Morgan'ın, Lincoln ve merhamet çözümlemesi

666 35 22
                                    


1525-1866 yılları arasında Amerika'ya prangalı bir vaziyette zorla getirilen 12 buçuk milyon Afrikalı kölelerden birinin torunu olan Morgan için, 11 Nisan 1978 tarihinin ayrı bir önemi vardı. Eğer bir erkek çocuğu olursa adı mutlaka Lincoln olmalıydı. Çünkü Amerika'nın eski devlet başkanı Abraham Lincoln'ün, ''Serbest Bırakma Beyannamesini'' yani köleliğin kaldırılma kanununu Amerikan parlamentosundan çetin mücadeleler neticesinde yasalaştırmasından ve Amerikan burjuvazisine karşı aksiyoner bir tavır sergilemesinden etkilenen Morgan, ona karşı büyük bir hayranlık duyuyor ve bu hayranlık kendisini ona karşı borçlu olmasını hissettiriyordu. Fakat Amerika'da köleliğin kaldırılmasının üzerinden yaklaşık 100 yıldan biraz daha fazla süre geçmesine rağmen siyahi sınıfı kimliksizleştirme ve ötekileştirme politikasının en üst düzeye ulaşması, Morgan'ı ayrıca rahatsız ediyordu.Siyahi sınıfın, siyasi ve iktisadi zeminlerde güç elde etmesi ve sanatsal faaliyetler ile siyahi sınıfın kendisini ispatlaması, sivil toplum kuruluşlarının verdiği mücadeleler çerçevesinde vücuda gelirken aynı zamanda siyahi sınıfın kendi içinde entelektüel bir kadro oluşturma başarısı da es geçilemezdi. Esasen bütünde ana temanın ve verilmek istenilen mesajın siyahi sınıfında mücerret bir insan topluluğu olduğunun tüm dünyaya hatırlatılmış olması, Morgan'ın zihninde tasavvur bulurken, siyahi sınıfın tüm bu kazanımlarını düşündükçe, bir nebzede olsa rahatladığının farkına varıyordu. Tüm bu meseleler üzerinde kafa patlatan Morgan'ın, fikir adamının bir mesele hakkında çözümleme yaparken fikir çilesine maruz kalması gibi başı zonklarken, kucağında çocuğunu ona getiren beyaz hemşirenin ne seslenişi duymuş nede daha önce çok yakından tanıdığı siyahilere karşı yapılan ırkçı bakışlara muhatap olduğunun farkında olmuştu. Hemşirenin, "Hey, beni duymuyor musun?" diye ikinci seslenişinin ardından, yüzüne atılan suyun etkisi ile uyku bölünmesine maruz kalmış bir insan gibi sersemleyen Morgan, Lincoln' ü kucağına alması ile kendine bir an olsun gelivermişti.Morgan henüz bir kaç dakika önce yapmış olduğu çözümlemelerden elde ettiği netice ile "Senin, güçlü bir politikacı yada büyük bir sanatçı olmanı ne çok isterim" derken sanki Lincoln' e, nasıl bir dünyaya geldiğinin ayrıca izahını yapıyor gibiydi.


İşte Morgan'ın, Abraham Lincoln' e olan borcunu ödeyeceğine inandığı o gün gelmiş ve adını Lincoln koyacağı o çocuk 11 Nisan 1978 tarihinde henüz gün ağarmadan dünyaya gözlerini açmıştı. Morgan, Hitlervari duruşu ile yanı başında duran hemşirenin ırkçı bakışlarına şahit olurken, Amerika'da yaşayan siyahi Müslümanlardan gördüğü dini bir değeri istemsizce de olsa tatbik ediyordu. "Senin adın Lincoln", "Senin adın Lincoln" ve üçüncü defa" Senin adın Lincoln"Amerikan faşizminin teşhisini ve analizi yapan Morgan, oğlu Lincoln' ün, ya büyük bir sanatçı yada güçlü bir politikacı olması için onun daha küçükken kabiliyetlerini inceleyecek ve bu kabiliyetlerinden hangisi ağır basıyor ise ona göre onun hayatına yön verecekti. Çünkü Morgan'ın, Lincoln' den murad ettiği biricik şey, siyahi toplumun güçlü bir biçimde savunucusu olması ve her zeminde bunu dile getirebilmesi olacaktı. Nitekim Morgan tüm bunların gerçekleşmesinin büyük bir sanatçının yada güçlü bir siyasetçinin nezaretinde mümkün olacağına inanıyordu.


Morgan'a göre siyahi sınıfın ıstırabının dindirilmesi ve sosyal sorunların minimize edilmesi, ancak bir politikacının hamleleri ile gerçekleşebilir yada bir sanatçının vücuda getirdiği eserler çerçevesinde siyahi sınıfın ıstırabı ve sosyal sorunlar teşhir edilebilir ise zaten tüm dünyanın gözleri oraya çevrilir ve siyahi sınıf sosyal bir statüye kavuşabilirdi. Yine Morgan'a göre ya bir politikacının izlediği siyaset ile siyahi sınıfın itibarı iade edilebilir ya da en azından bir sanatçının eserlerine yansıyan mânâ'lar sayesinde toplumun ekseriyeti cezb'edilerek, toplumda merhamet hissi açığa çıkar ve dolayısıyla direkt ve endirekt olarak siyahi sınıfa yapılan baskılar ifşa edilebilirdi. Morgan, siyahi sınıfın bir mânâ tabibine ihtiyaç duyduğunu tespit edebilmiş olsa da, doğmamış bebeğe don biçtiğinin bilincinde dahi değildi. Morgan'ın içinde bulunduğu anı ve siyahi sınıfa yapılan baskıları çok iyi tahlil edebilmesi onun sosyolojik meselelerde çok iyi bir teşhisçi olduğunu gösteriyordu. Fakat her insanın içinde bulunduğu anın ve zamanın analizini çok kolay bir şekilde yapabilme realitesi beşeri bir kabiliyet olarak kabul edildiğinde, Morgan'ın sosyolojik meseleleri çözüme kavuşturan bir tabip olmadığı hemen göze çarpıveriyordu. Çünkü Morgan tüm sosyal meselelerin çözülebilmesi, ulvi bir medeniyet ve ulvi bir cemiyet inşa edilebilmesi için gerçek bir ideolocyanın iktidar olması gerektiğine ve bu işin zaruri bir hale dönüştüğüne dair bir ideal taşımıyordu. Morgan'ın mücadelesi her yeri eğreti ve harabe olan bir binanın sadece sıvasının dökülmesini teşhis ve teşhir etmekten ve sıvacı ustası yetiştirmeye odaklanmaktan başka bir şey değildi. Halbuki harabe bir bina bile yıkılmadan verimli bir yeni yapı inşa edilemezdi. Çünkü verimi olmayan harabe bir şeyin, yeni, verimli ve işlevsel niteliği olan şeye mağlup olması kaçınılmazdır. Dolayısıyla Morgan'ın tüm haşmetiyle Amerikan halkına merhamet bulaştırma garabeti ve ideali böylece güme gidiyordu.

SAVAŞIN SENFONİSİ  LİNCOLN ile MUSAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin