"Alın bakalım," Jimin elindeki kahveleri ikiliye uzattı. "tarçınlı sıcak süt ve sütlü kahve. Sevdiğinizden."
Yoongi kafası ile teşekkür ederek oğlanın uzattığı tarçınlı sütü aldı. Bugün bir dersi vardı ve ders arasında girdiği an Taehyung ile Jimin onu bahçeye çağırmışlardı. İkisini yeniden bir arada görmek -dün geceye rağmen- güzeldi. Taehyung'un yanında kendisi dışında birisinin olması endişelerini azaltıyordu. Jimin onlara karşı gerçekten nazikti.
"Yeonjun ile konuşabildin mi hiç?"
Kafasını iki yana salladı. Yeonjun ile konuşmayı denediği pek söylenemezdi. Fakat koridorda onu Jimin'in arkadaşı ile gördüğü zaman oğlan yolunu değiştirmişti. Yoongi ona düşünmek için biraz zaman vermenin daha iyi olacağını düşünüyordu. Fakat görünüşe göre Taehyung meseleyi uzatmak istemiyor en kısa sürede çözüm bulmaları gerektiğini düşünüyordu.
"Telefonlarımı açmıyor ve sanırım beni engellediği için mesajlarım da iletilmiyor."
"Biraz zamana ihtiyacı var." dedi karşısında oturan ikiliye bakarak sıcak sütten bir yudum alırken. "Bırakalım da biraz düşünsün. Üstüne gidersek daha çok kaçmaya başlayacak."
"Yoongi haklı." Jimin onu onaylıyordu. "Biraz düşünmek onun için de iyi olacak. Hem yalnız değil. Felix onun yanında."
"Felix'in sadakatini kendi arkadaşlarımızdan göremedik." Taehyung kolunu erkek arkadaşının omzuna atarken mırıldandı. "Wooyoung'un ajancılık oynadığına hala inanamıyorum. Sen ne zamandan beridir biliyordun Yoongi?"
"Öncesinde de şüpheleniyordum ama bende kaldığı son iki seferde emin oldum." Süt dolu karton bardağı sıkıca tuttu. "Onlar çocukluk arkadaşı Taehyung. En başından beri aralarının bozulduğunu düşünmek saçmalıktı. Jimin ve benim senden geçmemizle aynı olurdu onların birbirlerinden geçmeleri."
Taehyung'un biraz düşündüğü zaman kendisine hak vereceğini biliyordu. Gözleri onun kollarının arasındaki diğeri oğlanı bulduğunda Jimin ona gülümsemişti. Kendisi ile aynı düşünen birisinin daha olması iyiydi. Gülümseyerek ikisine baktı. Tıpkı kendisinin Taehyung'u asla bırakmayacağı gibi Wooyoung da çocukluk arkadaşını yarı yolda bırakmamıştı. Bir daha eskisi gibi olmayacakları açıktı. Fakat düşman olmak herkes için yorucuydu. Bir şeyleri kendi akışına bırakmak en iyisiydi. Doğrusu Yoongi artık her şeyin kendisini yorduğunu fark ediyordu.
Bir şekilde yaşamaya çalışmakla meşguldü.
"Haklısın." dedi Taehyung onu uzun bir süre bekletmeyerek. "Aynısını yaşasak biz birbirimizi bırakmazdık. Onlardan aksini beklememeliydim. Yine de aynı anda hepimizle arkadaş olabilirdi bunun için ajancılık oynamasına gerek yoktu. Sanırım bu yüzden onunla bir daha eskisi gibi olmayacağız."
"Olmak zorunda değiliz." Yoongi kafasını salladı. "Herkes kendi yörüngesinde yürüyecek. Zamanla göreceğiz."
"Sen iyi misin?" Jimin sonunda sohbete katılmış ve konuyu değiştirmişti. Bu onları üzmekten başka bir işe yaramıyordu. "Yani dün gece seni öylece bırakıp gitmek zorunda kaldık ve pek iyi bir gece olduğu söylenemezdi."
"İyiyim." Yoongi derin bir nefes çekti. "Sehun ve Karina ile biraz oturup sonra eve gittim zaten."
"Yoongi ben gerçekten üzgünüm." Jimin mahcup bir şekilde karşısında oturan oğlana baktı. "Onu en başından çağırmamalıydım ama yalan söylediğini bilmiyordum ve eğer bizim barıştığımızı görürse kendi yolunu çizer diye düşündüm. Gerçekten üzgünüm..."
"Sen onu çağırmamış olsan bile Wooyoung ile beraber gelecekti." dedi Yoongi onu rahatlatmak istercesine gülümseyerek. "Herkes eteğindeki taşları dökmeliydi. Zamanlama pek doğru değildi ama sonunda herkes kendi taşından kurtuldu."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güne açan çiçekler gibiyiz||Vmin
Fanfiction"Ayıramaz bizi hiç kimse...yalan, yalan."