Yedinci Bölüm: Tesadüfler

44 5 0
                                    

-Hanımefendi! Hanımefendi, iyi misiniz?
-Kızım iyi misin? Uyanmıyor, hastaneye götürelim Tuna.

Birbirine karışan konuşmalar, sözcükler, cümleler ve şiddetle haykıran bir köpek sesi eşliğinde gözlerimi açtığım an feci bir baş ağrısı, buzlu bir suya atlamışçasına tüm vücudumu sarstı. Elimi, alnımda hissettiğim ıslaklığa götürdüğümde parmaklarımın kanlar içerisinde kaldığını gördüm. Korku, tüm bedenimi ağına almıştı. Dikkatsizce ayağa kalkmaya çalışırken dengemi kaybedip yeniden yere düşüyordum ki bir çift el beni yeniden düşmekten kurtardı.

-Yavaş! Dikkat edin. İyi misiniz?
-Si...siz kimsiniz?
Karşımda yaşlı bir adam ve onun gençliği gibi duran, beni tekrar düşmekten kurtaran genç bir erkek vardı. Tanımadığım, ilk defa gördüğüm insanlardı bunlar. Ayaklarımın dibinde duran ve bağırmayı sürdürense Yulaf'tı.

-Kızım korkma. Ben Mehmet, bu da oğlum Tuna. Bizden sana zarar gelmez yavrum.
-Ben neden buradayım? Neredeyim ben? Neden başım kanıyor? Ne oldu bana?
-Tamam, sakin ol lütfen. Hepsine cevap vereceğim ama öncesinde hitap edebilmek adına, ismini öğrenebilir miyim?

Konuşan kişi adını az önce öğrendiğim Tuna'ydı.

-Sizi tanımıyorum.
-Biz de seni tanımıyoruz. Sadece hitap edebilmek için adını öğrenmek istiyorum.

Tereddüt içerisindeydim ve cevap verirken sesim, hissettiğim tereddütün her zerresini barındırıyordu.

-Adım...Duru.
-Anladım Duru. Seni birkaç dakika önce burada bulduk. Aslında şu köpeğin bağırmasına gelmiştik. Ne kadar süredir baygın olduğunu biz de bilmiyoruz. İyi olduğundan emin olabilmek için seni hastaneye götürürsek benim de babamın da içi daha rahat olur. Kabul edersen çok seviniriz.
-Ben...ben iyiyim.

Vücudum, iyi olmadığım sinyallerini her hücremden veriyordu. Fakat tanımadığım bu insanlardan da, neresi olduğunu bilmediğim bu yerden de bir an önce kurtulmak istiyordum.

Aniden ayağa kalktım ve gözlerimin kararması, başıma büyük bir ağrının saplanmasıyla tüm vücudum yeniden sarsıldı.

-Ah! Başım!
-Sanırım başını şu taşa çarpmışsın. Bak Duru, bu kadar kan kaybeden birinin ayakta durması doğru değil. Kan kaybından bayılmış olabilirsin ve burada saatlerce baygın kalmış olabilirsin. Hastaneye gitmeliyiz.

Gözlerimi zorlukla açabildim, etrafı bulanık ve puslu bir şekilde görüyordum. Tuna'nın gösterdiği yere baktığımda üzeri kıpkırmızı olmuş bir taş gördüm. Görüntünün bulanıklığına rağmen fazlasıyla kan kaybettiğimi anlayabilmiştim.

-O...o kan mı! Benim kanım mı!
-Sakin ol kızım. Hastaneye gidelim, gel.

Yaşananlar bir anda gözlerimin önünde bulanık bir biçimde belirmeye başladı. Korkuyla bağırmaya başladım.

-Ben...biri beni yakalamaya çalışıyordu! Peşimden koşuyordu! Siyah yüzlü...simsiyahtı! Lütfen beni evime götürür müsünüz? Ama ya evimdeyse? Evimde bekliyor olabilir! Yardım edin, lütfen...

Yüzüm, gözyaşlarımla dolmuştu. Midem bulanıyordu ve vücudumdaki her hücre sızlıyordu. Kendimi o kadar tehlikede hissediyordum ki, karşımda duran yaşlı adamın ellerini tuttum ve hiç tanımadığım bu adama, beni evime götürmesi için yalvarmaya başladım. Bu yaşlı adamın yüzü tertemizdi. Dünyaya çiçek ekmeye gelen insanlardan biri gibiydi. Bu dünya, artık ailenize güvenmenizin bile imkansızlaşmaya başladığı bir yerdi, ancak şu anda karşımda duran bu insanlara güvenmekten başka şansım yoktu.

-Tamam kızım. Evin nerede, tarif edebilir misin?
-Şey...ben...bilmiyorum. Nerde olduğum...

Etraf bir anda kararmış ve cümlemi tamamlayamadan gözlerim kapanmıştı. Hissettiğim son şey, beni düşmekten yeniden kurtaran bir çift eldi.

İPTİDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin