. Pazar da hafta tatilim. Olabilir yani. Bir planım yok."

Siparişleri getiren garson tabakları masaya yerleştirirken ikisi de susmuştu. Garson kız uzaklaşırken kısaca kıza "Teşekkürler." diye mırıldanıp konuşmalarına devam ettiler.

Yemeklerini yerken havadan sudan konuşup sohbet ettiler. Yemekler bittiğindeyse saatin 13:00'e geldiğini görüp kalkmak zorunda kalmışlardı. Hesabı ödeyip mekandan çıktıktan sonra sokağın başına kadar beraber yürüdüler.

Altay, Uğurcan'dan birkaç santim daha uzundu. Bu boy farkına Uğurcan gıcık oluyor olsa da hoşuna gitmiyor da değildi. En sonunda, Altay'ın ofisinin önüne geldiklerinde ikisi de durup birbirlerine döndü.

"Görüşürüz o zaman." dedi Altay, hafif gülümsüyordu.

Benzer bir gülüş takıman Uğurcan da "Hafta sonu görüşürüz." dedi.

"Haberleşiriz ama telefonda. Bugün daha Perşembe ya hani..." Altay'ın gözleri bu cümlesinin üzerine şokla irileşirken Uğurcan sinsice gülümsedi. "Haberleşiriz yahu. Yeter ki sen iste." dedi dalga geçerek.

O sırada bir ses duyuldu.

Her şey saniyeler içinde olup bitti.

"Çakır!" diye bağırarak Uğurcan'ı sertçe kendine çeken Altay, Uğurcan'la beraber birkaç adım gerilerken, kimin silahından ateşlendiği bilinmeyen o mermi de saliseler önce Uğurcan'ın olduğu yerden geçerek arkasındaki camı paramparça etmiş, sekreterin masasının hemen arkasındaki Bayındır Mimarlık logosuna saplanmıştı. İnsanlar çığlık çığlığa kaçışırken Altay bir yandan soğukkanlılıkla etrafını süzüyor diğer yandan Uğurcan'a sımsıkı sarılıyordu.

Uğurcan Çakır, bedenini geri çekerken dehşet dolu gözlerle etrafı bakışlarıyla süzmeye başladı tıpkı Altay gibi.

"İyi misin?" diye sordu Altay endişeli bir sesle, Çakır'a.

Çakır, kafasını aşağı yukarı sallayarak, "Evet." dedi. "Sen iyi misin?"

Altay başını aşağı yukarı sallamakla yetindi. Boş olan ofiste yaralanan olmaması tek tesellileriydi.

O kurşunun hedefi Çakır'dı.

Düşmanları, hiç tahmin etmediği kadar yakındaydı.

mafya | altay bayındır x uğurcan çakırHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin