[sumi special]
"sunwoo, sessiz olmayı beceremiyor musun?" yanımda kitapları sertçe yerine yerleştiren çocuğa doğru söylendim.
"beni öpersen-"
"tamam, git dağıt oraları. yaygara çıkar. umrumda değil."
gözlerimi devirerek başka bir rafın düzenlemesine geçtim. küçük bir çocuk gibi her tarafı birbirine katıyordu.
benim olduğum yere geldi. "o kitaplar buraya koyulmuyor. bilimle alakalı olanlar sağ tarafta." dudaklarını büzerek bana baktı ve kitapları kenara çekti.
"ben buraya koymak istiyorsam?"
"o zaman, pazartesi günü görevli öğretmen tarafından azarlanmamı istiyorsun?"
"hayır."
etraf sessizdi, okul çıkışı olduğu için ve cuma olduğu için çoğu kişi evine gitmişti ama 2 tane sınava çalışan öğrenci vardı.
o yüzden yine de sessiz olmalıydık.
"sumi." o raflara yaslanırken ben kitapları düzenlemeye çalışıyordum. "beni sevmiyor musun?"
"nasıl yani?" kaşlarımı kaldırarak ona baktım. "beni sevmiyorsan, beni sevmeni sağlayamam."
ne diyeceğinden emindim ama bu sefer daha ciddi görünüyordu.
"ama beni seviyormuşsun gibi hissediyorum."
kollarımdan tutup beni raflara doğru yasladığında ne yapmam gerektiğini bilememiştim.
"hiç kimse, seni benim sevdiğim gibi sevemeyecek." burnunu burnuma sürttüğünde farklı hissetmiştim. o farklı hissin yanına bir de kalp çarpıntıları ve kelebekler de eklenmişti.
"tanrım. kütüphanedeyiz sunwoo. birisi görecek." onu omuzlarından ittirdiğimde gülümsemişti.
"kütüphanede olmasak seni öpmeme izin verecek misin yani?"
"nerenden uyduruyorsun sunwoo? git. hadi." elimdeki kitabı alıp kenara bıraktı ve kollarımı omzuna koymamı sağladı.
kollarını belime doladığında yüzümüzün çok yakın olmasıyla nefesimi tutmuştum.
"sana dokunmama izin veriyorsun?"
"gitsene ya." söylediklerim ve istediklerim çelişirken onu kendimden uzaklaştırmaya çalışmamıştım bile.
"şey, bu kitabı ödünç alacaktım." yanımıza gelen öğrenciyle hemen saçlarımı düzelttim ve kendime çeki düzen verdim.
"hangisini?" kitapların kayıt olduğu bilgisayar kısmına gittim ve kızın ismini yazdırdım. "2 hafta içinde geri getirmen gerekiyor." kız kafasını sallayarak kütüphaneden çıktığında etraf bomboş kalmıştı.
"senin yüzünden." dedim sunwoo'ya sinirle bakarak. "ne oldu ki?"
"rezil oldum." kütüphanede kimsenin kalmaması üzerine anahtarları aldım ve çıkışa doğru ilerledim.
"çık ya da üzerine kilitleyeceğim lanet kapıyı."
"geliyorum."
anahtarlarla kapıyı kilitlemeye çalışırken ellerim titriyordu, neden böyle hareketler yapıp beni bu duruma düşürüyordu ki?
"dondurma yiyelim." kolunu omzuma attığında derin bir nefes verdim ve kendimi sakinleştirmeye çalıştım.
"şu kolunu çeker misin?" ona bakarak söylendiğimde yüzünü yüzüme yaklaştırmıştı. "hayır."
"ne demek hayır?" gülümsedi, "hayır, işte. neli dondurma istersin?"
"istemiyorum dondurma. eve gideceğim."
"o zaman birlikte gidelim." gözlerimi devirdim ve peşimden gelen çocuğa baktım. "tanrı aşkına, beni takip etmeyi bırak kim sunwoo."
"neden?"
"seninle olabileceğimizi düşünmüyorum‒"
sunwoo'nun telefonunun çalmasıyla sözüm yarıda kesilmişti, kimin aradığını az çok tahmin edebiliyordum. üst sınıflardan eunji noona'sıydı.
ona da aynı şeyleri yaptığından ve kızı kendine âşık ettiğinden emindim. "aç telefonunu." dediğimi yaparak telefonunu cebinden çıkardı ve cevapladı.
"efendim noona‒" tahminim doğru çıktığında onu orada bırakıp ilerlemeye başladım.
"noona, gelemem meşgulum şu an‒ sumi, bir dakika bekler misin?" arkamdan koşup bileğimi sertçe tuttuğunda ona döndüm.
"neden ikimizin olabileceğini düşünmüyorsun?"
"sen‒ herkesle iyi anlaşıyorsun, bir sürü tanıdığın, arkadaşın var. benim gibi derslerine kafayı takmış, sıradan bir kızla çıkman saçma geliyor."
"yani?"
"yani gidip eunji noonan ile çıkabilirsin."
gülümsedi, "eunji noona ile seni kendime nasıl aşık edeceğimi planlıyorduk, şapşal."
kollarını sırtıma doladı ve bedenimi kendininkine doğru çekti. "kıskanıyor muydun?"
"hayır," anında cevap verdim ve kendimi sakinleştirmeye çalıştım.
"benimle çıkar mısın?" dediğinde kalbim patlayacakmış gibi olmuştu.
"yemin ederim, eunji noona ile okul dışında buluşmayacağım. başka kızlara bakmayacağım. sadece seninle ilgileneceğim. olmaz mı?"
"olur, salak."
kabul ettiğimde olanları juhak'a nasıl anlatacağımı merak ediyordum. en yakın arkadaşımın sevdiği kişiyle çıkmaya başlamıştım ve onunla aramızın bozulmasından deli gibi korkuyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
lee juyeon | online
Fanfiction"şey, coşkunuz dayı beyef- hanımefendi. her neyse. kameranı açar mısın?" "yoo açmıyorum." bok ye.