#12

38 3 0
                                    

Turgut hışımla sandalyesini iterken o güç ile masayı da devirdi. Masanın üzerindekiler sanki havada asılı kalmış gibi yavaş bir şekilde yere düşerken Tomris, tüm gözlerin üstlerinde olduğuna emindi. Garson koşarak gelirken Tomris, öfke sellerinde kaybolmuş sevgilisinin koluna girdi. Kaya adamı çekiştirse de, yerinden kıpırdatamıyordu. Uzun kirpiklerini kırpıştırdı Tomris. Derin bir of çekti. Garsonlar masayı kaldırmış, Tomris'in bir direktif vermelerini bekliyorlardı. Turgut ise hala geniş burun delikleriyle krem ceketinin içinde çok yakışıklı duruyordu.

"Özür dilerim. Biraz sert itti sandalyesini geri." Acınası bir gülümseme vardı yüzünde Tomris'in. Sanki oraya iğne ile tutturulmuş gibi iğreti bir gülümseme. Turgut bile acımıştı kızın haline. Hala sakinleşmeye çalışırken tek elini kaldırıp iyiyim dercesine garsona salladı. Duygularını maskelemekte çok iyiydi adam. E yılların profesyonel yalancısıydı ne de olsa. İşi insanları kandırmaktı. "Kusura bakmayın biraz öfkelenince sert itiverdim sandalyeyi."

"Önemli değil efendim." Beyaz takımının içindeki garson elindeki şarabı yenilenen kadehlere dolduruyordu.

Tomris ilk defa öfkesini görmemişti Buzdan Adam'ın fakat en sarsıcısı bu olmuştu. Kendini ilk kez kapana kısılmış, kısıtlanmış ve sıkışmış hissetmişti. Karşısındaki adam, ona işini yaptığı, hatta işini iyi yaptığı için sanki bu bir hataymışçasına, adi, yüz kızartıcı bir suçmuşçasına öfkelenmişti. Güzel yüzü gölgelendi kızın. O adamı Allah'ın belası bir mafya, İstanbul'un en tehlikeli sayılı adamlarından biri olmasına rağmen kabullenmişti. Ama Turgut ise kızın işini yapmasına izin vermiyordu.

Turgut kızın yüzünün gölgelendiğini fark etmiş, kalbi bir mengene ile sıkıştırılıyormuşcasına teklemişti. Kızın karşısında hiç olmadığı kadar kırılgan ve bir o kadar da tehlikeli oluyordu. Kızın kendisi yüzünden canının yanabileceği düşüncesi onu deli ediyordu. Kendisini yakıp yıksa, kendi etlerini yok olana kadar lime lime etse, kızınlığının geçmeyeceğini biliyordu. Bu yüzden sevdikleri için endişe edince etrafına saldırıyordu Turgut. Onlar en büyük zararı bu güne kadar hep kendisi vermemiş miydi zaten? Kendisi yüzünden ölen çocuğu, kendisi yüzünden boğulan annesi, şimdi de kendisi yüzünden ufacık bedenini ömrü boyunca tezahür edemeyeceği bir alev çemberine atan bu güzel kadın.

"Yapamazsın." Turgut ilk defa ne diyeceğini kestiremiyordu. Gerginlikten dudakları kurumuştu. Dişlemekten hasar gören ince deri, kurumuş dudaklarını her hareket ettirişinde canını yakıyordu Turgut'un.

Tomris'in gözleri alev alev bakıyordu. O bu yaşa kadar babasına bile ram etmemiş, hep o minik burnunun dikine gitmişti. Öfkesi kalbinden yukarı doğru hızla hücum etti kızın. İki elini de her an saldırmaya hazır bir kaplan gibi masaya koydu.

"Ne demek yapamazsın sevgilim?" Bu sevgilim Turgut'un, kızın ağzından daha önce duyduğu hiçbir "sevgilim"e benzemiyordu. Buzlukta fazla beklemiş buzların etrafına yaydığı gibi soğuk dumanlar yayıyordu etrafa. Soğuk. Turgut'u betimleyen bu kelime başkasından geldiğinde ise yıkıcı oluyormuş, hele ki en yakınından geliyorsa parçalıyormuş adamı.

Sözlerini toplayabilmek için şarabından bir yudum aldı. Gözleri huzursuzdu. Sürekli kıpırdanıyordu. Sevgilisinin huzursuzluğunu hissetti Tomris. Soğuk soğuk bakan gözleri birden şefkat ile doluverdi. Kızın değişimi Turgut'u da rahatlattı. Kelimeler, kızın soğukluğundan dondukları yerde çözünüp sert bakışlı adamın dilinin ucuna hücum ettiler.

"Yapamazsın çünkü çok tehlikeli!" Tomris tek kaşını kaldırdı.

"Senin sevgilin olmaktan daha tehlikeli değildir." Dedi Tomris ve dediği gibi geri almak istedi ağzından çıkan ok gibi yarinin kalbibe batan kelimeleri. Turgut kafasını salladı. Gerçekten hiçbir şey onun sevgilisi olmaktan daha tehlikeli değildi.

Flush RoyalHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin