🐞1. Bölüm🐞

56 6 2
                                    

Tekrardan merhabalar yazım yanlışları için şimdiden kusura bakmayınız.. 🤗🙂

---------------------------------------------

   Yine bir Cuma günü güneşli gözümü alan. Kabristana gelmiştim. Babamın mezarı başında Kuran okuyordum çok severdi o Cuma günlerini. Evde olduğu zamanlarda Cuma günleri Cuma namazına giderdi. Evimizin balkonunda beklerdim onu. Görüncede koşarak aşağıya inerdim. Çünkü her namaz dönüşü bana çikolata getirirdi. Gerçi görev dönüşün de bana çikolata getirirdi. Ama bunun yeri bir başkaydı. O üniformanın içindeki gibi değildi. Gözünde yorgunluk olmazdı. Canım babam ne çok özlemiştim onu. Her cuma gelirdim yanına. Bazen çok özlerdim dayanamaz başka günlerde gelirdim.

   Elimde okumuş olduğum Yasini şerifi kapatıp, mezar taşına bir öpücük kondurdum. Gözümden bir damla yaş süzüldü. Hemen sildim elimle. İstemedizdi o ağlamamı. 'Sen hep gül güzel kızım' derdi. Elime bir avuç toprak alıp, kokusunu içime çektim. Sanki babam kokuyormuşcasına. Sonra usulca yerimden kalktım. " Görüşürüz canım babam. Ben artık gidiyorum. " deyip ayrıldım mezarı başından.

   Ben kim miyim? Ben Hafsa Polat aslan babamın cesur kızı Hafsa. Babam Şehid olduğunda 7 yaşındaydım. Çok acı bir gündü. Annemin döktüğü göz yaşları hala gözümün önünde. Canım babam 14 sene olmuştu onu kayıp edeli. Şimdi ise 21 yaşındayım. Hukuk fakültesini kazanmıştım. Ama üvey babam denilen iğrenç adam yüzünden okulumu dondurmak zorunda kalmıştım. Sadece 2 sene okuyabilmiştim. Bu sene de gidebilseydim üniversite 3. sınıfta olacaktım.

   Eve çok yaklaştım. Kösedeki bakkala girdim, ekmek almak için. Girer girmez sert bir şeye çarpmıştım. "Ah" diye inledim. İyi de ben kapıdan çoktan geçmiştim. Bakkalın ortasında duvar yapmadılarsa bu neydi o halde? Gerçi o kadar da sert bir şeye benzemiyordu. Elimi kaldırıp başımı ovmaya başladım. Sonra başımı kaldırdığımda bir çift siyah gözle karşılaştım. Bu Yağız abiydi. O da babamın izinden gitmişti özel haraket polisi olmuştu. 'Bu adam bu kadar yapılımıydı ya? ' Diye düşünmeden edemedim. "iyi misin Hafsa?" duyduğum sesle tekrar başımı kaldırıp ona baktım. "İyiyim Yağız abi." deyip geri çekildim. Bana gülümseyip " sevindim" deyip o da benden uzaklaştı.

    Ekmek ve birkaç bir şey daha aldım. Yağız abi çoktan alışverişini bitirmişti. Kapının önünde tahminimce beni bekliyordu. Ben de işimi bitirdikten sonra Yağız abi ile beraber bakkaldan çıktık. Evlerimiz çok yakındı. Sadece arasında bir sokaklık mesafe vardı. O da küçük yaşta vahim bir trafik kazası sonucu annesi ve babasını kaybetmişti. O zamandan bu yana da Aliye nine yani babaannesi bakıp, büyütmüştü Yağız abiyi.

   Aliye nine ise çok merhametli sevecen biridir. Arada uğrarım yanına. Ne kadar yapma kızım, yorma kendini dese de, evini dip bucak temizler bir de çay koyup onunla sohbet ederidim. Severdim onun muhabbetini. O kendine has uslubu dikkatimi çekiyordu. İyi kadındi vesselam.

   Ben bunları düşünürken Yağız abinin "Elindekileri poşetleri bana ver. Ben taşırım Hafsa." demesiyle ona döndüm. Elinde zaten birden fazla poşet vardı. Bir de benim poşetlerimi taşımak istiyordu.

   "Yok Yağız abi, ben taşırım. Zaten ağır değiller. Hem senin elinde çokca poşet var. Bir de benim poşetlerimi taşırsan olmaz." Beni dikkatle dinliyordu. Sanki önemli bir şey anlatıyormuşum gibi yüzüme dikkatle bakıyordu.

  Söylediklerime hala cevap vermedi. Sanki bir şey düşünüyormuş gibi görünüyordu. Bir anda elimdeki poşetleri çekip, aldığını ve "Ver hadi şunları. Sen beni iki poşeti taşıyamayacak kadar güçsüz mü sandın?" dedi.

  Dediklerine çok şaşırdım. Ben bunu kastetmedim ki. Onu düşündüğüm için, öyle söyledim. Tabiki de öyle biri değildi. O yapılı bir adamdı. Geniş omuzları, kol kasları ve uzun bir boyu vardı. Her kızın hayallerini süsleyen bir yakışıklılığa sahipti. Ne düşünüyordum ya ben böyle. Kendimi toparlayıp "Hayır, hayır! Öyle değil." dedim. Bir anda sesim yüksek çıkmıştı. Sanki düşündüklerimi anlayabilecekmiş gibi içimde bir tedirginlik oluştu. Sesimin yüksek çıkması onu şaşkına uratmış olacaktı ki yüzüme şaşkınca bakıyordu.

     Kendini toparlayıp "Nasıl peki?" diye sordu. Cevabım çoktan hazırdı. "Sonuçta sen yorucu bir meslekte çalışıyorsun. İzin gününde bir de benim alışveriş torbalarımı taşıman doğru olmaz. " dedim. Babam da mu meslektendi o yüzden iyi bilirdim. İzne geldiği zamanlar yorgunluğu yüzüne yansırdı. O haliyle bile bizi mutlu etmeye çalışırdı.

  " Ne varmış benim mesleğimde ufaklık? Sen merak etme. Ben iki poşet taşıdım diye yorulmam. Onu bunu bırak ta Elif teyzem nasıl onu söyle." dedi. Annem son zamanlarda çok yorgun gözüküyordu. Bu durum bir hayli tedirgin ediyordu beni. Bunu ona sorduğundaysa 'ben iyiyim güzel kızım sen endişelenme' deyip beni geçiştiriyordu." İyi o da çok şükür." dedim. Düşüncelerim söylediklerimden farklı olsa da bunu ona yansıtmamam gerekirdi. " neyse Yağız abi görüşürüz ben artık eve geçeyim. Aliye nineme selam söyle. Görüşürüz. Allah'a emanet ol."

   Biz konuşurken çoktan evin önüne gelmiştik. "Aleyküm selam Hafsa. Sen de Elif teyzeme selam söyle. Bir ara uğrarım yanına. Görüşürüz, Allah'a emanet" deyip gitti. Ben de vakit kaybetmeden bahce kapısını açıp, içeri girdim.

   Bizim evimiz mustakil bir evdi. Ufak bir bahçesi vardı. Annem her sene ilk bahar mevsiminde bahçeye güzel çiçekler eker, yaz gelince o çiçekler buram buram kokardı. Bu sene bahçeye hiç bir şey ekmemişti. Bu da beni oldukça şaşırtmıştı.

   Evin önünde farklı ayakkabılar vardı. Bu da demek oluyordu ki bize misafir gelmişti.

   Ayakkabılarımı çıkartıp içeri girdim. Salonda, koltuğun üzerinde o iğrenç adam ve orta yaşlarda olduğunu tahmin ettiğim bir adam oturuyordu. Yerde ise iki genç kadın oturuyordu. "Gel kızım, otur şöyle" bana kızım mı demişti o?

    Annemle evlendiğinden beri sürekli  benden kurtulmaya çalışıyordu. Bir ara anneme beni yurda vermeyi bile teklif etmişti. Ama annem buna izin vermemişti. Eğer bunu yapma kalkışırsa ondan boşanacağını söylemişti.

  Üvey babam denen adamın yüzüne yüzüne iğrenerek baktım. Bir insanın ağzına kızım kelimesi hiç mi yakışmazdı? "Annem nerede?" diye sordum. Hemen odama gidip dinlenmek istiyorum. Bu iğrenç adamın yüzünü görmek beni yoruyordu. " annen komşuya gitti kızım. Gel sen şöyle otur" halla oturmamdan söz ediyordu yüzüne ters ters baktım. Ne karıştırıyordu bu adam yine? Neyse çıkar yakında kokusu deyip misafirlere ayıp olmaması adına koltuğun en uç köşesine oturdum orta yaşlarda olan adam sürekli bana bakıp sırıtıyordu iyice sinirim bozulmuştu. Yanında ki adamı gösterek "bak kızım bu adam seninle evlenmek istiyor. Hem zengin birisi seni mutlu edecek parası var. Hem de annenin hastalığını biliyorsun, bir süredir kanser tedavisi görüyor onun ameliyat ve tedavi masraflarını karşılayacağını söyledi." dedikleriyle nevrim döndü ne saçmalıyordu bu adam? Nasıl böyle biriyle evlenmemi düşünürdü? Bu adam neredeyse benden 30 yaş büyüktü.

   Son dediklerini beynim yeni yeni alfılamaya başlamıştı annem... Benim canım annem kansermiydi? Ayağa kalkıo üvey babam denilen adamın yakasına yapıştım. Bu haraketimle herkes ayağa kalktı. " sen ne dediğinin farkında mısın? Yalan söylüyorsun. İnanmıyorum sana. Yalan söylüyorum de çabuk. Annem kanser olamaz benim annem çok güçlüdür sen yalan söylüyorsün inanmıyorum sana." diye bağırdım.

  Sinirlenip " eh yeter be! sana yalan borcum mu var? Git hastalıklı anana sor" deyip itti beni itmesiyle tere düşmem bir oldu. Yerde ağlarken bir el kolumdan tutup kaldırdı, beni. Kafamı çevirip bakmamla bu kişinin Yağız abinin olduğunu gördüm...

İlk bölümün sonuna geldik. Umarım beğenirsiniz. Biraz acemi olabilirim ama bu kitabi yazdıkça kendimi geliştireceğimi düşünüyorum. Bir de yazım yanlışları için kusura bakmayın. Beğeni ve yorumlarınızı da ihmal etmeyin. Çünkü sizin görüş ve düşünceleriniz benim için çok önemli. Bir sonraki bölümde görüşmek üzere. Öpüldünüz canlar🙂🙂


  

GEL YARİMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin