Chan rüzgarlı havayı aldırış etmeden, dağılan saçlarıyla beraber kafeye adımlamaya başladı. Küçük olanın duyguları o kadar hızlı değişiyordu ki, yetişmek pek mümkün değildi. Birkaç gün önce üzgün ve huysuzken şimdiyse cıvıl cıvıl etrafta söylenerek dolaşıyordu.
Evet, Chan kendisini istemsizce küçüğü izlerken yakalamıştı.
Okul bahçesinde arada denk geliyorlardı, Felix bazen gülümseyerek ona bakıyor bazense umrunda değilmişcesine yanından geçiyordu ama son zamanlarda görmezden geliniyordu Chan.
Mesajlaşırken farklı, okulda ise farklı olmasını bir çeşit trip olarak algıladı. Belki de Felix'in istediği ilgiyi ona vermeliydi.
Aslında bu süreçte bazı şeylerin de farkına varmıştı, Felix'i gerçekten tanımaya çalışmamış ve ona duvar örmüştü. Bu daha kolay diye düşünerek içini rahatlatmak istese de bir tarafı merakına yenik düşmek üzereydi.
Bir elini cebinden çıkartarak kafenin kapısını açtı ve içeriye girdi. Gözleri küçüğü arasa da bulamayınca dışarıya oturduğunu düşünerek oraya ilerledi.
Sarışın olan sandalyeye iyice sinmiş, kafasını telefonuna gömmüştü. Önünde duran tatlının yarısını çoktan bitirmişti bile.
Uzun zamandır oturmuyordu o halde.
Chan sessizce masaya yaklaşıp, boşta olan sandalyeye oturduğunda Felix hala onu fark etmemişti. Bir süre onu izlemeyi düşünsede karşısındaki görüntüye gülümsemeden duramadı.
Felix hissettiği bedenle irkilerek yerinden sıçardı. Son anda düşmekten kurtardığı telefonuna sarılarak sinirle Chan'ın parlak gözlerine dikti bakışlarını.
"Ne kadar kötüsün," telefonunu yavaşça masaya bırakırken devam etti. "Bebeğime bir şey olabilirdi."
Chan başta anlamasa da, Felix'in masada duran telefonda parmakları gezinince fark etti.
"Bebeğin telefonun mu gerçekten?"
"Bazen insanlardan çok, eşyalara değer vermelisin," önünde duran tatlısından bir çatal alarak dolu ağzıyla devam etti. "Onlar sana karşı bir duygu beslemiyor sonuçta, nefret bile olsa."
Chan bu konuda bir şeyler yapması gerektiğinden iyice emin olmuştu çünkü Felix her seferinde tekrar lafı buraya getiriyordu. Fakat henüz aklında ne diyeceğini ya da nasıl davranacağını düşünmemişti.
Fazla arkadaşı yoktu, yakın olduğu iki arkadaşı ve arada sınıfından konuştuğu birkaç çocuk vardı onun için ama neden olduğunu bilmediği bir şekilde Felix'e karşı hislerini açıklamak istemişti. Bunlar her ne kadar kötü olsa da. Şimdiyse kötü hisler yerini iyilerine bırakmaya başlarken bunların açığa çıkmasını istemiyordu.
"Sürekli bundan bahsedecek misin?" Sıkıntıysa nefesini verdiğinde söylendi.
Felix bu durumdan rahatsız değildi, isterse sabaha kadar ona bunu hatırlatabilirdi ama karşısındaki bedenin rahatsızca kıpırdandığını görünce devam etmekten vazgeçti.
"Şimdilik ara verebilirim, neden geldin?"
"Bilmem, yanına gelmek istedim sadece."
Felix konuşmak için dudaklarını araladığı sırada yanlarına gelen garsonla duraksamak zorunda kalmıştı. Chan'ın söylediği şeyi algılaması uzun sürmüştü. Ondan duyduğu en açık sözlerden birisi olmalıydı bu, genelde Felix'in sözlerinin askine bir şeyler söylerdi. Heyecanını ne kadar saklamak istesede dişlediği dudaklarını onu ele veriyor olmalıydı.
Chan siparişini verdikten sonra bütün odağını küçük bedene vermek için direseklerini masaya yaslayarak öne doğru eğildi.
Felix, göz göze gelmekten çekiniyordu ve onun bu değişimini hala çözememişti. Ya gerçekten bundan sonra kalbini kıracaktı ya da Chan'ın başına saksı falan düşmüş olmalıydı. Fakat bu halini de bozmak istemedi.
"Senin yanındayken geriliyorum, konuşmak için bir şeyler söylemek istesem de sanırım başaramıyorum. Beni çok zorluyorsun Felix."
Pekala, bu itirafların bir sebebi olmalıydı diye düşündü Felix.
"Sanırım birazdan önümde diz çökerek evlilik teklifi edeceksin." Gülerek tekrar önündeki tatlıya odaklandığında Chan'ın çatılmış kaşlarını fark etmemişti.
"Bilmem, sırası gelirse bu da olabilir."
Felix ağzına attığı lokmanın büyüklüğünden olacak ki öksürmeye başladı. Nefes alamadığını hissederek kızarıyordu yüzü. Chan ani değişim karşısında paniklesede Felix'in sırtına hafifçe vurarak sordu, "İyi misin?"
Masada duran su şişesini diğerine uzatırken, sırtındaki elini çekmemişti. Felix, zorlukla yuttuğu lokmadan sonra soğuk suyu içerek çoktan yarılamıştı.
"Senin derdin ne? Tanrım.. ölüyordum." Tekrar şişeyi kafasına dikti.
"Eh, açık değil mi?" Omuzundaki elini biraz daha aşağıya indirerek beline yerleştirdi. "Sensin."
--
dayanamdım yine yazdım enayiyim ben bence..
nasıl bitiricem bilmiyorum bu textingi çok saçmaladım sdnsdcnsn
neyse çözücez
ŞİMDİ OKUDUĞUN
attention // chanlix
Fanfictionİkiyüzlüsün. :: chanlix @lixiethinker | Her hakkı saklıdır.