bu arada cliché adı üstünde klişelerle dolu bir fic olacak
****jisung
bu dönem stajlarım başlamıştı. okula çok nadir gelip gidiyordum. gelme sebeplerim ise ödevler, birkaç belge vs. üçüncü sınıf bir hemşire olmanın bu kadar zor olduğunu bilmiyordum. fakat başka şansım olsa arsızın teki olduğum için yine de hemşirelik okurdum.
o iki deliyle çarpışmamın üzerinden yaklaşık iki hafta geçmiş olmalıydı. tuhaf olan çarpışmaktan ziyade ikisin de aklımdan çıkmıyor olmasıydı. jeongin'le tanışmama rağmen pembe saçlıyı sadece bir kez kafeteryada görmüştüm. ikisi de oldukça ilgi çekiciydi. özellikle jeongin, girdiği ortamdaki tüm gözleri üzerine çekiyordu. kendine has bir tarzı vardı. pembe saçlı ise tuhaf bir tipti. açıkçası ona bulaşmayı pek düşünmüyorum.
kafeteryadan soğuk herhangi bir kahve alıp kampüsün çimenlerine oturdum. profesöre göndermem gereken bir ödevim vardı ama uzun uğraşlarıma rağmen gönderememiştim. bu yüzden ödevi bir flaşa aktarıp okula getirmek zorunda kaldım. flaşı elimde döndürürken önüme düşen gölge yüzünden kafamı kaldırdım. şansıma bakın ki pembe saçlı tam karşımda.
"kalk buradan." yine klasik açık renk bir gömlek ve bol pantolon giymiş.
"pardon ya babanın malı olduğunu bilmiyordum."
"ben her zaman bu ağacın altında otururum. başka yerde oturamam. o yüzden kalk."
"güzelim bak sen bu özel okul olayını çok farklı anlamışsın. parayı verince istediğin her yer senin olmuyor."
"ne parasından bahsediyorsun sen! kendi hakkımla kazandım ben burayı." ah tanrım bu çocuğun sesi bu kadar tiz olmak zorunda mıydı?
"kulaklarımda sorun yok, düzgünce söylediğinde de anlayabiliyorum."
"küstah. hadi kalk oyalama beni."
"kalkmak zorunda değilim. çok istiyorsan gel otur." dedim ve kollarımı iki yana açtım. gözleri anında kocaman açıldı. yanakları da kızardı galiba.
"ne o utandın mı? hem cesur hem utangaç. nasıl oluyor o?" şimdi de sinirlendirdiğim çatılan kaşlarından belli oluyordu. gözleri bir an elime kaydı.
"görürsün sen şimdi utangaçı." elimdeki flaşı aldı ve koşmaya başladı.
"getir onu buraya!"
elimdeki kahveyi yerde bırakıp arkasından koşmaya başladım. tazı gibi koşuyordu. çantasını eline almıştı daha rahat koşabilmek için. bu çocuk gerçekten deli olmalıydı. başka açıklaması olamaz.
"sen de ne kadar yavaş çıktın."
"yakalarsam parçalarım seni."
"yakala o zaman." arkasına bakarak gülüyordu ki birine çarparak durdu. önceden ikisini yan yana görmüştüm. arkadaşlardı sanırım. daha da hızlanarak yetiştim ona. hemen kısa boylunun arkasına saklanmıştı.
"changbin kurtar beni changbin."
"gelsene sen buraya." elimi atmıştım ama changbin denen herif kolumdan tutmuştu. kısa ama güçlü.
"noluyor ve bu kim?"
"ne olduğunu söyleyeyim. senin bu deli arkadaşın benim içinde ödevimin olduğu flaşı aldı ve kaçtı."
"doğru mu söylüyor?" kafasını hafif arkasına çevirip sormuştu. karizmatik biriydi.
"yerimde oturmuştu, kalk dedim kalkmadı. başka ne yapsaydım?" bir anda arkadaşının önünden çekildi ve deliyle göz göze geldik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
cliché / jeongsungmin
Fanfiction"lütfen izin verin geçeyim." "özür dilemek nedir bilmez misin sen?" "tüm deliler beni mi bulur tanrım."