6

803 81 16
                                    

#jenlisa içinde dördüncü olmuşuz! çok teşekkür ediyor, yarın sınavı olanlara başarılar diliyor ve bölüme geçiyorummm iyi okumalar!

-

jennie eve vardı ve rahatsız kıyafetlerinden kurtulup, pijamaları eşliğinde koltuğa attı kendini. elinde, kafede bugün tanıştığı kadının verdiği kartı tutuyordu.

aramalı mıydı?

acaba lisa cidden onun tasarımlarını beğenmiş miydi? beğenmese neden iş teklif ederdi ki? kesinlikle tasarımlarını beğenmişti.

jennie bunun farkındalığıyla gülümsedi. insanların yaptığı işi takdir etmesi çok hoşuna gidiyordu. hayalinin gerçekleşme ihtimali olması onu mutlu ediyordu.

ve uzun bir zaman sonra, rose dışında birisi onun tasarımlarını takdir etmişti.

fakat jennie bu numarayı arayacağından emin değildi. yani, aramak istiyordu, her şeyden çok istiyordu. fakat aynı zamanda istemiyordu da. çünkü eğer bu numarayı ararsa ve bir kez daha reddedilirse, bu kez cidden tüm umutları yerle bir olur ve bir daha tasarım yapacak cesareti kendinde bulamazdı.

bir kez daha reddedilirse, kendinin yeteneksiz olduğuna inandırırdı. tamamen vazgeçerdi.

bunun olmasına mental olarak hazır mıydı?

değildi. bu yüzden elindeki kartı masanın üstüne bıraktı. telefonunu kontrol etti, rose'un gelmesine daha iki saat vardı. acıkmıştı, bu yüzden mutfağa gitti ve yemek hazırlamaya başladı. hem de bu kafasını dağıtması için iyi bir fırsattı.

bugün kolaya kaçıp soya soslu makarna ve güzel bir ton balıklı salata yapacaktı. yemek pişirmek onu meşgul ediyordu ve şuan acıkmış olmasından çok meşgul olmak istediği için mutfaktaydı. makarna için su kaynatmaya başladı, telefonundan rastgele bir müzik açtı.

soya soslu makarna. jennie'nin çocukken en sevdiği yemeklerden birisiydi. annesinden neredeyse her gün isterdi. ah, hayır. şu an annemi düşünemem. kafamı bir de ona yormamalıyım.

zihnindeki anıları kovdu. altı üstü makarna süzüyorsun, jennie. bu kadar dramatik olma.

geçmişi düşünmek jennie'yi üzüyor ve geriyordu. etrafındaki insanlara kendini kolay açardı, daha doğrusu insanlar öyle sanardı. aslında jennie tamamen kapalı bir kutuydu. geçmişini, dertlerini bilen sayılı kişi vardı.

jennie bir gün geçmiş korkusunu yeneceğini düşünüyordu.

jennie oyalana oyalana, bir saatte makarna ve salatayı hazırladı ve bilgisayarının başına geçti. rose gelene dek biraz oyun oynayabilirdi. ya da dizi izleyebilirdi.

instagram'a girdi ve arama kısmına, karttaki adı yazdı. lalisa manoban.

jennie onun ne iş yaptığını merak etmişti. hayır, onu aramayı düşünmüyordu. aramamalıydı. sadece... birazcık bakacaktı.

arama tuşuna bastıktan sonra bekleyen jennie, karşısına çıkan sonuçlar karşısında epey şaşırmıştı. lisa'nın kişisel bir sosyal medya hesabı yoktu. demek ki şu sosyal medya kullanmayan tiplerden, tıpkı rose gibi diye düşündü.

ardından yeni bir sekme açıp lisa'yı bir de orada arattı.

bir derginin sahibi olduğunu gördü. bir yıl önce, dergi şirketinin başına geçmişti, annesinin vefatı üzerine. jennie, merakla araştırmaya devam etti.

pekala. lisa zengin ve tanınmış bir kadının kızıydı. kesinlikle ona yardım edebilirdi. eğer lisa, jennie'nin tasarımlarını beğendiyse, cidden umut var demekti.

vaktin nasıl geçtiğini anlamayan jennie, kapının açılıp rose'un eve girmesiyle kendine geldi. bir saat çok çabuk geçmişti.

"ben geldim!" dedi rose.

"ah, hoş geldin. odamdayım!" diye seslendi jennie. rose kapısını tıklattı ve içeri girdi.

"dizi mi izliyorsun? birlikte izlediğimiz diziye bensiz devam ettiysen bozuşuruz."

"hayır hayır, bir şeye bakıyordum."

"neye?" dedi rose ve merakla ekrana baktı. "lalisa manoban. ah, bu kızı duymuştum. şu geçen yıl ölen hana manoban'ın kızı değil mi? ne alaka ki şuan?"

"bugün kafede karşılaştık.yani, bir gün önce pastaneye gelmişti işte. bugün kafede görünce selam verdim. tasarımlarımı gördü, beğendiğini söyledi. bana kartını verdi. bir marka sahibi tasarımcı arıyorumuş falan, öyle."

jennie'nin bu kadar sakin anlatmasına karşı şoka uğrayan rose, heyecanla konuştu. "zengin bir şirket sahibinin sana iş ayarlayacağını mı söylüyorsun? ne zaman buluşup ayarlıyorsunuz, ay inanamıyorum jen, aşırı heyecanlıyım! sonunda hak ettiğini aldın, ben söylemiştim işte!"

jennie rahatsızca kıpırdandı. "aramayacağım, rose."

rose ikinci bir şoka uğradı. "nasıl yani? ne demek aramayacağım? neden?"

"bir garanti vermedi bana, red yeme ihtimalim de var yani. ve bu kez red yersem tamamen vazgeçerim rose. başaramayacağıma tamamen inanırım. aramayacağım."

rose, jennie'nin yüzüne öylece bakıyordu. "jennie kim, lütfen bana şaka yaptığını söyle." jennie bir şey demedi. "pekala, sen aramazsan ben ararım. numara neydi?"

jennie panikle masadaki kartı aldı. "hayır, aramazsın."

"hey, onu bana ver." rose, jennie'nin elindeki kartı almak için atıldı. jennie kolunu geri çekti ve kartı sıktı. rose almak için çaba sarf ediyorken, en sonunda jennie kartı ortadan ikiye böldü. bunun şaşkınlığıyla rose'un duraksamasından yararlanarak, kartı üçüncü, dördüncü, beşinci parçaya da ayırarak numarayı okunmaz bir hale getirdi.

"neden bunu yaptın?" diye sordu rose.

"ben... hayır rose. gerek yok."

"birisi tasarımlarını beğenmiş jennie. bu kaç yıldır istediğin bir şey haberin var mı? ve sen az önce ne yaptın? kaç yıldır eline gelmesi için uğraştığın fırsatı yine kendi ellerinle yok ettin." rose, bir cevap bekler şekilde jennie'ye baktı. jennie sessizliğini koruyordu. "sana inanamıyorum."

ardından odadan çıktı.

obsessed || jenlisaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin