On İkinci Bölüm: Geçmişin Gölgeleri

33 3 0
                                    

-Duru?

Rüzgar'ın sesiyle kendime geldim ve refleksle bakışlarımı ona çevirdim. Ardından gözlerim ellerime kaydı. Bir elimle Rüzgar'ın kolunu diğer elimleyse elini sıkıyordum. Ellerimi yavaşça çektim ve kısık bir sesle, "Lütfen gidelim." dedim. O esnada Çağlar bana doğru yürümeye başladı. Ellerim titriyordu. Rüzgar bana döndüğü sırada Çağlar yanımızdaydı. İşte aylardır korkulu rüyam olan o an, bir gün geleceğini bildiğim fakat gelmesinden ölesiye korktuğum o an, yaşanıyordu.

-Duru...
Çağlar'ın sesi kulaklarımı doldurduğunda ona bakmamaya çalışıyordum.

Rüzgar'a döndüm. Ne olduğunu anlamaya çalışıyor gibiydi. Yeniden, "Gidelim, lütfen." derken Çağlar kolumu tuttu.

-Duru, konuşmak istiyorum.

Kolumu, Çağlar'ın elinden kurtarmak için hamle yapamadan Rüzgar'ın sert bir ses tonuyla konuştuğunu duydum.
-Elini çek.

Bu cümle zannettiğim kadar yalnız ve çaresiz olmadığımı hissetmemi sağladı. Yalnız değildim; Rüzgar yanımdaydı. Hissettiğim kadar güçsüz değildim.

-Sen kimsin?
-Elini çek, bir daha söylemeyeceğim.

Çağlar, Rüzgar'a onu umursamadığını ima eden bir bakış attıktan sonra kolumu bıraktı ve bakışlarını yeniden bana çevirdi.

-Konuşmak istiyorum, lütfen. Aylardır seninle konuşacağımız günü bekliyorum. Bir gün konuşacağımızı biliyordum. Karşılaştığımız zaman sana söyleyeceklerimi, sana anlatacaklarımı bile defalarca kez düşündüm. Defalarca kez kafamda kurguladım. Ben, bunu yaptım. İnanabiliyor musun? Bana cevap vermesen de olur, sadece dinle. Beni bu kadar kısa sürede unutmuş olamazsın. Hâlâ aşıksın bana, biliyorum.

Son cümlesinin ardından istemsizce güldüm. Tepkim onu şaşırtmıştı, belli ki böyle bir şey beklemiyordu. Ona döndüm ve gözlerinin içine bakarak konuşmaya başladım.

   "Biliyor musun Çağlar, umrumda değilsin. Bir çiçeği günlerce sulamazsın ve kuruyup öldüğünü zannedersin. Bazen ölü görüntüsüne rağmen dibinde kurtarılabilecek bir kök kalır. Bir kere sularsın; yeşeriverir. Mucize gibi... Fakat bir çiçeği yakarsan, onun olası mucizelerini de tüketmiş olursun. Artık onun yeşerebileceği tüm seçenekler çöp olmuştur. Senin bana yaptığın buydu. Günlerce değil, aylarca susuz bıraktın. Ancak her zaman, her şeye rağmen içimde küçük, kurtarılmayı bekleyen bir kök sakladım. Bir kere sulasan yeşerebilecek bir kök. Bize dair bitmek tükenmek bilmeyen bir inancım vardı çünkü. Sonra sen onu ateşe verdin. Bile isteye... Anlayacağın, bizim için tüm umutlar tükendi.
   Senden nefret bile etmiyorum, biliyor musun? Düşün, o derece yoksun artık bende.
   Beni büyüttüğün için teşekkür ederim. Artık hayatımda zerre kadar bile yer kaplamıyorsun. Bir daha karşıma çıkma."

Cümlelerim bittikten sonra oluşan saniyelik sessizlikte, birinin Çağlar'a titreyen, güçsüz bir sesle seslendiğini duydum. Çağlar'ın bakışları hâlâ gözlerimdeydi, ancak benim bakışlarım sesin geldiği yöne kaymıştı. Sesin sahibini tanıyordum. Bir gün onunla karşılacağımı biliyordum.

Esra'yla karşılacağımı biliyordum. Göz göze geldiğimizde buna hazırdım. Fakat gözlerim onun şişmiş karnına kaydığında... İşte buna hazırlıksız yakalanmıştım.

Rüzgar beni bir anda kucağına aldı. Zamanlaması o kadar yerindeydi ki... Hızlıca çıkışa, ardından arabaya yöneldi. Beni koltuğa oturttu ve emniyet kemerimi bağladı. Bütün yolu başım pencereye dayalı, kafamda anıların bölük pörçük görüntüleriyle geçirdim.

Eve geldiğimizde Rüzgar beni yavaşça koltuğa bıraktı ve sönmüş olan şömineyi yakmak için dışardan odun getirmeye gitti. Yulaf yanıma koştuğunda elimi güçlükle başına koyabildim. Sessizce başını okşuyordum. Acaba Yulaf şu an hissettiğim acıyı hissedebiliyor muydu?

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jun 30 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

İPTİDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin