Neye uğradıklarını şaşıran annesi ve babası oğullarının kelepçelenişini izliyorlardı. Babası atladı.
"Oğlumu nereye götürüyorsunuz? Benim oğlum kimseyi öldürmedi bir yanlış anlaşılma vardır."
"Mehmet Bey siz misiniz?
"Evet benim. Beni nereden tanıyorsunuz?"
"Biz Kütahya Emniyet Müdürlüğü'nden arandık ve orada işlenen Rıza Gümrük'ün katilinin burada olduğunu öğrendik. Bize verilen ev adresi burayı gösteriyordu." demesinin ardından Burak kahkaha atarak lafa atladı.
"Vaay! Tahminimden daha geç yakaladınız beni. Babacığım senin bu masum sandığın oğlun birini öldürdü hahahaha şaka gibi ama değil mi? Evet, yanlışlıkla çarpmış olabilirim, kafam çok dalgındı ama atladığın bir yer var ölen kişi ezilmişti. Yani demek istediğim onu bilerek ezdim. O kişinin Rıza Amca olduğunu bilmiyordum. Gerçi bilsem ne olacak yine aynısını yapardım."
Bu duyduklarına inanamayan Mehmet Bey ve eşi bu kişinin çocukları olduğuna inanamıyordu. Burak, Ankara'ya taşındıklarında hep o olayı düşünmüştü. Eskiden korktuğu ve pişmanlık duyduğu şey artık ona zevk vermeye başlamıştı. Birini daha öldürmeyi planlıyordu. Neyse ki birine daha zarar vermeden polisler onu yakalamıştı. Olay yerinin aşağısında bir güvenlik kamerası vardı ve Burak bunu fark etmemişti. Polisler oradaki güvenlik kamerasından o yoldan geçen arabaları ve sahiplerini tespit etti. Zaten az kullanılan ıssız bir yoldu. Gün boyu oradan 6 araba geçmişti ama olay saatine en yakın geçen araba sayısı 3 idi. İçlerinden biri zaten olayı ihbar edendi. Geriye kalan 2 arabadan biri Burak'a aitti. Bu 3 araçta 1 saat arayla geçiyorlardı. İlk giden aracın sürücüsünü sorguya çekmişlerdi ve o kimseyi görmediğini hatta arabada 2 arkadaşı daha olduğunu onların da şahit olduğunu söylemişti. Kameradan arabanın içinde 3 kişi olduğu doğrulandı. Arabadaki diğer 2 kişide aynısını söylüyordu. Şüpheli listesinde Burak'ın ismi de vardı. Bir gün bu dava üzerine çalışan polislerden biri Mehmet Bey hala Kütahya'da ki karakolda çalıştığı zaman yanına gelip giden Burak'ın arabasının sol ön tekerleğin çamurluğunda kan görmüştü. Bu kanı alıp saklamıştı. Daha sonra Buraklar Ankara'ya taşındıktan 1 hafta sonra bu kanı laboratuvara göndermeye karar vermiş ve gelen sonuçlar Rıza Bey'in kanı olduğunu ispatlamıştı. Böylece Burak gözaltına alınmıştı. Suçunu itiraf ettikten sonra Kütahya Adliyesi tarafından çıkarıldığı mahkemede müebbet hapis cezasına çarptırılarak Kütahya E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna sevk edildi. Böylelikle dava aydınlatılmıştı ama geriye hayallerini kendi elleriyle yıkan bir genç, bir yandan "Oğlumuz nasıl böyle bir şey yapar?" diyen gözü yaşlı anne ve baba, diğer yandan ağlayacak kimsesi bile olmayan masum ölen kişi. Eğer çarptıktan sonra o adamı ezip gitmek yerine ambulans çağırsaydı şu an yaşanılanların hiçbiri olmayacaktı. Size verebileceğim öğüt şu olurdu :
"Siz siz olun sonradan yaşayacağınız durumları düşünerek hareket edin."