Kış günü olmasına rağmen İngiltere de güneşli ve sıcak bir hava vardı. Emma gözlerini araladı. Odaya giren güneş ışığının, odada oluşturduğu atmosferi gördü. Mutlu bir gün geçirmeyi umuyordu. Dün yaşadıklarını hatırlayınca neşeli sabaha rağmen mutsuz hissetmişti. Kolunu sıyırdı ve daha da belirginleşen morluklara baktı. Ağlama isteğiyle dolsada Mia'nın uykulu sesini duyunca bu isteği kaçtı
-"Günaydın."
Emma, Mia'nın dağınık saçları ve uykulu gözlerine bakınca gülümsedi. Aslında komikti, neşeli olsaydı kesin buna kahkaha atardı. "Günaydın." dedi pürüzsüz çıkmasına gayret gösterdiği sesiyle.
Mia, Emma'nın yüzüne baktı ve sesli bir şekilde gülmeye başladı. "Korkunç görünüyorsun." Emma, tam kendisine bakmasını söyleyecekti ki Mia'nın koluna takılan şaşkın bakışlarını görünce vazgeçti.
-"Koluna ne oldu?" Emma, kolunu saklamaya çalıştı. "Birşey olmadı." Mia'nın yalan söyleme diyen bakışlarından sonra saklayamıyacağını anladı ve Frank'in yaptığını söyledi. Mia sinirlenmişe benziyordu.-"Orospu çocuğu! gücüm yetseydi kafasına halat geçirip at arabasının tekerine bağlardım."
Emma, acı bir gülümsemeyle karşılık verdi. Oysa Mia'ya katılıyordu. Frank bunu sonuna kadar haketmişti. Ama bunu asla yapamazdı. Yada o öyle sanıyordu. Madam Katia'nın kulak cırmalayan sesiyle yatakhanedeki obür kızlar yataklarından kalkmaya başlamışlardı.
Emma okula gitmek üzere giyindi. Kısa kollu beyaz gömleğin yakasına siyah kurdelesini geçirdi. Siyah pantolonunun düğmesi çıkmış ve kaybolmuştu. Kemer çok pahallı olduğundan dolayı ip geçirmişti. Okuldaki çocuklar bu duruma hep güler ve alay ederlerdi. Üzerinde altı tane yaması bulunan koyu kahve eski bir kaban vardı. Sarı saçlarını ördükten sonra hazırdı.
Diğer kızlar onun bu haline imrenirlerdi. Çünki onlar içinde sadece Emma okula gidiyordu. Emma bu konuda şanslıydı. Geçen sene yetimhaneye gelen yardımsever varlıklı bir adamın sevgisini kazanmış ve bütün okul masraflarını karşılamayı teklif etmişti. Emma hiç düşünmeden bu teklifi kabul etmişti. Okumayı çok istiyordu. Kitaplara karşı ayrı bir ilgisi vardı. Okuması için Threadneedle caddesindeki kitapçı Bay Friedrich ona ikinci el kitaplar verirdi. Emma, Bay Friedrich'i babası gibi görür ve onunla kitaplar hakkında konuşmayı severdi.
Mia'yla beraber yemekhaneye gittiler. Dünden kalma artık yemeklerden yedikten sonra Emma okula gitmek için Madam Katia'yla beraber dışarı çıktı. Madam Katia demir kapıyı açtıktan sonra "Sakın geç kalayım deme yoksa seni köpeklerin önüme atarım." dedi korkunç bir yüz ifadesiyle. Emma korkmuştu yutkunduktan sonra "Peki efendim." demekle yetindi.
Dışarı çıktıktan sonra Ian'nın eksikliğini fark etti. Normalde Emma'yı bekler ve ikisi birlikte okula giderlerdi. Ama bugün Ian gelmemişti. Hasta olduğu zamanlar dışında herzaman Emma'yı beklerdi. Yine hasta olduğu fikrine kapıldı fakat dün çok sağlıklı görünüyordu. Okula doğru ilerlerken kitapçı Bay Friedrich'in vitrinindeki rengarenk kitapların ne kadar güzel göründüğünü düşündü ve dükkana girdi.
Bay Friedrich'in elindeki bordo ağırlıklı kitapları raflara diziyordu. Emma dükkanın kitap kokan havasını içine çekti. Bu kokuyu çok seviyordu. Ayağına dolanan birşey olduğunu farketti. Bu Bay Friedrich'in kedisi Blooper'dı. Eğilip siyah yumuşak tüy yumağını kucağına aldı. Blooper, Emma'yı severdi. Emma'yı farkeden Bay Friedrich son kitabınıda yerleştirdikten sonra merdivenden indi. Samimi ve tatlı bir yüz ifadesine sahipti. Beyaz saçları ve mavi gözleri vardı. Boynunda her zaman zincirli saati bulunurdu. Ve giyimine özen gösterirdi Emma'ya gülümseyerek
-"Merhaba Emma."
Emma'da aynı samimiyetle karşılık verdi ve çantasından Charles Perrault'un Külkedisi masalını çıkardı. Bay Friedrich şaşıran bir yüz ifadesiyle "Çok hızlısın Emma. " dedi. Emma gülümseyerek "Çok güzel bir masaldı." dedi. Bay Friedrich tezgahın altından kırmızı renkli ön kapağın sökülmüş ama sayfaları dağılmamış sağlam bir kitap çıkardı. Kitabın üzerinde Shakespeare Hamlet yazıyordu. Emma'nın dikkatini çekmişti bu kitap. Bay Friedrich "Bunu okumanı istiyorum Emma ama acele etme zira bu kitabı anlamak için hızlı okumaktan çok daha fazlası gerekicektir." Emma kitabı Bay Friedrich'in elinden aldı ve mutlu bir ifadeyle; "Teşekkür ederim Bay Friedrich söylediklerinizi dikkate alacağım." dedikten sonra dükkandan çıktı ve okula doğru ilerledi. Okula girdiğinde sınıfına doğru Ian'ı bulma umuduyla ilerledi.
Ian sınıftaydı, pencere kenarına oturmuş dışarıyı izliyordu. Pencereden yüzüne vuran ışık Ian'ın mavi gözlerini daha da belirginleştiriyordu. Ve ne kadar yakışıklı olduğunu düşündü. Ian onun geldiğini farketsede hiçbir girişimde bulunmadı. Emma, Ian'nın bu haline şaşırsada aklına dün dokuz parmağını işaret ettiğini hatırladı. Nasıl unuturdu, suçluluk duygusu kapladı her yanını. Mahçup bir sesle "Ian kusura bakma ben unutmuşum." diyebildi. Frank'in ona taciz ettiğini söyleyemezdi. Bunu düşünmek bile yanaklarının kızarmasına neden oluyordu.
Ian hiçbir şey demedi. Emma kötü hissetmişti. Konuşmak için ağzını açtığı sırada, bir çift topuk sesi duyuldu. Ve herkez bir anda susup sırasına geçti. Bayan Watson kırmızı bir takımla içeri girdi. Bu sefer eteği daha aşağıdaydı. Kocaman şapkası ve bembeyaz teniyle, güzel olmasada dikkat çekiciydi. Okul günü boyunca Emma'ya sürekli kötü davranıp şiddet uyguluyordu. Kimsenin gözünün yaşına bakmıyordu. Sonunda zil çaldı. Ian, Emma'yı beklemeden sınıftan çıktı. Emma olanları anlatamazdı, bu yüzden ne yapacağını bilmeyen bir şekilde toprak yolda ilerlemeye başladı. Cadde çok kalabalıktı. Sıra sıra dizilmiş dükkanlar vardı. Bu dükkanlardan en çok elbise dükkanı dikkatini çekerdi. Vitrindeki uzun beyaz elbiseyi kendi üzerinde hayal etti. Ama malesef bunu alacak parası yoktu. Aslında hiç parası yoktu.
Vitrindeki elbiseyi izlerken dükkanın önüne bir at arabası yanaştı, ve içinden birkaç tane genç kız indi. Yaşları yirmiyi gösteriyordu. Çok şık görünüyorlardı uzun beyaz elbiseleri ve saçlarına yerleştirdikleri çiçeklerle zengin oldukları anlaşılıyordu. Elbise dükkanına doğru ilerlerken birinin mendili yere düştü. Emma eğilip mendili aldı.
-"Madam mendilinizi düşürdünüz." diye bağırsada duymamışlardı. Mendil yumuşak ve kadifedendi. Fazlasıyla pahalı bir aksesuardı. Emma, mendili arabayı süren adama vermeyi düşündü. Sonuçta onlara geri verirdi. Arabayı kullanan adama doğru yürüyordu ki ince bir ses durmasına neden oldu.
-"Hırsız var! Yardım edin mendilimi çaldı!"
Emma ne olduğunu anlamadan herkezin üstüne doğru koştuğunu gördü. Hırsızlığa uğrayan kişi varlıklıysa herkez kahraman olmak için elbette koşardı. Emma'nın son gördüğü kirli sakallı bir adamın yumruk atmak için kaldırdığı eli oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mezarıma Geleceğim
ParanormalneOnu gördüm. Büyümüştü, ama hiç değişmemişti. Aynı maviler ve aynı dudak. Kaşlarını çatışı, gözlerini kırpması bile aynıydı. Dünya üzerinde bu kadar güzel bir hırsız olabilirmiydi.