Duyduğum şeyle kaskatı kesilmiştim. Hızla mutfaktan çıkıp salona yöneldim. Egemen beni gördüğünde donakalmıştı."İlk ve son kez söylemek istiyorum ki ben burada keyfi kalmıyorum, sizin paranıza hiç ihtiyacım yok. Eğer paraya ihtiyacım olursa emin ol bundan sonra para isteyeceğim son kişi bile değilsiniz. Bir şeyleri çalıp kaçmadığımı kanıtladığıma göre ben gidiyorum."
Ağlamamak için dişlerimi sıkıyordum. Hiçbir şey yapmamama rağmen beni suçlaması her ne kadar inkar etsem de kırmıştı. Hızla odama çıkıp kapıyı kilitledim. Aklımı dağıtmam lazımdı. Telefonumdan şarkı açıp yatağıma uzandım.
Şüphelenmek de haklıydı...
Sonuçta kim daha birkaç dakikadır tanıdığı kardeşinin hırsız olup olmadığını bilebilirdi ki?
Bir süre daha tavanı izleyip düşüncelere daldıktan sonra kapının tıklatılmasıyla ayaklanıp kapıya ilerledim ve kilidi açtım. İçeriye giren Egemen ile gözlerim olabildiğince çok açıldı.
Sanki az önce esip gürleyen o değilmiş gibi...
Omuz silkip sırtımı ona döndüm ve yatağa uzandım. Kulaklıklarımı tekrardan takıp o yokmuş gibi davranmaya başladım. Çocuk gibi davrandığımın farkındaydım ama umrumda değildi. Her ne kadar onu tanımasam da üzülmüştüm. Son olarak sırtımı da ona döndüğümde derin bir nefes aldığını fark etmiştim.
"Bende de salaklık niye abimi dinleyip özür dilemeye gelmişsem."
Tam odadan çıkacaktı ki bir şey onu durdurmuştu.
Hadi ama, tabii ki müzik çalmıyordu. Sadece tepkisini merak ediyordum.
Adım sesleri tekrardan yükselirken kulağımdan kulaklığın çekilmesi bir oldu.
"Sen çocuk musun? Bu tavırlar ne böyle?"
Kulaklığın diğer tekini de çıkardığımda derin bir nefes vermem beraber olmuştu.
"Ne istiyorsun?"
"Sadece abim ve annem sussun diye özür dilemeye geldim."
"Gerek yok, teşekkürler."
Son sözü söylediğimi belli etmek için işaret parmağımla kapıyı gösterdim.
"Şimdi çıkabilirsin, uyuyacağım."
Sinirden burnundan soluduğu bariz bir şekilde belliydi. Dudaklarını araladı, sonra kapattı. Söyleyip söylememek arasında kalmış gibi gözüküyordu. Biraz olduğu yerde durdu ve en sonunda kapıyı kapatmadan önce duymadığımı sanarak kısık bir sesle küfür savurup kapıyı kapattı.
Kendi kendime göz devirip odanın içerisinde bulunan banyoya girdim. Elimi yüzümü yıkayıp banyodan çıktım. Aşağıdan gelen sesler ile merakım artarken adımlarım salonu buldu. Kapıdan içeri girince Cengiz Bey ve Mehtap Hanımın ortalarda olmadığını fark ettim. Onlar yerine bir düzine dolusu (!) erkek vardı. Beni hala fark etmezlerken ben onları salonun kapısına yaslanmış izliyordum. Maç izliyorlardı. Bir süre sonra küfürler havada uçuşmaya başlayınca varlığımı fark ettirmek için boğazımı temizledim. Tüm bakışlar bana dönerken Ateş hızla kalkıp yanıma geldi ve sıkıca sarıldı.
"İyisin değil mi?"
Sorduğu soru daha doğrusu beni umursadığını hissettiğim için yüzümde silik bir tebessüm oluştu.
"İyiyim."
O da gülümsediğinde gözüm arka tarafa takılmıştı. Ateş'te bunu fark ettiğinde arkasını döndü.
"Gel seni abilerimizin arkadaşlarıyla tanıştırayım."
Konuşmama fırsat vermeden elimden tutup beni heyecanla salonun ortasına sürükledi. Aralarından biri heyecanla ayaklandı. Yanıma gelip elimi Ateş'ten kurtardı ve kendi tuttu. Etrafımda döndürüp ıslık çaldı.
"Acar gibi bir kansızın kardeşi olamazsın sen."
Anlamaz gözlerle baktığımda suratıma boş boş bakmaya devam etti.
"Ben sana kendimi tanıtmadım. Ben Arsel, sen kısaca best kankim diyebilirsin."
Arkadan gelen biri kafasına vurduğunda afalladı.
"Lan gevşek her gördüğün karşı cinsle yavşak yavşak konuşma. Sana sürekli pansuman yapmaktan yorulduk."
Kesin ve net aralarındaki en zeki kişi buydu.
"Ben Mert bu arada."
Koltuktakiler teker teker kalkıp kendilerini tanıtmaya başladılar.
Esmer olan elini uzatıp resmi bir şekilde tokalaştı.
"Cihan ben."
Sağ ol canım çok yardımcı oldun.
Nihayetinde herkesin adını öğrendikten sonra Arsel beni kolumdan tutup resmen koltuğa fırlattı.
"Hangi takımı tutuyorsun bakayım kız sen?"
Sorduğu soru gülümsememe sebep olurken daha fazla bekletmemek adına oturduğum yerde dikleştim.
"Beşiktaş."
Salondan yükselen sevinç çığlıkları ile olduğum yerde kalakaldım.
"İşte benim kankam be!"
Pardon? Ne ara kanka olduk?
......
90 dakikalık maç eziyet gibi geçmişti. Hem Beşiktaş ikiye bir yenilmişlerdi hemde Arsel maç boyunca susmamıştı.
"Ben diyorum size bir daha bu pezevenkle maç izlemeyelim diye. Çenesi yüzünden maçtan bir bok anlamadım."
Mert'in isyankar sesi ile ona döndüm, gülmeden edemedim. Gerçekten haklıydı, Arsel çok konuşmuştu.
"Neden öyle dedin hayallerimin erkeği. Kocanı üzmek yakıştı mı sana?"
Onların bu hallerine gülerken abilerim olacak şahısların bana baktıklarını gördüm. Acar yanıma gelip bileğimden tutup beni koltuktan kaldırdı.
"Sen odana gitsene ödevin yok mu senin?"
Anlamadığım için kaşlarımı çatmış bakıyordum.
"Anlamadım?"
Yüzündeki ifade biraz daha yumuşamıştı.
"Hadi canımın içi odana çık sen. Bizim konuşacaklarımız var."
Bana canımın içi demesi hoşuma gitmişti. En son alnımı öpüp beni odama yollamıştı. Ve ben şu an meraktan çatlıyordum. Acaba ne konuşuyorlardı. Merakıma yenik düşüp sessizce kapıyı açtım. Merdivenlerin başına geldiğimde az da olsa sesleri duyabiliyordum. Bora'nın bağırmasıyla sesler daha net gelmeye başlamıştı.
"Nasıl o kız bu kız lan?"
hellooo
çok ama çok uzun bir sürenin ardından ben geldim. Okulum başladığı için okula alışmaya çalışıyorum.
Sizin okulunuz nasıl gidiyor?
Sizce okullar kapanır mı?
ve son soru....
bölüm nasıldı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Borhanlar
ChickLit17 yaşındayken ortaya çıkan gerçekler... 17 yıl önce karışan bebekler. 17 yıl boyunca kendini Hera Yılmaz sanırken bir DNA sonucunda Hera Borhan olan Hera'nın hikayesi. Üvey ailesiyle geçmişte yaşadığı olaylar yüzünden ailesine alışmaya çalışan bir...