=Jungkook=
Kanlı Mazi'de daha önce hiç karşılaşmadığım ama bugün, o yerden kurtulduktan sonra Jess'e ve bana destek çıkan çocuğu aradı gözlerim. Tam yanımdan hızla geçip gidecekken kolundan tutup durdurdum onu. Teşekkür etmek adına eğildiğimde, Jess'de saklandığı yerden çıkıp eğildi. Doğrulurken teşşekkürümü dile de getirmiştim.
O da yaptığımıza şaşırmış olacaktı ki telaşla eğildi.
"Teşekküre gerek yok Jungkook, ne yaptım ki zaten?" sesinde bir mahcubiyet tınısı vardı.
"Olanlardan sonra hep Jess ve benim yanımdaydınız size borçlandık. Değil mi Jess?"
"Evet teşekkür ederiz." derken Jess bir kez daha eğildi.
"Pekâlâ rica ederim ama ben, sizin için Taehyung kadar çırpımadım. O, bu saygıyı benden daha çok hak ediyor."
Açık kahve tutamları rüzgar yüzünden uçuşan çocuk eliyle arka tarafımızı gösterdi. İşaret parmağının ucunda botlarının bağcıklarıyla uğraşan Taehyung vardı. Gözüm bir süre oraya takılmıştı. Bu sırada Jess iki eliyle sağ kolumu sarmış, ayağıyla yeri eşeliyordu. Taehyung ellerini yaptığı işten çekmeden sanki kontrol etmek amaçlıymış gibi sadece kafasını kaldırıp doğruca buraya baktığında, gözlerimi kaçırmak hiç istemedim. Aksine pişman etmek istiyordum ama önce gözlerim sonra vücudum çıktı kadrajından.
Jess'i de kendimle birlikte sürüklüyordum. Adımları yavaşlayınca elleri ellerime indi.
"Abi dursana çadırı kurmayacak mıyız?"
Hafif dizlerimi kırıp ona doğru eğildim. Ellerimi kollarına yerleştirdikten sonra etrafa bakındım. Jess'i yalnız bıraktığımda ona zarar verebilecek birileri -çok bilmiş komşularım- var mı diye. O ucube suratlara rastlanmamıştım.
"Sen Isabella'i ya da Matmazel'i bul Jess. Çok fazla çadır yok, ben Taehyung abinle nöbet tutarım.
Jess'in gözleri büyümüş, elleri kolumu tekrar sarmıştı.
"Abi onun yanına gitmesen olmaz mı?"
"Neden gitmeyeyim?" Elbette gitmeyecektim ama Jess'in tepkisi, sorgulamama neden olmuştu. Sonuçta olanları Taehyung'dan bilmiyordu.
"O adamlara zarar veren Taehyung abi değil miydi? Dışarıdaki gürültü yüzünden Isabella'den zoraki izin alıp seni bulmak için dışarı çıktığımda, onlardan birini Namjoon ile birlikte evine götürürken gördüm."
Söyledikleri kafamda şimşekler çaktırmıştı. Ben o adamın kanında mı sevişmiştim?" Sertçe yutkunup kafamı başka yöne çevirdim, derin bir nefes verip tekrar endişeli yüze döndüm.
"Hayır Jess! Taehyung; o adamı, benim yanıma getiriyordu, sorgulamak için. Taehyung kimseye zarar vermez." yarım yamalak cümleler kurarak Jess'in duymak istediklerini ona söylemiştim.
Sıktığı kolumdaki elleri az da olsa gevşemişti, daha iyi hissettiğini düşünerek ona tekrar Isabella'i bulmasını söyleyip kalabalığın arasına gönderdim.
Herkes bin perişan, ne yapacağını şaşmış hâldeydi. Son bir kez etrafta dolandordığım gözlerim, yaralılara yardımcı olmaya çalışan Jin ve Robert'a takıldı. Jin telaşlı tavrıyla yanındaki çocuğa bağırarak çantadan sargı bezlerini çıkarmasını söylüyordu. Bunun üzerine eli ayağına karışan Robert, küçücük çantada bir sargı bezini bulamıyordu. Yardım etmek için yanlarına koşacaktım ki biri benden daha hızlı davranmıştı. İlk adımlarımı atar atmaz onu gördüğümde adımlarım hızını kesti.
Bir elini Jin'in omuzuna yerleştirip sakince, sessiz olması gerektiğini söyledi. Ardından bir kaç adama kampın ilerisini işaret etti. Onlar söyleneni yaparken genç adamın elinden çantayı alıp şu acil olan sargı bezini ilk bakışında buldu. Jin, şükür çekerek Taehyung'un elindekini kaptı ve hastasına döndü. Yanındaki mahçup çocuğa kaydı gözleri; birkaç adım gerideydi, elleri ceketinin belindeki lastiği çekiştiriyordu. Bir eliye çocuğun gür, kıvırcık saçlarını karıştırdı ve arkasını dönene kadar yüzüne gülümsedi. Daha sonra az önce gönderdiği adamların peşinden gitti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Live Too Die | Taekook
FanfictionDüşünün, aileniz ile geçirdiğiniz mükemmel bir gecenin sabahına yatağınızın baktığı cama yapışmış, sizi yemek için salyalarını akıtan bir ölü ile uyanıyorsunuz... Genç yaşında bu Ölümcül salgınla karşılaşan Jeon Jungkook tüm hayatını, tek varlığı ka...