bana yaşama sözü verdin

328 45 34
                                    

aron wright - love like ours

..

gözümün önünden kayboluyorsun bir kaç saniyeliğine v-ve sonra.. tekrar beliriyorsun

-f-felix burnun kanıyor!

-hm?

minik burnu kanayan çocuğun yanına ilerleyip omzunu tuttu ve yüzüne eğildi

-felix sen.. hasta mısın?

-b-bilmem başım dönüyor

-gel bakalım

beyaz çiçeklerin önüne adımladı sarışın çocuk yere çimlere oturup bağdaş kurduğu bacaklarına da burnu kanayan çocuğu oturtturdu

-h-hyunjin

-hm?

-sen.. nesin?

-senim felix

-hm..?

yavaşça kapanan gözleri ve burnundan akan kana minik elleriyle tuttuğu bezi dahi tutamayacak kadar yorgun hissediyordu gözleri kapandı küçük çocuğun deniz görmüştü rüyasında deniz.. derinliklerinde süzüldüğü deniz ama bu sıradan bir deniz gibi durmuyordu bu hyunjin le tanıştığı denizdi ve.. burada özel bir şey olmalıydı...

gözlerini açtı şiddetli yağmur sesi ve üşümüş vücuduyla çok fazla yağmur yağıyordu fakat değişen bir şey vardı hyunjin yoktu bez yoktu burnu kanamıyordu yerinde doğrulu ağrıyan başını tuttu

-h-hyunjin! hyunjin neredesin?! çık ortaya hyunjin korkuyorum! b-burası soğuk ve çok fazla yağmur yağıyor! g-geri dönmeliyiz

adımladı etrafından içeriye ok gibi düşen sert yağmur damlaları vücduuna çarpıyor ve onun mink bedenini ıslatıyordu

-h-hyunjin çık dedim sana! oyun oynamıyoruz burada! eve gidelim hadi!

bi süre daha etrafında yürdü başlarını eğmiş beyaz çiçeklere baktı yağmur ne kadar onlara da çarpsa duruşlarından ödün vermemişlerdi

-hyunjin kokuyorum lütfen çık ortaya!!!

-felix

duyduğu ses üst kattan gelmişti koşarak hiç düşünmeden adımladı yıkık ve kırık eski ıslak tahtalarla dolu olan merdivene, ikinci basamağa çıktığında tahta kırılmış ve ayak bileği içine girmişti ve acıyla bağırıyordu 

-hyunjin burada kaldım ahh ayağım!

-orada kalmalısın felix...

-ya! şaka yapmayı bırak! gel buraya!

-gelemem hem senin yaşaman için çok şey feda etmiştim hatırlamıyor musun? normal bir hayat yaşamı istiyorum felix...

-hm?

bileğinin kanamasında hissettiği acıyla dudaklarını büzdü felix in parmağı çizilse dahi ağlardı canı çok tatlıydı, daha fazla dayanamayıp ağlamaya başladı bağırarak

-b-benimle alay etme hyunjin! hüüü canım acıyor buraya gel!

bağırmaları sessiz kalıyordu.. tek duyduğu ses yağmurun içeriyi ve dışarıya düşen damlalarının gür sesiydi, kırık olan sarayın tepe tahtalarından akıyordu yağmur içeriye, kırık camlardan içeriye giren rüzgar onun minik bedenini sarıyor ve üşümesini sağlıyordu, üşümüş ve kızarmış burnunda hissettiği sıcak sıvıya götürdü elini kafasının içi bulanıklaşıyordu ama bir şeyi çok net görmüştü denize atlayan sarı uzun saçlı bir çocuk...

-hmm h-hyunjin?

kapanan gözleriyle yere çökmesi bir olmuştu ayak bileğinde ise büyük bir yanma vardı teninde hissettiği soğuk ellerle gözlerini açamayacak kadar yorgundu.. aydınlanan zihniyle hafifçe uykulu gözlerini araladı ne zamandır uyuyordu? neredeydi? gözlerini tamamen açıp etrafına bakmasıyla odasında olduğunu hatırladı hava karanlıktı yine... büyük annesi ise kapıda geçen ki doktorla konuşuyordu onun uyandığını dahi bilmiyordu minik çocuk konuşmalarına kulak misafiri olmuştu

-doktor bey ne yapacağım? onu yine denizin orada buldum yine bayılmış gibiydi eve getirip yatağına yatırdığımda burnu kanamaya başladı, kanamayı zor durdurdum. onun neyi var? hasta mı?

-bende bilmiyorum hanım efendi vücudunda ters giden bir şey yok sanrım onun psikolojik bir sorunu var

-n-ne ne gibi?

-bende bilmiyorum fazla düşünüyor olabilir. düşünmekte insanları yorar küçük bir çocuk o hayalperest olmalı. çok düşünmeyin ama yine de gözünüz üzerinde olsun

-peki teşekkür ederiz yine yordum sizi taa buralara kadar kusura bakma oğlum

-ne demek teyzecim bir şey olursa yine arayabilirsiniz sakın çekinmeyin

-teşekkürler sağ olun

doktoru uğurlamak adına odadan çıkan büyük annesiyle yatakta doğruldu ve etrafına baktı her zamanki odasıydı üzerine baktığında sabah giydiği beyaz sıfır kollusunda biraz kan lekeleri olduğunu gördü bakışlarının yan tarafındaki komidine çevirdiğinde kanlı bezle buluşmuştu gözleri ve bu...

-hyunjin?

-efendim yıldız?

-h-ha?

camdan atlayıp sessiz olmasını işaret eden hyunjin ile çevrildi  gözleri ona ve doğruldu yerinde

-n-neredeydin hyunjin! ayak bileğim ne kadar acıdı biliyor musun? senin yanına gelmeye çalışırken çok kanadı!

dudaklarını büzüp hyunjin e baktığında onun yüzünde çok durgun bir ifade olduğunu fark etti

-ayak bileğin? orada bir yara yok felix

-hm?

ayak bileğine baktığında hiç bir şey olmadığın görmüştü 

-a-ama nasıl? ben tahtlara sıkıştırdım bileğimi hatta kanadı

-yorgun olmalısın felix, hayal görmüş olmalısın uyumaya ne dersin?

-h-hayır uyumak istemiyorum uyuduğumda sen olmayacaksın!

takındığı belirsiz ifadeyle yatakta oturan çocuğun yanına adımladı ve yatakta ona dönüp olacak şekilde oturup minik ellerini kavradı, yüzüne yaklaştı minik çocuğun

-felix

-hm?

-yıldızlar her zaman ne kadar uzaklaşsa da oradan ayrılamazlar görünmeyecek yerlere kadar gitseler de elbet bir gün dönerler... denizin dalgaları ne kadar başka kıyılara vursa da her zaman sevdiği bir yer vardır denizin ortası dalgalar kıyıları sevmez çünkü orada küçülürler ve yok olurlar deniz en çok durgun olup orta derinliklerinde onu aydınlatan yıldızını sever anlıyor musun beni? senin kıyında benim dalgalarım yok oluyor felix

-ne diyorsun ya! yıldız, deniz, dalga kafamı çok karıştırıyorsun hyunjin!

-kalbini de karıştıracağım küçük yıldız sonuçta unuttun mu bana söz verdin?

-hm ne sözü?

-yaşama sözü

-ne ara verdim ben sana onu,

-doğduğunda...

-doğduğumda?

..


garip bir fic evet ama her şeyi anlamanız için sonunda size bir bölümlük bir anime de önereceğim. birazcık o anime'den esinlenmiştim fakat bir çok farkları var bir çok şey orada daha farklı ama aynı enerjiyi veriyorlar umarım kafanız çok karışmıyordur ileride her şey sonuca varacak <3 oy vermeyi ve yorum bırakmayı unutmayın yıldızlarım🦋

Hyunjin Was There  /hyunlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin