Atsushi kendini yine aile fotoğraflarının önünde bulmuştu. Ağzı düz bir çizgi halindeydi ve çerçevedeki yansımasına bakarken elleri iki yanında yumruk haline gelmişti.
Dürüst olmak gerekirse kendini oldukça bencil hissediyordu...
Ona, yetimhaneyi hatırlatmayan, değer vereceği ve geriye dönüp baktırmayacak bir şeye sahip olmayı istemek bencilce geliyordu; normal bir hayat yaşamadığı için pişmanlık duymak ve kendinden nefret etmek istemiyordu. Onu kafese kapatan adamı suçlamayı bırakmak istiyordu çünkü bu ona sadece küskünlük katıyordu. Kafasının içindeki ses ona fısıldadı.
'Özgürsün ve bu yüzden kayboldun.'
Ürperdi ve yüzünü buruşturdu. Atsushi kendini hiçbir zaman amacını bilmemenin yanı sıra gerçekten kayıp biri olarak görmemişti ama bunu düşündükçe düşünüyordu.
Okul müdürü ölmüştü.
Ve Atsushi yaşıyordu.
Hem de eskisinden çok daha sağlıklıydı. Yetimhanenin dikenli telli bahçelerinde değildi, temiz havayı soluyabilirdi. Atsushi'nin bir gün daha nasıl yaşayacağına dair sorunları yoktu. Artık bir işi, bir dairesi ve her gün giyecek temiz kıyafetleri olduğu için şanslıydı. Yetimhaneye bırakıldığından beri her anlamda üzerine konan prangalardan kurtulmuştu. Çoğu zaman katlanılabilir olsa da belki de kafasına takılanların çoğu o kadar da önemli değildi.
Atsushi bu yüzden kendisi ile ne yapacağından emin olamıyordu. Hayatta kalmanın en kolay yoluna doğru koşmaya fazla bağlanmıştı.
Bir parçasının bütün bu bastırılmış öfkesini yöneltecek bir şeye özlem duymasına şaşmamalıydı.
Onun için, şimdi gerçekten ne yapabilirdi?
Her zaman hayal etmek ve bir şeylerin farklı olmasını dilemek arasında sorunlu bir ikilemde gidip geliyordu.
En azından Atsushi öyle olduğunu düşünüyordu.
Yine de böyle düşünmek bir işine yaramazdı. Hiçbir şeyi değiştiremeyeceğini biliyordu ve şu anda sahip olduklarını kabul etmeyi yeni yeni öğreniyordu. Şanslı biriydi.
Akutagawa'yı da bugün hiçbir yerde bulamamıştı. Büyük ihtimalle o aptal defteriyle birlikte kendini odalarına kapatmıştı. İçinde ne olduğuna dair merak hala Atsushi'nin içini kemiriyordu ama başını salladı.
Onun üzerinde durmak da anlamsızdı.
Atsushi'ye geçen gün Ume'yi fırtınadan koruklarından beri daha mesafeli davranıyordu ve neyse ki dün o da geçmişti. Yani en azından artık içeride sıkışıp kalmıyorlardı.
Atsushi aslında arka bahçedeki meyve ağaçlarının arasındaki tenha alandan hoşlanıyordu. Bahçeyi biraz araştırdıktan sonra orada bir hamak olduğunu keşfetmişti ve öğlenleri güneş tam da oraya vuruyordu. Muhtemelen sadece kendisi ve düşünceleri ile saatlerce orada kalabilirdi.
Tüm bu evlilik olayını, sahte rollerini veya sorumluluklarının ağırlığını taşımak zorunda olmadığı bir yer.
Atsushi diğerinden uzaklaştığını söyleyemezdi, kendisinde canlılık getirmesi için buna umutsuzca ihtiyacı vardı. Yalnız olmaktan keyif alıyordu. Bu sadece kafasındaki bitmeyen bir çekişmeydi.
Bir el omzuna dokunduğunda dalgın ruh hali yüzünden ağızından istemeden bir şaşkınlık nidası çıktı.
"O fotoğraf Tomo ile evlendiğim gündendi."
Atsushi gözlerini kırpıştırarak ona ve ardından fotoğrafa döndü. Bu sefer tam anlamıyla fotoğrafa odaklanmıştı.
Özellikle bu fotoğrafa baktığının farkında değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kiss My Wounds || Shin Soukoku [Türkçe Çeviri]
FanfictionMafya derin bir nefes aldı. Konuşmadan önce kafasını toparlamaya çalışarak dudağının içini kemirdi ve dedektifin gözlerinin içine baktı. Gin, ona bunun için gitmesini ve eğer kabul etmezse rüşvet vermesini teklif etmişti ama bu sözleri söyleyip kend...