#20

21 0 0
                                    

Turgut, Matteo'ya ait uçağın arka bölümünde mırıl mırıl telefonda konuşuyordu. Cemal ve Jiyan önden tarifeli uçakla uçmuş, İstanbul'da onları bekleyen muhbirlere koz vermemek için Turgut ile birlikte olduklarının anlaşılmasını önleyecek her önlemi almışlardı. Telefon ekranından kendisine bakan iki arkadaşıyla İstanbul'a inişlerinde nerede buluşacaklarını tartışıyorlardı.

Cemal ve Jiyan Turgut'un bir kortej eşliğinde havaalanından çıkarak burada olduğunu ve kimseden korkmadığını ilan etmesi gerektiği görüşündeydiler. Turgut ise o kadar emin değildi bundan. Olası bir saldırıda Tomris'i ve karnındaki bebeğini koruyamama ihtimalinden çok korkuyordu. Sonunda korktuğu olmuş, zaafsız buzlar prensinin kendisini tek bir salisede yok edecek bir zaafı olmuştu. Ellerini dağılmış saçlarından geçirdi. Italyan saatinin kayışı saçlarına takıldı. "Amına koyayım böyle işin."

Küfür görünüşte saatin kayışınaydı belki ama aslında içine düştüğü duruma küfrediyordu. Sevgilisini korumak zorunda olması yeterince kötü değilmiş gibi, üstelik onu kendi abisinden korumak zorundaydı. Onun Baykuş olduğunu bilen, nerede saklanabileceğini tahmin eden birinden saklamak zorundaydı. Üstelik bu sefer ölmediğini de biliyordu. Yani bir "ölüyü" yer üstünde arayacaktı bu sefer abisi. Evet belki yer yüzü çok büyüktü ama onların alemi çok küçüktü. Bir yerden bir kuş uçsa haberi herkese gidiyordu.

Turgut sıkıntıyla yanaklarını şişirdi. Tomris hastaneden çıktığından beri doğru düzgün uyumamış, zamanını Tankut ve Matteo ile bir takım saklanma opsiyonları arayarak geçirmişti. Biraz uyusa hiç fena olmayacaktı. Oturduğu yerden kalktı, kalkerken kalan son viskisini kafaya dikti. Saatine baktı, inişe en az iki saat vardı. İki saat deliksiz uyuyabilirdi demekti bu.

"Turgut?" Perdenin açılma sesiyle dışarıyı izlediği pencereden arkaya kafasını çevirdi Tomris. Ne kadar belli etmemeye çalışsa da çok korkuyordu. Üzgündü de. Anlam veremiyordu abisinin bu tutumuna. Gerçi çok da şaşırmıyordu. Bu güne kadar abisine kim ihanet ettiyse ölümü tatmıştı. Abisine bakmak ona Zincirlikuyu Mezarlığı'nı hatırlatıyordu. "Her canlı bir gün ölümü tadacaktır."

"Nasılsın?" İki yorgun aşık birbirine baktı. Şimdi Turgut Tomris'in yanında oturuyordu. Kafasını kızın göğüsüne yaslamış, Tomris'in bir tavşan kadar ürkek nefes alışverişini dinliyordu. "Sen nasılsın?" Tomris sorusuna cevap vermek yerine ona başka bir soru sormuştu.

"Korkuyorum." Turgut keşke ağzından çıkan sözcükleri geri alabilecek olsaydı. Kıza cesaret vereceği yerde, korkusuz Köstebek rolünü oynayacağına korktuğunu itiraf etmişti. Ama şu saatten sonra düzülmüş götün davası olmazdı, en azından duygularını kıza açıklayabilirdi. "Seni tekrar kaybetmekten çok korkuyorum." Başparmağı Tomris'in dudaklarını okşuyordu. "Deniz, Yusuf ve karnındaki bebeğimizi kaybetmekten çok korkuyorum." Turgut ağzından çıkanların ağırlığı ile eziliyordu. Tomris ona güven vermek istercesine Turgut'un üç gündür jilet yüzü görmemiş sakallarını okşadı. "Ben de çok korkuyorum Turgut. Sensiz kalmaktan, çocuklarıma bir şey olmasından." Tomris içini titreten bir nefes aldı. Daha doğrusu almaya çabaladı, çocuklarına bir şey olması ihtimali onun zembereğini boşaltmaya yetmiş, eli ayağı buz kesmişti. Eteğinin altında jartiyerine bağladığı silahına gitti eli. Ömrünü silahlardan nefret ederek geçiren birisi için etinin üstüne değen metal hissi mide bulandırıcıydı. Tomris için daha da mide bulandırıcı olan ise Turgut'un veya çocuklarının güvenliği söz konusu olunca tetiği çekmekten çekinmeyeceğini bilmesiydi.

"Turgut, sana bir şey anlatmam lazım." Turgut'un alnı çatılan kaşlarıyla birlikte kırıştı. Tomris'in yüz hatları derin bir hüzün ile puslanmış, kirpiklerinin arasından bir fırtına koptu kopacak bir haldeydi. "Bu sefer başını nasıl belaya soktun Tomris?"

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Sep 13, 2021 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Flush RoyalHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin