GİRİŞ

109 16 24
                                    

31.01.2022

Zamanın Esirleri'ni ilk kez geçen sene doğum günümde yani 18.09.2021'de eski bir arkadaşımın desteğiyle yayınlamaya başlamıştım fakat sonradan kaldırdım. Şimdi ne eski ben kaldı, ne de o arkadaşım. Yeni bir başlangıç ve yeni bir hayal için olsun bu da. Beni yalnız bırakmayın olur mu?

Aynı zamanda oy verip yorum yaparsanız çok mutlu olur, sizin de düşüncelerinizi öğrenmiş olurum. 

Şarkılar: Dursun Zaman, Manga ft.Göksel

Keyifli okumalar!

Zaman, bir nehrin akıp yolun sonunda bilinmezliğe karışarak denize döküldüğü ve onu yok ettiği gibi bizim üzerimize akıyor, bilinmezliğe karışarak geleceğimizi yok ediyordu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Zaman, bir nehrin akıp yolun sonunda bilinmezliğe karışarak denize döküldüğü ve onu yok ettiği gibi bizim üzerimize akıyor, bilinmezliğe karışarak geleceğimizi yok ediyordu. Olmayan geleceklerimiz hepimizin ucu bucağı olmayan karanlık bir çukura düşmesine neden oluyor, yok oluşu kabullenmemizi sağlıyordu.

Hepimiz yolun sonundaydık. Hepimiz yok oluşu kabullenmiştik. Hepimiz sırayla yok oluyorduk. Hepimiz yok olanların uğruna sırayla yok oluyorduk.

"Hakiki ve ciddi bir tek felsefi sorun vardır: İntihar. Hayatın yaşamaya değer olup olmadığını yargılamak, bu felsefenin temel sorusunu oluşturur," demiştir Albert Camus. Hayatın yaşamaya değer olup olmadığını sorgulayacak şeyler yaşamamıştım ben, saatin kanlı kadranında akrep ve yelkovan döndükçe akan kanların üzerime aktığını hissedene dek.

Gözyaşlarım akmaya devam ederken sımsıkı kapattığım gözlerimi yavaşça açtım. Bakışlarım avucumda sıkıca tuttuğum bıçakta takılı kaldı. Nefes alışverişlerim o kadar hızlıydı ki aldığım nefes ciğerlerimi yakıyor, boğazımı acıtıyordu. Kafamı kaldırıp önümde hareketsiz yatan adama baktığımda nefesim kesildi. Üzerindeki koyu renk tişörtünden belli olan ıslaklık ve yerdeki uğursuz kırmızı sıvı gittikçe dağılıyordu.

Zaman, akıyordu.

Önümde bir ceset vardı. Önümde, katili benim olduğum bir ceset vardı. Uğursuz kırmızılığın akışını izlemek gözlerimin önüne gerçeği seriyordu. Zihnimin içindeki benliğim kendini oraya kapatmış açtığı küçük pencereden yaşananları izliyor, hemen yanındaki hokkası ve elinde tuttuğu kuş tüyü divitle gördüklerini bütün gerçekliğiyle bir defterin sayfalarına bir daha silinmesin diye kazırcasına not ediyordu. Kazınanların ağırlığına dayanmakta zorlandığımı anladığımda dizlerimin üzerine düştüm.

Zaman, akıyordu.

Bu anlık düşüşüm hissettiğim çaresizliği apaçık belli ediyordu. Yaralı ruhumun bana verdiği hediyelerden sadece biriydi çaresizlik. Bu yaralı ruhumun bana verdiği diğer hediyelerin arasında kin ve nefret de vardı. Bu iki hediye, şu an bulunduğum bu güç durumun temellerini atmıştı.

Sessiz gözyaşlarımın ardındaki hıçkırıklarım yükselmeye başladığında nefesimi tuttuğumu yeni fark etmiştim. Benim sesim dışında sessiz olan bu yerde sadece önümdeki cansız beden ve ben vardım. Burada tek başımaydım. Yalnız olduğum gerçeği zihnime yeniden bir şimşek gibi çaktı. Saniyelik çakan bu şimşeğin ışığının aydınlattıkları, yalnız olduğumu bir kez daha kanıtladı. O aydınlananlar arasında karanlıktan başka bir şey yoktu.

ZAMANIN ESİRLERİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin