Bölüm 4

528 40 18
                                    

Sigarayla karışık mentol... Kafamdan, duyularımdan atabilir miydim o kokuyu? Benim cennetim de böyle kokuyormuş da, o ana kadar fark etmemişim meğerse..

"Berke." Gözleri delici yeşilliğini üzerime akıtıyordu. Boğazım kuruyordu. Kokusunu içime çekerken sanki ölüyordum. "Berke, biz çok yakınız." sesim çıkmıyor denilebilecek kadar az çıkıyordu. Nefesini içimde hissediyordum, sanki aynı anda nefes alıyor gibiydik. "Yürü." diye emir verdi bir anda üzerimden çekilirken. Kulaklarım uğulduyordu. Berke Yalçıner bana iyi mi yoksa kötü mü geliyordu, bilemiyordum. Boğazımı temizleyip arkasından yürüdüm.

"Hadi!" dedi okuldan çıkarken. Resmen okuldan kaçıyorduk. "Okuldan kaçıyorsun ve beni suçuna âlet mi ediyorsun?" hâlâ yürümeye devam ederken ofladığını duydum. "Lan yürü, bir kere kuralların dışna çıksan ölmezsin! Umut Bey'e de söyleriz ayarlar bir şeyler." Umut Bey? Meymenetsiz'imden ne kadar nefret etsem de laf ettirmezdim. "Uğur Hoca." dedim üzerine bastırarak. Fısıltıyla bir şeyler söylemişti ama duyamamıştım, üzerine düşünmeden yürümeye devam ettim. Okuldan 100 metre kadar uzaklaştığımızda hiç duracak gibi görünmüyordu ve tek bir açıklama yapmıyordu. "Kaçırılıyorum herhalde." dedim. Ancak her zamanki gibi cevap alamamıştım. Artık oflamaktan akciğerlerimde nefes kalmamıştı. "Berke!" dedim artık son nefeslerimle. "Geldik." dedi eski, bazı yerleri yıkılmış ve rutubetli görünen evin önünde dururken. "Geldik, gir içeriye." yüzünden bir his seçmeye çalışıyordum. Ama sadece kızarmış iki yanak ve elâya kaçan yeşil gözler görebiliyordum. "Ne var içeride?"
"Bir kere de soru sormadan dediğimi yapsan?" verdiği cevap beni yeterince tatmin edemediği için yerimden hareket etmemeyi seçmiştim. "Nereden bilebilirim içeride bana bir şeyler yapmayacağını?" Ellerini ve kafasını yukarı doğru kaldırıp "Ya sabır!" diye bağırdı.

"Gelme Nisan Aksoy, gelme. Dön okula ben giriyorum içeriye. Hadi eyvallah!" kaşlarımı çattım ve arkasından koşmaya başladım. "Berke tamam, dur. Ben nasıl döneceğim okula? Yola bakmadım ki ben. Kaybolurum." Merdivenlerden çıkmaya başladığımızda belimi sıkıca kavradı. O an ne okulu, ne yolu, ne de aklımdaki soruları sorabilmiştim. Dilim kilitlenmiş, beynim bu hareketin nasıl olduğunu algılamaya çalışıyordu. "Merdivenler fazla sağlam değil. Tutun bana, bir şeyler düşerse sakin ol. Güvendesin." Tutun bana? Güvendesin? Kafamı ne anladığımı bilmeden salladım. "Berke.." sesim her zamankinden daha bir kısık çıkmıştı. Berke cevap vermedi ama duymadığından değil, istemediğinden olduğuna emin olmuştum. Çünkü şu an birbirimize o kadar yakındık ki nefes alış sesini işitebiliyordum.

Merdivenler sonunda bittiğinde belimi yavaşça bıraktı ve beni kendinden uzaklaştırdı. Birçok kapısı olan uzun bir koridora gelmiştik. Evin bu kadar büyük olduğu dışarıdan belli olmuyordu. Saray yavrusu dedikleri bu olsa gerekti. "Şimdi sana herhangi bir hayvana alerjin olup olmadığını soracağım. Bildiğim kadarıyla köpekleri seviyorsun?" dedi suratıma bakarken, kafamı salladım. "Severim, yani hayvanların hepsini severim."
"Gel o zaman." dedi ilk kapıyı açarken. İçerisi koridordan gelen az ışıkla aydınlanıyordu. Berke gözlerini içeride gezdirdi. "Nisan!" diye bağırdı. Bana bakmadan söylediği için pek oralı olmadım. Karanlığın içinden kulakları uzun, kahverengi, orta büyüklükte bir köpek havlayarak Berke'ye doğru koştu. Bu bir sevinç havlaması gibiydi. "Kızım benim!" dedi Berke, köpeği kucağına alırken. Nefesim kesilmişti. Ben bu adama aşık olmuştum. Köpekleri bu denli sevdiğini bilmiyordum ama ilk gördüğüm ilk sevdiğim adam buydu. Bu gülüşü sevmiştim. "Bak bu uzun kulaklı kızımın adı Nisan. Adaşsınız yani. Beş Nisan'da Karşıyaka'da buldum Nisan'ı ve kardeşlerini. Ama bir tek o kurtuldu. Diğer iki kardeşi kanlı ishalden öldüler. Nisan en şanslılarıydı. Şuna baksana ne kadar harika değil mi?" onun gibi bende dizlerimin üzerinde durmaya başladım. Nisan uzun kulaklarını sallayarak bana doğru koştu. Sevecen bir köpekti. Aç olma ihtimali de vardı çünkü ellerimi yalıyordu. "Aç mı? Ellerimi yalıyor ve gıdıklanıyorum." Az bir kahkaha atıp kafasını iki yana salladı. "Yalanmayı seviyor. Bir türlü vazgeçiremedim." odaya doğru kafasını uzatıp bir köpek ismi daha bağırdı. "Belalı! Gel oğlum!" Burada kaç köpek vardı merak etmiştim. Hepsinin bir adı olup olmadığını da merak ediyordum. Eğer böyle bir şey yaptıysa ve hepsinin adını aklında tutabiliyorsa Berke'ye ödül verilmeliydi. Koridorun sonundaki sekiz paket mega boy köpek maması, sütler ve biberonları görünce buranın Berke tarafından köpek barınağına çevrilmiş bir yer olduğu kanısına vardım.

BEŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin