Not: aylak = zombi
Alışılmışa göre sakin bir gün geçiriyorduk ama kurduğum çitlerin arkasına geçip ateş yakabileceğim bir şeyler toplamanın vakti gelmişti.
"Ben akşam için odun toplamaya gidiyorum Jess! Sakın karavandan dışarı adımını atma, hemen döneceğim."
"Abi dikkat et lütfen"
"Edeceğim seni seviyorum"
"Bende seni seviyorum abi hemen dön" dedi yüzündeki korkuyla
Zaten ormanın içinde bir düzlükte olan karavandan inip ormanın daha da iç kısımlarına ilerledim etrafta bulduğum dal parçalarını kucağımda biriktiriyordum ta ki onu görene kadar. Kucağımdaki dalları yavaşça yere bırakıp az önce bir ağacın dibine bıraktığım yay'a uzandım tüm vücudumla, sırtımdaki oklardan birini kavrayıp tüm dikkatimi hedefimdeki Ceylan'a verdim, onu bir süredir haklamak istiyordum fakat her seferinde kaçsa da bu sefer benim olacaktı.
Yayı Sonuna kadar gerdim. Ben oku yaydan çıkardığımda Ceylan'ın ürkek bakışları karşısındaki çalılıktaydı. Bu sefer başarmıştım, ceylan'ı yere sermiştim; sevincimle yayı kenara fırlatıp hızlı adımlarla Ceylan'a doğru ilerledim. Tabii, iki aylak o çalılıktan çıkana kadar. Biri doğruca üzerime gelirken diğeri avladığım Ceylan'dan bir ısırık almıştı bile yaşadığım korku ve şaşkınlıkla ayaklarım birbirine dolanmış geri geri adımlarken kendimi yerde bulmuştum. Ellerim ve ayaklarımla geriye doğru sürünürken belimdeki bıçağı çıkarıp aylağın iyice üstüme gelmesini bekledim. Dizleri üstüne çöküp vücudunu bana uzattığında bıçağımı beyni ile buluşturdum.
O çürümüş bedeni üzerimden attıktan sonra ayağa kalkıp benim avladığım Ceylan'ı yemekle meşgul olan aylağında kafasını patlatıp sinirle Ceylan'ın üzerindeki okumu aldım. Topladığım dalları da kucakladım ve karavana dönmek için geldiğim yolu takip ettim.
Uzun bir yolun ardından karavan kendini belli etmeye başlamıştı. Yolda birkaç aylak daha haklasam da tek düşündüğüm Jess'in başına bir şey gelip gelmediği idi.
İyice karavana yaklaştığımda bulunduğu düzlüğe çıkarken duyduğum çığlıkla korktuğumun başıma geldiğini anlamıştım. Vücudumu kaplayan endişeyle dal parçalarını yere fırlatıp karavana koştum.
Bu Dünya'da korkmanız gereken tek şey ölü bedenler değildi, daha da tehlikeli olanlar yaşayanlarıdı.
Karavanın kapısında bekleyen adam beni gördüğü gibi silahına davransada doğruca üzerine yürüdüm. Elinde bir silah olması onu yere seremeyeceğim anlamına gelmezdi. Çelimsiz ince vücudunu, elindeki güçlü silahın arkasına gizliyordu. Tetiği çekememişti tam karşısına geçtiğimde yakalarından tutup tüm hıncımla kafa attım. Adam öylece yere yığılmıştı. Onu orada bırakıp Karavanın kapısına geldiğimde içeriden, dışarıdaki gürültü için çıkan iki adamla yüz yüze geldim.
Arkadaki uzun boylu, iri yarı; tam karşımda sinir ve şaşkınlıkla bana bakan ise diğerine göre daha kısa, esmer tenliydi.
Arkadaki üstüme gelmeye yeltendiğinde ilk geri adımımı atmıştım ama yerdeki bıçağımı almak içindi. Bıçağı alıp doğrulduğumda diğeri arkadakini uyarır biçimde elini kaldırmış bana bakıyordu.
"Şşh beyler! Sakin olun. Sende indir o bıçağını."
"Hadi ya belinizde o silahlar varken mi?"
"Bak adamım yerde yatıyor, daha fazla kaşınma istersen."
Alayla kıkırdayıp, ciddiyetle kardeşimin nerede olduğunu sordum içeriden gelen "Abi! " çığlığıyla tüm cesaretim yerini endişeye bırakmıştı. Bir hışım hâlâ Karavanın kapısında olan iki adamı itip içeriye daldım. Doğruca Jess'e sarıldım ardından dizlerimin üstüne oturup yüz yüze gelmemizi sağladım ve "iyi misin? " diye sordum.
"İyiyim abi bana bir şey yapmadılar hemen geldin"
Duyduğum cümleyle bir nebze rahatlasam da henüz bitmemişti bir çırpıda yastığın altındaki silahı kavradım ve adamları gitmesi için uyardım. Esmer olan teslim olurcasına iki elini kaldırdı ve
"Bak cesaretini sevdim bize katılabi-"
"SİZE GİDİN DEDİM! "
Sözünü kestiğim için olacaktı ki yüz ifadesi değişti sinirlenmesi beni ne kadar tedirgin etse de tedirgin olduğumu asla belli etmedim. Kısa bir süre düşündükten sonra konuştu "Peki, senin bileceğin iş" dedi ve karavandan çıktı. Diğeri de sert bir bakış atıp esmer olanı takip etti.
Uzun olana, gözleri ile yerdekini işaret etti o da ikiletmeden yerde yatan bedene yöneldi. Kolunu omzuna atarak yerden doğrulttuğu bedenle esmer olana baktı aralarında bakışları ile olan bir konuşma geçti bu sırada Ben de karavanın kapısında silahımın namlusu, onların üzerinde gitmelerini bekliyordum.
Arkalarına bakmadan yavaşça adımladıkları yolun sonuna geldiklerinde karavanın bulunduğu düzlükten inerken grupta onun borusunun öttüğünü düşündüğüm esmer beden dönüp kovboy şapkasının altından bana baktı hâlâ tüm dikkatim ve silahım onların üzerindeydi bu anlık bakışın ardından gözden kayboldular.
Hemen içeriye, Jess'in yanına döndüm dizlerini kendine çekmiş gözyaşlarını silmeye çalışıyordu. Onun bu yaşlarda arkadaşları ile eğlenmesi, yeni şeyler denemesi gerekiyordu ama bu virüs hiç beklenmediği kadar hızlı yayılmıştı. Isırılırsan onlara dönüşürsün, bu kadar basitti bir de üstüne anne ve babamızın daha iki gün önce o varlıklara dönüşmüş olması daha da etkiliyordu. Yanına oturup her şeyin geçtiğini korkmaması gerektiğini söyledim. Evet yalandı daha kötü şeyler de gelecekti başımıza ama ona güçlü kalmayı öğretmeliydim, cesur olmayı ve en önemlisi akıllıca hareket etmeyi. Artık süslü dünyamız yoktu ve olgun davranmak zorundaydı. Ne kadar zor olsada ağlamamayı öğrenecekti.
||||Zombileri böyle hayal edebilirsiniz tamamen çürümüş ve yavaş hareket ediyorlar.
Bayyyy
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Live Too Die | Taekook
FanfictionDüşünün, aileniz ile geçirdiğiniz mükemmel bir gecenin sabahına yatağınızın baktığı cama yapışmış, sizi yemek için salyalarını akıtan bir ölü ile uyanıyorsunuz... Genç yaşında bu Ölümcül salgınla karşılaşan Jeon Jungkook tüm hayatını, tek varlığı ka...