"ya salak mısın? nasıl inicem ordan?"
"sen atla tutarım ben seni." 3. kattaki odamın camından juyeon'a fısıldamaya çalışırken anlamsız gözlerle ona bakıyordum.
"hayır- inemem. normal bir şekilde çıkmaya çalışacağım."
sessiz adımlarla camımı kapatıp odamın kapısını açmıştım. annemle babamın konuşma seslerini yukarıya kadar duyuyordum. küçük kardeşimin odası da tam yan taraftaydı.
merdivenlerden korkarak indim, nefesimi tutmuştum. babamın şarap almak için alt kata gittiğini fark etmiştim.
annemle göz göze gelmiştik.
"jaerin?" gergince gülümseyerek ona baktım. "e-efendim?" sesim biraz yüksek çıkmıştı.
işaret parmağını dudağına götürerek sessiz olmamı işaret etti.
"nereye gidiyorsun?"
gözlerimi kaçırdım ve üzerimdeki kıyafetlere baktım. abartılı değillerdi. sıradan kıyafetlerdi işte.
"arkadaşıma."
"hangisine?"
"changmin," erkek ismini duyduğunda kaşları hafifçe çatılmıştı. "başka kimler var?"
"sumi, saph falan." diğerlerini saymamıştım çünkü kızmasından korkuyordum.
bu gergin anda juyeon'un aramasıyla cebimdeki telefon yüzünden bacağım titremişti.
"gidebilir miyim?"
"tabi." diyerek elini omzuma koydu ve beni kapıya kadar geçirdi. "hızlı ol, birazdan baban aşağıdan gelecek."
hızlı bir şekilde ayakkabılarımı giydiğimde kapıyı açmıştım ki tam karşımda juyeon duruyordu. işte şimdi sıçmış mıydım?
annemle bakışmışlardı.
"jaeyoon!!" babamın anneme seslenmesiyle annem beni hızlıca sırtımdan dışarı doğru itekledi ve yüzüme kapıyı kapattı.
kaçmama yardım mı etmişti? evet, tam olarak öyle olmuştu.
kapının önünde öylece kalmıştım. juyeon elimi tutana kadar.
evin önünü geçene kadar koşmuştuk. soluklanmak için hafifçe yere doğru eğildiğimde, "annen─" demişti, o da nefessiz kaldığı için ara vermişti.
"annen, beni gördüğü için sinirlenmemiştir değil mi?"
"hayır. sanmıyorum."
şu an düşündüğüm o değildi, sadece kocaman ellerinin ellerimi tutması ve benimkilerin onunkilerin yanında küçücük kalmasıydı.
bir süre daha elimizi izlediğimde beni fark etmiş olmalıydı ki elimi yavaşça bıraktı.
"özür dilerim."
ellerini ceketinin cebine soktu. oysaki ayırması için bakmamıştım. sadece hoşuma gittiğindendi.
umursamamaya çalışarak yanından geçip ilerledim ve changmin'in evini bulmaya çalıştım.
"o taraftan değil salak." diyerek omuzlarından beni sağ tarafa doğru çevirdi ve yönlendirmeye başladı.
°
"oha, kaçmayı başarabildin mi?"
"gelebildiğime göre evet." saph kapıdan bizi geçirdiğinde hepsi oturma odasında oturmuş, ne yapacaklarını konuşuyorlardı.
"buluşmamızın amacı fizikçinin kazıkladığı 100 soru değil miydi?" diyen sumi'ye herkes bir anda döndü.
"saf ya. masum." diyerek boş bulduğum yerlerden birine oturdum. yanıma da juyeon oturmuştu.
omuzlarımız ve bacaklarımızın yan tarafları birbirine değiyordu.
bilerek mi bu kadar yakınıma oturmuştu bu herif.
zil çaldığında sunwoo zıplayarak yerinde kalktı. "pizzaaa!!"
kapıyı açıp parayı ödemesinin sesini duymuştum. sonrada elindeki pizzaları alıp önümüze bıraktı.
"bunlar da biralar." önümüze koyulan içki dolu poşetle bakıştım.
"nasıl aldın?"
"babamın kartını kullanarak." diyen sunwoo'ya sinirli bir bakış attım. yine de bir şey diyemedim.
sunwoo sumi'nin ağzına zorla pizzayı sokmak isteyince büyük bir gürültü kopmuştu. hep kavga ediyorlardı.
juyeon pizzadan bir dilim kesip önümdeki tabağa yerleştirdiğinde mutlu olmuştum.
changmin ise evin çok dağılmasını istemediği için çöp poşeti getirmişti.
bir süre sessizce sadece içki içip sunwoo'nun gitar çalmasını ve chanhee'nin ona eşlik etmesini dinledik.
sesleri uyumluydu ve ikisi de yetenekliydi.
içkinin kokusu bir süre sonra ağır gelmeye başlayınca hafifçe geri çekildim ve arkamdaki koltuğa yaslandım.
saph changmin'in omzunda uyuyakalmış, changmin ne yapacağını bilemeden etrafa bakınıyordu.
juyeon da yanıma doğru yaklaştı ve sırtını koltuğa dayadı. "iyi misin?"
yavaşça başımı sallayarak onu onayladım. "sumi, ben mi juhak mı?!" sunwoo'nun bağırma sesiyle ödüm patlamıştı.
sumi hiç bozuntuya vermeden "sunhak." cevabını verdiğinde sunwoo resmen ağlamak üzereydi.
sumi'nin sunwoo'yu sevdiğine adım gibi emindim ama neden istemediğine dair bir fikrim yoktu.
belki de her zaman bahane olarak kullandığı, yavşak olduğu için, cümlesi gerçek duygularını anlatıyordu.
"burada mı kalacaksın?" juyeon'un yüzüne bakmadan söylendim. "sanırım, evet."
"o zaman ben de kalacağım."
ellerimle oynamaya devam ettim. çünkü yüzüne bakmak istemiyordum. muhtemelen yorgunluktan ve uykudan dolayı siyah saçları dağılmıştı ve mükemmel görünüyorlardı.
"aşırı sessizsin. garip." dediğinde gülümsedim. "içkiden dolayı falan olmalı, ilk defa içtim."
"hmm."
sol eliyle başımın sağ tarafından hafifçe ittirip omzuna yatmamı sağladığında hiç olmadığı kadar hoş hissetmiştim. çok güzel kokuyordu ve çok yakındık.
☆
ŞİMDİ OKUDUĞUN
lee juyeon | online
Fanfiction"şey, coşkunuz dayı beyef- hanımefendi. her neyse. kameranı açar mısın?" "yoo açmıyorum." bok ye.