Erkenden geldimm, umarım yazım yanlışım yoktur kontrol edemedim. Bol bol yorum bildirimi ümidiyle, keyifli okumalar🧁🍪🧸
🎶Barış Manço - Kol Düğmeleri🎶
3
"Zamana inanıyorum. Zamanla hiçbir şeyin geçmediğine ama her şeyin olması gerekene dönüştüğüne, her şeyin yerli yerine oturduğuna, parçalanışın bir bütünü var ettiğine inanıyorum.". Uzun zamandır hislerime böylesine tercüman olan bir yazıyla karşılaşmadığım için seslice okumuştum laptop ekranındaki pasajı. Tüylerim ürpermişti.
Ben de zamanla parçalananlardandım çünkü. Ve inat değil mi, parçalana parçalana ayağa kalkanlardan... Anne sütünün tadını almadan, sıcak kollara bir kez olsun bırakılmadan başlamıştım hayata ve bir bakkal topu gibi kirli ayaklar arasında fırlatılıp durmuştum. Buna rağmen büyümeyi başarmıştım.
Bugün, on sekiz yaşındaydım. Cebimdeki kimliğim ve ekranda balonlar uçuran twitterım hariç kimsenin haberi olmayan o gündeydim, doğum günüm. Gerçi hakkını yememeli, Sehun özel gün özürlüsü olsa da bazen hatırlayıp kendi çapında tebriğini ediyordu fakat onun haricinde kutladığımı hatırlamıyordum. İnsan kutlamaya değer görmüyordu zaten bir süre sonra. Doğmuştum sadece, ee? Bundan ben hariç kim memnundu? Ben bile tam anlamıyla memnun muydum ki, doğa anaya şükredecektim? Sahi, insanlar doğdukları güne şükredecek kadar seviyor muydu bu hayatı?
"Baekhyun?" öyle dalmıştım ki arkamdaki kalın ses beni yerimde zıplatmıştı. Açık laptopı aniden kapatıp sandalyemi arkaya çevirdiğimde ıslak saçlarını kuruluyordu mavi havlusuna. "Korkuttum mu?" bir doksan boyuyla nasıl güldüğünde bebek gibi geliyordu gözüme bazen hayret ediyordum.
"Yok, fazla odaklanmışım ondan." ben de onun gibi güldüm ama öylesi neşeli görünmediğine emindim.
Yine bir hafta sonuydu ve ailesinin yanına gitmek üzere sabah erkenden kalkmıştı. Bu sefer tıkırtılarıyla değil bizzat kendim uyanmıştım, sanırım yavaş yavaş adaptasyon sağlıyor hatta ona benzemeye başlıyordum bazı konularda. Kahvaltıda kola içmeye bile başlamıştım fakat bu erken kalkmanın aksine zararlı bir alışkanlıktı elbette.
"Bu hafta da yurtta mısın?" neredeyse bir buçuk ayı geride bıraktığımız için şaşırıyordu elbette. İnsan bir haftasını bile ailesinin yanında geçirmek istemez mi diye, haklıydı, isterdi, isterdim fakat olmayınca isteklerin bir önemi kalmıyordu ki.
"Evet. Biliyorsun bir sürü çocuğum var gezdirilecek." alayla söylediğimde dudaklarını çizgi haline getirip güldü. Bir şeylerin ters gittiğini, daha doğrusu hiç gitmediğini farkediyordu fakat sormaya cesaret edemiyor gibiydi. Uzun süredir oda arkadaşı olmamıza rağmen henüz ona çocukluğumu açma fırsatı bulamamıştım. Pek de istekli değildim doğrusu. Yetimhane çocukları itilirdi çünkü, toplumdan dışlanırdı, terbiye bile almamış sayılırlardı, bizden arkadaş olmazdı.
Kim bilir ona anlattığımda soğuyacaktı belki benden. Bir daha böyle parlak gülmeyecek, yemeğini paylaşmayacak, ellerime iltifat etmeyecekti. Evet ellerimi beğeniyordu biliyor musunuz? Bu zamana kadar dikkat bile etmemiştim şekillerine ama Chanyeol çok zarif olduklarını, ilk defa bu kadar biçimli tırnaklara sahip bir erkek gördüğünü söylemişti. İltifat almaya alışık olmadığımdan üç gün bunu düşünüp gülümseyerek gezmiştim okulda. Sürekli ellerime bakıyor, vay be gerçekten güzelmiş diye kendimi övüyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şeker Prens
Fanfiction"Yalnızlık, seviştiğin o kalpsiz bedende uyuşturuyor seni." "Bunun adı aşk Chanyeol." "Yanılıyorsun Baekhyun, bunun adı kör olmuşluk."