sıcak ve bunaltıcı bir hava. üzerimde sıfır kollu bir tişört. bol bir pantolon. kafamda siyah kaskım. motorumu park ettim ve minho'nun yanına gitmeye başladım.
üzerimedeki bazı gözleri hissediyordum. umursamak istemesem bile rahatsız edici. çok yakışıklı olmak benim sorunum değil. bugün ki derslerim öğleden sonra olduğu için minhoyla takılmayı düşünüyordum. aradığımda her zaman ki yerde beklediğini söyledi. yanına gittiğimde gördüğüm kişi ile gülümsedim.
"selam fıstık."
"selam yakışıklı."
"biz hiç selam yok tabi." dedi her gün yüzünü gördüğüm minho.
"ben buradayken sen de kimsin be."
"yine çok haklısın nuna."
"ya bu karı benim ikizim değil mi? ona gelince soyeon nuna bana gelince it minho." dedi it minho.
"sus çok konuşma sen de nuna demelisin bana."
"1 dakika önce doğdun 1 dakika."
"önce mi önce yani."
"yeter ya sizinle mi uğraşacağım ben." dedi ve yerinden kalktı.
"nereye lan?"
"biricik sevgilimin huzurlu kollarına." dedi ve kahve bardağını alıp gitti.
"onu boşver jeong. nasılsın?"
"iyiyim herhalde, sen?"
minhoyla liseden beri arkadaştım ve soyeon'u da bayadır tanıyordum. lisede uğradığım zorbalık ve dışlanmadan hep minho ve o beni korumuştu. üçümüz beraber takılırdık, ta ki onlar mezun olana kadar. şu an ki kendime olan güvenim ve kendimi sevebilmem onlar sayesindeydi. bu sebeple bende ki yerleri çok farklıydı.
"bu aralar uğraştığım şeyler sayesinde biraz yorgunum."
"yine ne yapıyorsun" asla yerinde duramıyordu.
"bir eğlence düzenliyoruz benim kızlarla. kampüste olan herkes davetli. büyük bir şey olacak."
"olaylı bir gece daha diyorsun. nerede olacak peki bu?"
"miyeon'un ev müsaitti." ev dediği saray.
"zengin tabi."
"e herhalde abla." demesiyle gülmeme engel olamadım.
gözümü ister istemez kafeteryada gezdirmeye başladım. bu aralar rahattım. ne jisung'un boş sesi vardı ne de dişçi beyin tuhaf bakışları. jisung ile biraz daha sohbet etmeye başlamıştık. ama staj sayesinde onu görmüyordum. ne mutlu bana. seungmin ise bir süredir gözükmüyordu.
"kimi arıyorsun?"
"ne!?"
"gözlerin diyorum. kimi arıyor?"
"kimseyi." dedim ve kahvemi yudumladım.
"yalan söylüyorsun."
yüzüme yaklaşarak gözlerini gözlerime dikti. bu şekilde yalan söyleyemeyeceğimi biliyordu. "doğruyu söyle. kimi arıyorsun?"
"gerçekten kimseyi aradığım yok. sadece birine baktım burada mı diye."
"şu telefonda biraz bahsettiğin mi?"
"evet. olaylar gittikçe daha da tuhaflaştı."
"detayları anlat belki yardımcı olurum bebiş."
"sana iki kişiyle çarpıştığımı söyledim ya hani bir tanesinin kağıdını buldum."
"evet şu pembe saçlı."
"aynen. adı seungmin ve ben bunu kağıdında yazdığı için öğrendim fakat o benim soyadıma kadar biliyordu."
"neden şaşırdın ki? kampüste tanınıyorsun."
"aslında hayır. bu durum sadece kızlar arasında."
"yani sadece buna bakıp karar vermemek gerekir."
"tabii ki öyle. ama daha tuhafı geliyor. hazır mısın?"
"ben kaosa her zaman hazırım."
"diğer çarpıştığım kişinin de staj yaptığını biliyormuş. yani bu demek oluyor ki onu da tanıyor."
"kimdi o diğeri?"
"han jisung. hemşirelik 3. sınıf."
"aaa tanıyorum ben onu. festivalde tanışmıştık. hoş çocuk aslında." dedi göz kırparak yaptığı imayı anlıyordum.
"bilmem öyledir."
"peki siz ne düşünüyorsunuz şu dişçi hakkında?"
"sapık olabileceğine kadar her şeyi düşündük."
"peki ya aşıksa?"
dediği şeyle kaşlarım çatıldı. bunun pek mümkün olabileceğini sanmıyordum. bana aşık olmazdı.
"nasıl yani? düz mantık konuş. benim beynim çalışmaz öyle şeylere."
"diyorum ki bu jisung'a aşıksa ve sana da onun yanında olduğun için gıcık oluyorsa ya da tam tersi anladın sen."
"hiç sanmıyorum. aşık gibi bakmıyor ki."
"bu konuda o kadar da net olma bence."
"yok olmaz. imkanı yok. o gıcık beni sevmez. jisung için aynı şeyi söyleyemem tabi."
"aslında benim bir fikrim var."
"entrika dolu beynin nasıl bir fikir buldu acaba."
"mükemmel plan. bak şimdi biz eğlence düzenliyoruz ya. tüm kampüsü davet ediyoruz zaten. ama bu sefer diş hekimliğine daha çok duyurmaya çalışırım. illaki gelir. jisung'u da sen davet et zahmet olacak ama yani. gerisini de artık ben orada hallederim. güven sen ablana."
"beni korkutuyorsun gerçekten. ve sakın jisungla aramızı yapmaya çalışma. yoksa bozuşuruz." hâlâ güven vermiyordu ama merak ettiğim için başka şansım yoktu.
"bakarız ona da artık karizmatik şey." dedi. yanağımda makas alarak göz kırptı.
"insanlar içinde yapma şöyle şeyler. bizimde bir havamız var sonuçta" dediğim şeyle beraber daha çok benimle uğraşmaya başlamış ve saçma sapan konulardan sohbet ediyorduk. saat öğle vaktine yaklaştığında eşyalarımızı aldık ve yerimizden kalktık. kapıya doğru ilerlerken gördüğüm beden ile saniyelik bir duraksama yaşadım ve yanından geçip gittim.
gün boyu aklıma takılan şey ise yanından geçip gittiğim deli dişçide ilk defa gördüğüm gözlerinde ki yaş, kızarıklık ve bedeninde ki yorgunluktu.
****
kısa bir bölüm farkındayım ama bunu da yazmazsam daha da ilham gelmez diye düşündüm aynı zamanda kontrol etmeden atıyorum çok beklediniz ve değmedi beklediğinize farkındayım özür dilerim ve oy vermeyi unutmayın lütfen.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
cliché / jeongsungmin
Fanfiction"lütfen izin verin geçeyim." "özür dilemek nedir bilmez misin sen?" "tüm deliler beni mi bulur tanrım."