Bölüm 3

799 149 123
                                    

🦋

Karşımdaki adama mecburi bir şekilde mutlu olmuşum gibi baktım. "Ah bayım, siz o zaman ki beyefendisiniz, neydi adınız? Ah, hatırlayamadım." diğer leydiler sanki bir ucubeye bakıyorlarmış gibi bana bakmaya başladılar. Onların bakışını umursamadan karşımdaki adama baktım.

"Sorun değil, Leydi Abigail.” nezaket gereği olsa da tiksinerek elimi tutup öptü. Bende onunla aynı ifadeyi takınarak,

"Genç efendinin bunu sorun etmemesi beni ne kadar mutlu etti!" elimi öpen suratına bir tane geçirmek istedim. Ama William durumu fark ederek kolumu tutup sanki bana destek çıkıyormuş gibi davranarak o dingile döndü.

"Genç Prens* sizi gördüğümüz için ne kadar mutlu olsak da kardeşim iyi değil, dinlenmesi için önce biz ayrılacağız!" dediğinde, Genç Efendi kafasıyla onayladı.

"Tabi, leydi zayıf bu yüzden dinlenmeli." dediğinde ikimizde reverans verip oradan ayrıldık. Oradan ayrılmamızla beraber aynı anda,

"Gösterişçi P*ç!"

"Tiksinç P*ç!"

Dememizle ikimiz de birbirimize aynı anda baktık.

"Tiksinç P*ç!"

"Gösterişçi P*ç!"

Diyerek birbirimizin kelimelerini tekrar ettiğimizde yanımızdaki şövalye öksürerek, "Lütfen ikiniz de bunu bir daha yüksek sesle söylemeyin!" uyardı. Bunu yapsa da ona bakma şeklimizi görünce, "O adam yakın zamanda Dük unvanını alacak ve siz ikiniz ise Vikont unvanına sahip düşük soylularsınız!" bana da laf vurmasıyla ikimizde aynı anda önümüze döndük.

"Yine de bir P*ç!"

"Yine de bir P*ç!"

Diyerek ikimizde omuz silkince kafasını iki yana sallayarak, "Rol yapmanıza rağmen gerçek kardeşler gibisiniz!" ona 'biraz sus' dercesin de baktık.  Daha sonrada beraber çay evine doğru olan yola girdik.

"Bu şövalye çok konuşuyor sanki, dilini mi kesek. Zaten elleri kılıç için yeterli olur." dediğimde William direkt bana döndü. Daha sonrada ona dönüp kafasıyla reddetti.

"Bunu söyleme, bana bilgi sağlarken diline ihtiyaç duyacak." ikimizde aynı anda ona döndük. Kendisine baktığımızı görünce zorda olsa yutkundu.

"Genç efendi, Majesteleri... ben..." ikimizde önümüze dönerek ilerlemeye devam ettik. Arkamızdan aceleyle gelse de konuşmaya korkarak sakince bizimle beraber ilerledi. Çay evine geldiğimizde, içeriye girerek resepsiyona doğru ilerledik. Ahşaptan yapılmış tezgahın önünde durarak sakin bir tavırla,

"Kelebek odası" orada bekleyen çay evi sahibi kafasını iki yana sallayarak kafasını kaldırdı. Düz bir ifadeyle bize baktı.

"Üzgünüm bu odayı iki kardeş kiraladılar zaten, ben başka bir..." diyeceği sırada gülerek geri adım attım.

"Sorun değil, bize papatya çayı getir ve bizi rahatsız etme... sadece Common Rose'u* görmek istiyoruz! " sakince güldüğümde bize sinirle bakan kadın ifadesini düzeltip hızlıca kafasını sallayarak güldü.

"Ah, güzel leydi istedikleriniz yapılacak ama ne yazık ki odalarımıza şövalyeleri almıyoruz." uyardığı anda kafamla onu onayladım.

"Evet Madam, haklısınız bu çok kabaca olur. O zaman şövalye dışarıda bekleyecek!" Alex'e döndüm. Benim ona dönemle reddetmek için öne çıktı ama William'a attığım küçük bir bakışla ona geride durmasını işaret etti. Anlaşılan Madam bizi ikizlerin müşterisi sanmış gibi duruyor. Alex bize bakarak köşedeki bir masaya geçti, bizde Madam ile beraber üst kata çıktık.

1 Beden 2 Ruh | Tamamlandı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin