Musa'nın, insan, kâinat ve aklın bütüncül bir düşünceye intikâl etme çözümlemesi

376 25 6
                                    

9 Haziran 1980 tarihinde, Irak'ın Küfe şehrinde ve Irak-İran savaşının başlamasına henüz bir kaç ay varken başka bir çocuk daha dünyaya gözlerini açmıştı. İlim ehli ve varlıklı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Musa, omuzlarında ki yükün ağırlığını ve sorumluluklarını daha 9 yaşında iken algılayabilecek bir zekâya sahipti. Çünkü tarih boyunca ailesi İslâmî ilimler ile uğraşmış ve büyük alimlerin ortaya çıkmasına vesile olarak İslâm'ın gerçek manada anlaşılmasını ve yaşanmasını sağlamışlardı. Hâl böyle olunca da babası İbrahim'in ve dedesinin Musa'dan en büyük beklentisi onun İslâmî ilimlerde söz sahibi olması ve ailenin kuşaktan kuşağa geçen ilim genotipi halkasında yerini almasıydı.Fakat Musa 15 yaşına geldiğinde sadece İslâmî ilimler ile iştigal halinde değil aynı zamanda Marksizm, Sosyalizm ve Liberalizm gibi ideolojilerin ve Politik Nihilizm 'in ve Batı tefekkürünün üzerinde tenkide dayalı ciddi tetkikler ve tahkikatlar yapmaktaydı. Üstelik İslâm ülkelerine Batı ülkelerinden sirayet eden fikir akımlarına ve ideolojilere karşı bütüncül bir ideolocya çerçevesinde cevap verilememesini, İslâm diyalektiğinden uzaklaşmaya ve İslâm'ın çağa göre tatbik edilemediğine bağlıyordu. Aynı zamanda İslâm ülkelerinin bilhassa teknoloji konusunda üretici değil de sadece teknoloji talep edici bir konumda yer almasını ise Fenni ilimlerin terk edilmesinin getirisi olarak görüyordu. Musa'ya göre İslâmî ilimler, insanın varoluş gayesini tatbik edebilmesi açısından biricik vasıta iken Fenni ilimler ise insanın yaşamsal faaliyetlerini kolaylaştırıcı vasıtaların keşfine kapı aralayan ve aynı zamanda beşer takâti yettiği kadar, O'nu tüm haşmetiyle idrâk edebilmek açısından gözlem sahasının birer unsurlarıydı. Dolayısıyla bu genç adamı ilerleyen yıllarda modern hoca algısından uzak kılan en temel nitelik, merkeziyetine aldığı bu bakış açısı olacaktı.

Bir orkestra şefinin orkestra sahnesinde yer alan enstrüman kullanıcılarına rastgele ve tesadüfen nota komut etmesinin neticesinde ortaya çıkan şeye kimse hayranlık duymayacağı gibi muhatabını da zorunlu olarak bir tıngırtıya maruz bırakması kaçınılmazdır. Çünkü ortada müzikal bir orkestra değil rastgele bir şekilde notalarına basılan enstrüman taburu vardır. Musa'ya göre müthiş bir senfoni orkestrası bile insanda hayranlık uyandıran bir altyapı ihtiva ediyor iken insanda hayranlık uyandıran kâinatın varoluşu, nasıl olurda rastgele ve tesadüf bir yapı olarak tanımlanabiliyordu? Kâinat' ı bir gözlem laboratuvarı olarak tanımlayan Musa, dağıyla, deniziyle, yeşiliyle, enva-i çeşit bitkileri ve galaksileri ile tüm haşmetini ortaya koyan bir senfoni orkestrasını andıran ve insanda hayranlık uyandıran bütüncül bir yapıyı tahlil ederken, kâinat ve insan çözümlemesini; İnsanda hayranlık uyandıran bir oluş, esasen muhatabından şuur bekler tezi ile takviye ediyordu. Çünkü tesadüf ve rastgele ortaya çıkan bir oluşun mana tecellisi, insanda hayranlık hissi olarak karşılık bulamaz.

Musa, her mayıs ayının başında bahçelerinde bulunan üç adet iğde ağacının tomurcuklanma döneminde o ağaçların tam ortasına oturarak bir önceki yıl öğrendiklerini analiz ederken hiç bir not almaksızın sadece tefekkür ediyor, bu yıl ise insan ve kainat ilişkisi üzerinde derin derin kafa patlatıyordu. Musa iğde ağacının tomurcuklanma döneminde çevreye yayılan iğde kokusunun hem zihnini açtığına hem de bu kokunun tefekkür konusunda kendisine verimli bir ivme kazandırdığına inanıyordu. Bir sonraki senenin iğde kokusuna kadar bu seneden kendine kalan tefekkür mahsulü ise ''Aklın realitelere intikal etmesi; evvela aklın ölçü olmadığını bilmek ve ardından ise aklın hadiseler karşısında takınılan bir tavır olduğunu bilmek ile mümkündür'' olmuştu.

SAVAŞIN SENFONİSİ  LİNCOLN ile MUSAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin