Albus, her zamanki gibi ertesi sabah gün doğumunda uyandı. Gellert'le buluşmayı planladığını hatırlayınca yüreği hopladı, ama sonra dün gece aklına gelen tüm düşünceler, uyuyakaldığındaki düşünceyle birlikte geri geldi. Bu tehlikeli yeni duygular nelerdi ve Elphias'ın Amara'ya karşı hissettiklerine herhangi bir şekilde benzetilebilir miydi? Ve eğer öyleyse, bu Merlin adına ne anlama geliyordu? Gellert'e karşı böyle duyguları var mıydı? Ama onu sadece yarım gündür tanıyordu, bu yüzden zaten nasıl bilebilirdi ki? Hayır, şimdilik onu aklından çıkarmak en iyisiydi. Bu aşamada bu şeyleri şeyi bilmenin yolu yoktu.
Albus mutfağa girdiğinde, Aberforth şaşırtıcı bir şekilde masada oturuyordu. Albus'un sorgulayıcı ifadesini fark ederek, "Ariana dün gece başka bir büyü patlaması yaşadı," diye açıkladı. "Gittikçe kötüleşiyorlar."
Albus başını salladı, pek dikkat etmemişti olsa gerek,çünkü duymamıştı.
Bundan sonra kardeşler sessizce kahvaltı ettiler. Aberforth mümkün olduğu kadar çabuk kalkıp gitti ve Albus kısa süre sonra mezarlığa doğru yola çıktı.
Albus mezarlığa ulaştığında sabahın erken saatlerinde bir sis havada asılıydı. Gıcırdayan kapıyı yavaşça açtı ve Gellert'i aradı. Ondan hiçbir iz yoktu. Albus iç geçirdi ve banklardan birine oturdu. Belki Gellert unutmuştu ya da belki de Albus gibi erkenci kuş değildi. Albus, Gellert'in hatırladığına inanmayı reddetti ve gelmemeye karar verdiğini düşündü.
Aniden bir çatlak oluştu ve incelmekte olan sisin içinden bir çocuk birden belirdi. Altın buklelerini yüzünden çekti, beklentiyle etrafına bakındı. Albus'u gördü ve hafifçe esneyerek yanına gitti. Albus hızla ayağa kalktı. "Gellert!" Rahatlamış bir şekilde, "Bir an için gelmiyorsun sandım. Neden Cisimlendin? Sadece birkaç dakikalık yürüme mesafesinde yaşıyorsun," dedi.
Gellert sırıttı. "Çünkü bence daha dramatik bir giriş oldu, değil mi?" Albus güldü. "Evet, sanırım öyle."
"Evet," Gellert birden ciddileşti, "araştırmaya başlayalım mı?"
Gün ısındıkça, iki oğlanın mezarlık banklarında oturup kitap okudukları ya da herhangi bir ipucu için Ignotus Peverell'in mezar taşını daha yakından inceledikleri görülebiliyordu. Ve sonunda, Ignotus Peverell'in gerçekten de üç kardeşten biri olduğu ortaya çıktı. Albus ve Gellert kendilerini yaptıkları işe tamamen kaptırmışlardı, çünkü günün nasıl geçtiğinin bile farkında değillerdi. Akşam saat altıya doğru, Albus sonunda eski aile ağaçlarıyla ilgili kitabından başını kaldırdı ve Gellert'e seslendi, "Geç oluyor. Evime dönelim mi? Oraya sonra devam edebiliriz, yakında hava kararır ve mezar taşından gerçekten alabileceğimiz her şeyi aldık.
Gellert yukarı baktı. "Oh, evet, tamam. Sonuçta, bütün gün bu işin içindeydik ve hala birbirimizi çok iyi tanımıyoruz. Hadi geri dönelim."
Evde kimseyi bulamayınca,ya Aberforth dışarıdaydı ya da bodrumda Ariana ile birlikteydi diye düşündü. Bu Albus'a için çok iyiydi. Gellert'i köhne merdivenden yukarı odasına götürdü. "Mütevazı evime hoş geldiniz," dedi kollarını iki yana açarak. Kendini evde rahat olma alışkanlığına sahip gibi görünen Gellert, içeri girdi ve Albus'un yatağına oturup etrafına bakındı. "Burada güzel bir yerin var,"
Albus odasına baktı. Her yüzey parşömen parçalarıyla, eski okul ganimetleriyle, kırık tüylerle ve kitap yığınlarıyla kaplıydı. Oldukça dağınıktı. "Emin misin?" İnanamayarak sordu.
Gellert başını salladı. "Ah evet. Odaların böyle görünmesini seviyorum; dağınık,yoğun ve ilginç."
Albus hafifçe kızardı. Kucak dolusu kitabını yatağın uç kısmına attı ve Gellert'in yanına oturdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Closer Than Brothers/çeviri GRINDELDORE
FanfictionAlbus'un Hogwarts'taki son yılını bitirdikten sonra dünyayı dolaşma planları annesinin zamansız ölümüyle yarıda kalınca, Albus bütün yaz boyunca vahşi erkek kardeşine ve yarı deli kız kardeşine bakmak zorunda kalır. Ama sonra Bathilda Bagshot'ın büy...