01

1.3K 83 182
                                    

tuvaletten sanki köpekler kovalıyor gibi çıktım ve geç kaldığım dinamik dersinin olduğu amfiye doğru koşturdum. enine doğru her yeri camdan olan koridorda insanlardan sıyrılarak geçtim. birbirine giren ve terden nemlenen sarı saçlarımı gözlerimin önünden çektim.

hızlı hızlı ilerlerken hem sağ tarafında hem de sol tarafında iki tane koridorun olduğu amfinin önüne yaklaştım. tabi sağ ve sol omzuma yediğim darbeler olmasaydı. elimde bulunan dosyalarım ve eşyalarım her tarafa saçıldı. gözlerimi yere çevirdiğimde ise iki kişinin yerde sinirle soluduğunu gördüm.

"önünüze baksanıza." dedi saçlarının sadece önü pembe olan, klasik giyimli. yerden eğilip eşyalarımı toplamaya başladım.

"üzgünüm ama asıl önüne bakmayan sizsiniz."

"tabi hızla koşan bendim zaten." dedi gözlük takan ve deri ceket giymiş olan. kalkacağım sırada kafalarımız da sertçe tokuşmuştu. bir bu eksikti cidden.

"içime girseydin bir de."

"ben mi? kendine bak önce sen." yaptıkları kargaşa sayesinde ben dersime geç kalıyordum.

"lütfen izin verin geçeyim."

"özür dilemek nedir bilmez misin sen?" neden bu kadar sitem ediyordu.

"tüm deliler beni mi bulur tanrım." dedi gözlüklü olan ve yoluna devam etti.

"hey sen bana deli mi dedin!" sesi de yeterince fazlaydı.

"özür dilerim artık geçebilir miyim?" yolumdan çekildiğinde boyu benden biraz kısa olan genci arkamda bıraktım ve arka sıralardan bir yere geçtim. birazdan sunum yapacaktım ve ben şimdiden yoruldum.

"iyi misin? köpek mi kovaladı lan?"

"iyiyim chan, sorun yok."

chan ile beraber sunumu yapmış ve yoğun geçen blok dersin sonunda kafeye indik. her zamanki köşede ki yerimize geçtim. chan da ikişer filtre kahve aldıktan sonra yanıma oturdu.

"neden geç kaldın derse?" dedi ve sıkıntıyla nefesimi verdim. o sırada kafamı kapıya doğru çevirdim ki çevirmeseydim keşke.

"ah işte geliyo bir tanesi." bakışlarımla beraber o da kafasını kapıya çevirmişti ve saçının önü boyalı olan çocuğu görmüştü.

"ne anlamadım? baştan anlat şunu jeong."

"teneffüste tuvalete girdim sıra bekledim iki saat. her neyse çıktığımda ders başlamıştı ama tam kapının önünde iki kişiyle çarpıştım. biri de bu işte." diyerek kafamla gösterdim. "cidden susmak bilmiyor özür diletti öyle içeri girebildim."

"uzak dursan iyi edersin. diş hekimliği öğrencisi. her an çantasından bir kalıp sabun çıkartıp kafana fırlatabilir."

"deli mi lan?"

"belki." biz sohbet etmeye dalmışken diğerleri de geldi ve karşımıza oturdular.

"nabersiniz?"

"iyidir hyunjin, siz?"

"bizde çok iyiyiz, değil mi minho?"

"öyleyiz güzelim." vıcık vıcık ilişkileri vardı. hiç sevmem.

"yarın sizi biriyle tanıştırmaya karar verdim."

"sende mi sevgili yaptın?" dövecek gibi sormuş olabilirdim.

"oha chan nasıl haberim olmaz?"

"sadece konuşuyoruz, daha adını koymadık."

"en fazla bir haftaya sevgili olursunuz o zaman kardeşim." dedi minho hyung.

"siz de bir tanışın, sonrasına bakarız. hyunjin'in sınıfından."

"ne, kim?"

"ben bir hyunjin daha kaldıramam."

"kes sesini. chan kim hadi söyle." tabi ki keserim sesimi.

"kim hongjoong."

"oha! şerefsiz hiç bahsetmedi senden." onlar kendi aralarında sohbet ederken gözüm hiç susmayan gence kaymıştı. saçları en dikkat çekici yönüydü. gülünce dişlerinde tel olduğunu fark ettim. ona yakışıyordu. güzel birine benziyordu aslında. ama bu cazgır olduğunu değiştirmiyordu.

"aa jisung hyung, hey!" hyunjin'in seslendiği tarafa doğru baktığımda tam anlamıyla siktiri çektim. hyunjin tüm okulu tanımak zorunda mısın?! gelmişti ve masaya yan taraftan bir sandalye çekti, oturdu. "selam." dedi tüm masaya olduğu belli bir şekilde. ardından bana bir kafa selamı verdi. dersten önce gözünde olan gözlükleri çıkarmış.

"bu jisung hyung benim üst sınıfımdan, bu benim sevgilim minho seninle aynı yaşta biliyosun, bu chan ve bu da jeongin." birde büyüktü öyle mi?

"selam jeongin." dedi bu sefer ve ardından elini uzattı. "jisung ben." suratında ki gülümseme ilgimi çekti doğrusu.

"jeongin." elini sıkarak karşılık verdim. "hemşirelik için uygun olduğunu düşünüyor musun?"

"yeterince uygunum, neden sordun?"

"insanlara gereğinden fazla kaba davranıyorsun jisung. bu sence de sorun değil mi?" 

"ah küçük böyle şeyleri kafana takma sen, istersen sana daha farklı davranırım." dediklerinden sonra göz kırptı alaycı bir gülümsemeyle. daha fazla uğraşma gereği duymadım. konuşma tarzı ve görünüşü sert duruyordu. üzerinde deri ceket içerisinde ise düz beyaz bir tişört. yine siyah, ince bacaklarını saran bir pantolon. ayağındaki converseler ve taktığı gümüş takılar onu çekici gösteriyordu.

diğer dersin başlamasıyla birlikte chan ve ben masadan kalktık. kafenin kapısından çıkacaktım ki bir kişi ile omuzlarım yan yana geldi.

"yine mi sen?" tabi ki yine ben dişçi bey.

"beğenemediniz mi?"

"aşık oldum ya." dedi ve beni ittirdikten sonra kapıdan geçti. arkama döndüğümde jisung'un bize baktığını gördüm. sırıtıyordu ama göz göze gelince kafasını önüne eğdi.

chan'la beraber sınıfa gittik ve bugün için kalan son dersimden de çıktım. beynim kendi içerisinde yeterince savaş veriyordu. daha fazla uzatmadan, benim negatif düşüncelerim kadar fazla enerjisi olan arkadaşımla vedalaştım. kampüsün önünde park halinde olan siyah motoruma bindim. otobana çıktığımda hızımı arttırdım. ruhumu özgür bıraktığım yer olarak motorumu söyleyebilirim. her insanın ruhunu tüm çıplaklığıyla ve benliğiyle özgür bıraktığı bir yer olduğunu düşünürüm. bu bir kişi bir yer veya bir eşya bile olabilir.

yarım saat içerisinde evime vardım. üniversiteye başladığımdan beridir tek başıma, ufak bir evde yaşıyorum. bana yetecek sıcaklıkta bir ev. eve girdiğimde ilk işim duş almak oldu. suyun altında kayıp giden beynimi izlemek eğlenceliydi. duştan çıktım ve altıma bir eşofman altı geçirdim. gerisi umrum dışı. sıra çantamda birikmiş kağıt yığınlarını düzeltmeye geldi. kağıtları teker teker ayırdığım sırada gözüme bir kağıt takıldı. makale olduğunu tahmin ettiğim ve üzerinde ' kim seungmin ' adının yazılı olduğu bir kağıt.

"işte şimdi bittim."

********

aaa yeni fic nasıl olabilir

cliché / jeongsungminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin