Bölüm 3

571 40 13
                                    

"Çirkinsin lan sen! Neyini seveyim kızım senin?"

   Berke'nin annesi "Ne keşfetmek isterdiniz?" sorusuna "Yürüyen Ego" diye cevap vermiş olmalıydı. Bu çocuk tam bir yürüyen egoydu. Yetmiş milyon insandan da gelip beni bulmuştu.

   İlk konuştuğumuz yere getirmişti beni. Okulun arkasında bir yerdi. Diğer yerlere göre daha gizli olduğu için genellikle öğrencilerin sigara içtiği bir mekandı. Berke haricinde birkaç kişiyle buraya gelmiştim, hatta hatırladığım kadarıyla bir kere sigara da içmiştim. Ama en kalıcı hatırası Berke'yle geldiğimiz gündü. Okul çıkışında konuşmuştuk. Merve gelinceye kadar yani yaklaşık yarım saat kadar burada ağladığımı unutmuyordum. O anları gözümde canlandırırken Berke konuştu "Hatırlıyor musun?" sesi her zaman kendinden emindi bu çocuğun. Her zaman kesin konuşuyordu. "Evet" derken boğazımın yandığını hissettim. "Senin hatırlamana şaşırdım." dedim. "Unutulacak gibi bir şey değildi. Neredeyse yarım saat benim için ağladın."
"Senin için değil, çirkinliğime lanet ettiğim için." dedim. Umursamazca omuzlarını silkti. "Çünkü çirkinsin, yalan söylemem ben. Bu kâküller de çirkinliğine çirkinlik katmış." kafamı eğip kaşlarımı kaldırdım. "Teşekkür ederim Bay Egoist" sırtını duvara yaslamış beni izliyordu. Yanına gidip bende duvara yaslandım. Kalbim o kadar hızlı atıyordu ki dışardaki başka bir sesi duymakta zorluk çekiyordum. "Neden buraya geldik ki" dedim. "Hatırla diye. Sütünü iç." dedi. Bir söylediği bir söylediğini tutsa belki zihnim daha açık olurdu. "İçerim sonra.. Berke süt nerden çıktı şimdi?" elini arka cebine götürüp mavi beyaz sigara paketini çıkardı. "Süt kokan iyi kız ve sigara kokan kötü çocuk" dedi ve kocaman kahkahası kulaklarımı doldurdu. "Hiç komik değildi" dedim kaşlarım çatılırken. "Üzerine alınma Nisan Aksoy, geçen sene burada sigara içtiğini hatta her yaz Didim'deki yazlığınızda babandan kaçıp en az iki şişe bira bitirdiğini biliyorum. Sen süt kokacak en son kızsın." son cümleyi söylediğinde nefesini tam da burnumun üst kısmında hissettim. Donmuş kalmıştım. Kızardığımı ya da beyazladığımı da hissediyordum. Nasıl bilebilirdi? "Gerçekler acı ama sana bir tavsiye bunların hiç birini çikolatalı süt içerek yok edemezsin. İçindeki kötü kız hep orada ve beni uğraştırmayacağın için mutluyum." biri benimle oyun oynuyor olmalıydı. "Nereden biliyorsun?" ağzımdan çıkarabileceğim tek cümle buydu. "Araştırınca her şey öğrenilir." dedi, sigarasını yakıp sertçe içine çekti. "Komik olma nasıl bilebilirsin her yaz bira içtiğimi? Didim'deki yazlığımızı falan?" sesim kesinlikle anlamsız çıkmıştı. "Araştırınca her şey öğrenilir." diye tekrarladı. Bu sefer daha yavaş söylemişti. "Beni araştırdın mı?" dedim hayretle. Beni araştırmış mıydı? Kıyamet alametleri 3'e yükselmişti. Korkuyordum. "Can sıkıntısı insana her şeyi yaptırır." sigarasını yere atıp ezdiğinde yanaklarım yanıyordu. Berke Yalçıner, beni araştırmıştı. "Sanırım derse gitmeliyim" dedim. Elim ayağım birbirine dolanmıştı. "Beş yaşındayken..." dedi ve duraksadı. Bunu bulmuş olamazdı. Beynimdeki nöronlar "Beni burdan alın!" diye bağırıyordu. "Beş yaşındayken.." diye tekrarladı. "...annen ve baban için ikinci bir düğün hazırlamak istedin. Teyzene, dayına, halana söyledin ve hepsi sana yardım etti değil mi? Peki o düğünden sonra annene ne oldu Nisan Aksoy?" dedi. Boğazım düğüm düğüm olmuştu. Eğer biraz daha devam ederse belki ilk defa annem için ağlayacaktım. "Bildiklerini kendine sakla, canımı yakıyorsun." kafasını havaya kaldırıp sessizce güldüğünü gördüm. "Benim ailem hakkında ne biliyorsun?" ailelerimizin durumları benzerdi. "Baban ve annemin durumu aynıydı." dedim. Keşke onun kadar kendimden emin olabilseydim. Sesim feci derecede titriyordu. "Ne iğrenç bir hastalık değil mi?" dedi tek hareketle yere otururken. Aramızda bayağı mesafe vardı. "Ben derse gireceğim" dedim ve arkama bile bakmadan okula doğru koştum.

- - -

   Sınıfa girdiğimde teneffüs zili yeni çalıyordu. Ders matematikti ve Merve ben onu bırakınca son on beş dakika olmasına rağmen derse girmek zorunda kalmıştı. "Uyuyamadım Nisan. On beş dakika içerisinde uyuyamadım. Alfalar vardı betalar vardı. Cos diyordu sin diyordu Nisan. Hayatımdaki en büyük travmayı atlattım ya artık kendi başımın çaresine bakabilirim." Merve hayatta matematik dersi dinlemezdi. Bu hali gülmeme sebep oldu. "Canım arkadaşım Nisan mı dedin sen?" gözlerini sıradan ayırıp dehşetle bana baktı. "Özür dilerim ya ama cos diyordu sin diyordu." kafamı salladım. Gülmemek için alt dudağımı ıssırıyordum. Elimdeki çikolatalı sütü önüne koydum. "Al iç kendininkini bitirmişsindir." o konuşmadan sonra bir daha çikolatalı süt içebileceğimi sanmıyordum. Merve aç kalmış Afrikalılar gibi süte saldırdı. "Kafana taş mı düştü de sütünden vazgeçtin?" dudaklarımı bilmiyorum der gibi büzdüm. "Berke'yle konuştuktan sonra iştahım kaçtı."
"Hakikaten ne konuştunuz siz?" dedi sütü bitmek üzereydi. "Beni araştırmış beyefendi." dedim arkama yaslanırken. "Kıyamet kopacak" dedi süt paketini sıranın altına tıkıştırdıktan sonra. Merve bile şaşırmıştı. Sakin bir şaşırma diyelim. "Ben uyuyorum sen bol bol düşüncelere dal." deyip kafasını sıraya koyuverdi. "Sağol ya insan bir öneri falan verir. Ne biçim arkadaşsın Merve ya!" tek kelime etmeden uykuya dalma çalışmalarına devam etti. "Nankör!" diye direttim. Cevap verecekti. "İnsan bir cevap verir ama nerdee. Sen anca uyu!" yok olmayacaktı. Artık bana alışmışcasına kafasını sıradan kaldırmadan konuştu Merve "Ne öğrenmiş anlat da ninni görevi görsün bari." mutlulukla yerime iyice yerleşip boğazımı temizledim. "Annemin hastalığını öğrenmiş." dememle lanet okulumun lanet zil sesi sınıfın içini doldurdu. "Anlatamıyorum ki! Yok olmuyor!" Merve bir tepki vermeyince karalama defterimi çıkardım. Zaten mutlaka otobüste soracaktı ve Deniz'le "oy bo çocok sono oşok" gibisinden yorumlarını yapacaklardı. Deniz'i de kendi gibi yapmıştı bir senede.

BEŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin