Hayat bazen size güler ama sadece birkaç dakkialık. Eğer ki yalan sayesinde mutlu olduysanız işte o zaman dakkialık bile değil.
Şu an yaptığım şey Rabbime dua etmek. "İmge kızım gelir misin bir? Senle bir şey konuşacağım." babm bunu diyince ona baktım. Kafamı sallayıp yanına gittim. "Efendim baba?" dediğimde "İmge o çocuk kim?" dediğinde ne diyeceğimi bilemedim. Heralde o çocuk bana sürtük lakabını takıp benim t-hisrtüme konan çocuk mu diyeceğim? Tabii ki hayır. "Hiç baba karşı sınıftan bir çocuk sen nereden tanıyordun o çocuğu?" dediğimde sessizce bağırarak "O çocuktan uzak durulacak küçük hanım." diyip cevap vermeme izin vermeden çekti gitti.
Ben babamın arkasından bakarken zilin sesini duymamla biri kolumdan tutup çekiştirmeye başladı. Kafamı kaldırdığımda beni çekiştirenin Atıl olduğunu gördüm. Beni okulun ilk gününde getirdiği yere getirdi. "Sen o adamı nereden tanıyorsun?" diye sorduğunda anladım ki bu çocukta sinir kafa yapıyordu. "O adam benim amcam." dediğimde gülüp ellerini boğazıma yerleştirdi ve dişlerini sıkarak "Bama doğruyu söyle o amcan mı? Eğer amcan ise neden ona baba dedin" diye sorduğunda soruyu cevaplayıp yanından defolup gitmek istiyordum. Ama cevaplamayı bırak nefes almakta zorlanıyordum. Ellerim onun ellerinin üzerine koyunca bir anda ellerini çekince kendimi yerde hissettim. "Cevap Ver!" diye bağırınca yerimde sıçradım. Gözlerim dolmuştu ama ağlamayacaktım. Göz yaşlarımı geri yollayıp Ayğı kalktım "Sana cevap vermek zorunda değilim." dedim gitmek için yeltendiğimde yeniden kolumu tuttu. Kolumun moraracağına emindim. Tüyleri diken diken eden bir gülüş ile bana cevap verdi. "Evet zorundasın" dediğinde bende güldüm. Tam ona cevap vericeken "Atıl!" diye bir bağırma sesi gelince ikimizde o tarafa baktığımızda Burak ve Deniz bize bakıyorlardı. Burak "Atıl konuşmamız lazım." dediğinde "Bu iş burada bitmedi küçük sürtük" diyip kolumu bırakıp Burak ve Deniz'e yöneldi.
Beden dersi bitmişti ve ben ne Buragili ne de Atıl'ı görmüştüm. Dolabımdan kıyafetlerimi alıp üsütmü değiştirdim. Kızları bulmak için kantine yöneldiğimde kızlar her zamanki yerlerine oturmuş konuşuyorlardı. Onlarala konuşmam gerekiyordu. Beni bu İrem'in günlüğünde yazan bara götürmelilerdi. Yanlarına oturunca ikisinin de kafası bana döndü. Hazal " O adam kimdi?" diyince onlara yalan söylemek suç gibi gelsede. "Amcam" dediğimde kafasını salladı. "Hazal sana bir şey sorabilir miyim?" dediğimde kafasını salladı. Bir tane bar varmış hatta İrem de o bara gidiyormuş beni oraya götürür müsünüz?" dediğimde. Burcu yani Kızıl "Ben gelemem üzgünüm Burak asla izin vermez" diyip masadan kalkıp gitti. Hazal'a döndüğümde "Olur hem eğlenceli olur. Sen Kızıl'ı takma." dediğinde gülümsedim. "Okuldan bizim eve geçelim bardan sonra bizim eve geçeriz bizde kalırsın sabah okula beraber geliriz." dediğimde kafasını salladı. "O zaman ben anneme izin veriyim." diyip. Knatinden çıktı.
Ama ben bir şey unutuyordum babam onu ne yapacaktım? Herkes babamı amcam olarak tanıyordu. Lanet olsun niye böyle bir yalan söylemiştim ki.
*****
Şu an Hazal ile kapıda dikilmiş yardımcımız Esma Hanımın kapıyı açmasını bekliyorduk. Kapıyı açtığında içeri girdik. Esma Hanıma gülümseyip Hazal ile birlikte odama geçtik. Saat zaten 16:00 idi onun için acale etmemize gerek yoktu ama bence öyleydi. Hazal ise yerinde durmuyordu. "Hazal sakin ol biraz" dediğimde kafasını salladı. Hazal ile oturup biraz konuşmaya başladık. O bana ailesinden bahsetmişti. Benim ailemi sorduğuna "Annemi tanımıyorum ben küçükken ülmüş yami babam öyle dedi." dediğimde "Ben üzgünüm İmge" dediğinde gülümsedim. "Peki baban?" diye sorduğunda ne diyeceğimi şaşırıp. Hazal'a baltım "Hazal sana ne olursa olsun güvenebilirim değil mi?" diye sorduğumda kafasını sallayıp "Elbette ben senin arkadaşınım."dediğinde gülümseyip ona aslında İrem'in ikizim olduğunu onun neden intihar ettiğini merak ettiğim için yalan söylediğimi her şeyi ona anlatığımda önce bana sarıldı ve çığlık attı. Ona doğaüstü bir canlı gibi bakınca bana baktı ve "Saat kaç biliyor musun?" dedi cevaplamama izin vermeden. "Saat 7 ve biz hazırlanmadık" diyip çantasına koştu. Çok acayip bir kızdı.
****
Şu an taksiden inmiş barın önündeydik Hazal'ın üstünde kırmızı askılı karın bölümünde dekolte olan bir elbise siyah topuklu ayakkabı ve çanta giymişti ben ise askılı lacivert sırt dekoltesi olan bir elbise giyip turuncu ayakkabılarım ve hardal sarısı çantamı almıştım. Babamın nasıl izin verdiğine gelince kendisi bizi şu an uyuyor sanıyordu.
İçeri girince Hazal bar taburelerine doğru yöneldiğinde ben de peşinden yiyişenlerin ve bize dik dik bakanların arasından geçtim. Hazal barmene gülümseyip "Bir şat lütfen" diyip bana "İçeceke misin?" diye sorunca kafamı hayır anlamın da salladım. Hazal bana arkamı gösterince o tarafa döndüğümde bana dik dik bakan: Atıl, Burak ve Deniz ile karşılaştım.
******
Hazal bilmem kaçıncı şatını atıyordu. Ve ben onu izliyordum kendi kendine gülüp duruyordu. Sahneye ilerlemeye başladı hala onu izlemeye devam ederken bir anda yere yığıldı. Ben daha ne olduğunu analmadan Burak Hazal'ı kucağına alıp çıkışa yönelmişti bile.
Merhaba bölümler geç gelebilir şu an sınav haftasına girmiş bulunmaktayım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAVİNİN MASUMLUĞU.
Novela JuvenilMAVİ insanın için sakinleştiren bir renktir. Ama bazen öyle bir MAVİ rengine denk geliriz ki dünyamızı karartacak bir MAVİLİK. Benim hikayemde MAVİNİN rolü o kadar değişecek ki. İnsana masum gelen o mavi, insanın içini karartacak bir role dönüşecek...