Satır arası yorumlar bırakmayı ve oy vermeyi unutmayın ❤️🩹
"Benim porselen kalbim, karanlık bir çağa düşmüş.Tek başına savaşırken, bir aşka esir olmuş."
🎶 Sena Şener - Porselen Kalbim 🎶
23
Sabah kahvaltıyı hızlı bir şekilde geçiştirmiş, Chanyeol'den bile erken hazırlanarak kendi arabamla ajansa gelmiştim. Dünkü tartışmadan haberi yoktu çünkü akşam yemeğinden sonra film izlemeyi teklif etmişti ve ben duştayken salonda harika bir ambiyans yarattığı için bu tatsız konuyla gecesini mahvetmeye kıyamamıştım. Tabii sabaha kadar içim içimi yemişti ve uyumam pek mümkün olmamıştı. Tam dalıyordum ki bu sefer de ajanda uygulamamız alarm vererek bugünün planlamasını hatırlatmıştı. Neredeyse ağlıyordum. Adeta sürünerek Chanyeol'ün yanından kalktım ve hazırlandım. Kahvaltı fikri Chanyeol uyuyorken biraz üşendirici geldiğinden buzdolabındaki geceden kalma yemeklerden ağzıma atmayı tercih etmiştim fakat tabii ki sakarlığımdan kaseyi düşürüp Chanyeol'ü uyandırarak yakalanmıştım. İri ve şiş gözleri ne yapıyor olduğumu anlamaya çalışırken boğazımdaki yosunu yutkunamadığımdan uygulama ekranını yüzüne tuttum ve zamanım olmadığını açıkladım. Israrla hızlı bir şekilde hazırlayabileceğini iddia ediyor olsa da ona aldırmadım ve yağlı ağzımın doluluğuna rağmen dudaklarından hızlı bir öpücük kapıp banyoya koştum, anahtarlarımı aldım ve evden çıktım.
Yapı malzemeleri firmasıyla olan ön görüşme toplantısını neredeyse kaçırıyordum. Zaten uykusuz olduğum için pek verimli geçtiğini de söyleyemezdim. Basit taslaklar üzerinden konuşarak yürüttüğüm toplantıyı sahte gülümsemelerle, detayları daha sonra konuşabileceğimize ikna ederek bitirmiştim. Toplantıdan çıktığımda kafeteryadan jambonlu çedarlı küçük bir tost ve buzlu bir limonata alarak odama geçtim. Changbin'i odada esneye esneye de olsa metin yazarken gördüğüm için şaşırmış ve ödül olarak limonatamdan bir yudum almasına izin vermiştim.
Kendi masama geçtiğimde bir dolu iş beni bekliyordu. Bu yüzden hem yiyip hem tasarım yapmaya çalıştım fakat iki işi aynı anda yapamadığım, daha doğrusu mükemmel şekilde yapamadığım için bir süre sonra vazgeçerek sadece tostumu yedim. Yerken yine dün Seung Ho ve şefle yaptığım tartışmayı hatırlamıştım. Bu sebeple yemek sürem normalinden üç katı uzamıştı. Seung Ho pisliği kılını dahi kıpırdatmadan hayatımı olumsuz etkilemeyi başarıyordu.
Yemeğim bittiğinde yaklaşık iki saat kafamı bile kaldırmadan çalıştım. Kat merdiveninden geçerken camımıza tıklayıp göz kırpan sevgilime öpücük atmak haricinde tabii. Chanyeol merdivenleri inip gözden kaybolduğunda tekrar çalışmaya döndüm.
Çekimi tamamlanan güneş kremi markasının son afiş renkleriyle oynuyordum. Dibe inmiş limonatamdan höpürdeterek içmeye çalıştığım sıra kapı aniden açılmıştı.
"Choco-shock. Daha uzunu yok!"
Nayeon hayali bir pankart açarak içeri girdiğinde ona delirmiş gibi baktım. Kısık gözlerinin hedefi Chagbin'di. Changbin'in dürdüğü derginin hedefiyse direkt olarak Nayeon'un kafası olmuştu.
"Git başımdan Nayeon." Changbin'in suratında en ufak bir sırıtma yokken Nayeon kafasına dergi yememiş gibi kahkahalarla yere yatıyordu.
Odanın kapısını örtüp topuklarını yere vura vura yürüdüğünde eğilip dergiyi yerden aldı ve uzun saçlarını düzelterek Changbin'in masasına koydu. Her ihtimale karşı Changbin'in değil benim masamın önüne oturmuştu.
![](https://img.wattpad.com/cover/227606146-288-k107515.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şeker Prens
Fanfiction"Yalnızlık, seviştiğin o kalpsiz bedende uyuşturuyor seni." "Bunun adı aşk Chanyeol." "Yanılıyorsun Baekhyun, bunun adı kör olmuşluk."