#17

22 0 0
                                    

Tomris uyanıp kolunu soluna attığında soğuk ve kaygan saten çarşaf ile karşılaştı. Yattığı yerde kedi gibi gerindi. Uykusunu alamamıştı. Turgut bitkin düşene kadar Turgut ile sevişmiş, sonra sabaha kadar hüznünü, sevgilisinin uykusunda bile huzursuz yüzünü izleyerek dindirmeye çalışmıştı. Pek işe yaradığını söyleyemeyecekti, bir noktada uyuyakalmış olmalıydı.

Turgut'un nerede olduğunu düşünemeyecek kadar kötü hissediyordu kendini. Uykusuzluktan kalma baş ağrısı onu mahvediyordu. Tüm bunların yanında Turgut önceki gece tüm öfkesini kızın içine akıtmış, kızı yatakta bayağı bir hırpalamıştı.

"Aaaaarghoof" inildeyerek yattığı yerde döndü. Çıplak vücuduna değen saten içini gıcıklıyor, serinliği uykusuzluğuna iyi geliyordu. Yorgun bedenini yataktan zorla kaldırdı. Bir duş alsa hiç fena olmayacaktı. Kendini zorla duşa sürükledi.

Suyun altında öylece dururken kafasından aşağı akan sular ile beyninde dönüp duran düşüncelerin de duşakabinin giderinden akıp gittiğini düşündü Tomris, yoksa delirirdi. Akıp gitmemeleri ihtimali kızı delirtmeye yetiyor da artıyordu. Dişlerini sıktı, düşmanlarından kaçmayacaktı, o düşünceler ile yüzleşecekti. Canının diğer yarınının çektiği acıları düşündü. Ne düşünüyordu? Aşağıda Münevver hanım ile konuşuyor muydu? Dün gece verdiği poğaçayı da yememişti, bu sabah bir şeyler yeseydi bari. Bir delilik yapmamıştır inşallah. Yok yok, yapmamıştır çocuklarına bu kadar yeni kavuşmuşken. Çocuklar nasıldı sahi? Jiyan ile Türkiye'ye yollamışlardı çocukları, iyiler miydi? Onu özlüyorlar mıydı? O onların bebiş kokularını çok özlemişti. Ah burada olsalardı, ne sarılır ne öperdi onları...

Suyla beraber eriyip giden dert deryasından onu saran kolların dokunuşu ile ayrıldı Tomris. Turgut gelmişti.

"Neredeydin sevgilim?" Yaklaşık bir saattir Turgut'tan haber yoktu.

"Bahçedeydim." Sevgilisinin omzunu öptü. Sabahlara kadar öpse doyamazdı. Yıllar önce, hatalar yapmadan önce bulsalardı birbirlerini ne olurdu ki? Ne onun ellerine kardeşinin kanı bulaşsaydı ne de Tomris bu hayatın içine dalmak ve onu korumak için ömrünün iki senesini feda etmek zorunda kalmasaydı.

"Tomris." Dudaklarından bir ibadetmişçesine dökülen ismi, kızın kalbinin atışını hızlandırdı.

"Söyle sevgilim." Yüzünü Turgut'a dönmüş, Turgut'un duvar ile bedeni arasına hapsettiği çıplak bedenini Turgut'un bedenine iyice bastırmıştı. Serum almak gibiydi Turgut'a dokunmak onun için.

"Bazen sana da Allah bizim belamızı vermiş gibi gelmiyor mu?" Turgut bunu söylerken gülümsemişti. Şüphesiz ki tüm kırık insanların yüzünde acıya refleks olarak geliştirdiği bir gülümsemeydi bu. Tomris yine de hayran kalmıştı. En son ne zaman sevgilisinin göz kenarlarındaki kırışıkları görmüştü sahi? İstemsizce elini Turgut'un kaz ayaklarına götürdü. O kaz ayaklarında kızı kendine çeken bir şey vardı.

Turgut sevgilisinin yüzünde gezen parmaklarını silah tutmaktan nasırlaşmış elleri ile hapsetti ve parmaklarını tek tek öptü. Kız geldiğinden beri hayatı alt üst olmuş, hayatta ilk defa başka birisinin sorumluluğunu almıştı üzerine. Tüm benliğini onu ve artık çocuklarını korumaya adamıştı.

"Dalgınsın sevgilim?" Tomris endişe ile Turgut'a baktı.

"Nasıl olmayayım ki?" Bu bir sorudan ziyade bir sitemdi. Kız ayaklarına bakıp mırıldandı.

"Haklısın, özür dilerim..." Tomris derin bir nefes alıp Turgut'a baktı. "Belki de... Belki de seni buraya getirmemeliydim." Turgut sevgilisini öptü.

"Öyle düşünme Tomris, bunu bilmemek, sahte bir öfori içerisinde yaşamak beni daha çok üzerdi. Hem, sahte de olsa bir annenin olması, hiç annenin olmamasından daha iyi."

Flush RoyalHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin