Albus birkaç saat sonra yatağında uyandı. Yanında uyuyan birinin olduğunu fark edene kadar birkaç saniye geçmişti. Yavaşça çocuğun göğsünden doğruldu ve yanında uyuyan bedene baktı. Gellert'in saçlarının bir kısmı, gözleri kapalı bir şekilde derin bir nefes alıp verirken yakışıklı yüzüne düştü. Albus onu hiç bu kadar huzurlu görmemişti; Gellert, Albus'un etrafında bile, onu saklamakta iyi olmasına rağmen, endişeli ve tedbirli görünüyordu.
Ama Gellert'in gardını indirmişken nasıl göründüğünü görmek çok değerli bir andı ve çok güzeldi; Albus'un görmeyi umduğu ama nadiren gördüğü Gellert, şuan kaygısız, sakin ve huzurlu görünüyordu.
Albus gülümsedi ve Gellert'in saçını yüzünden uzaklaştırdı. Gellert gözlerini gerip açmadan önce uykusunda kıpırdandı.
Albus'a baktı ve uykulu uykulu sırıttı. "Merhaba güzelim," diye mırıldandı, hafifçe esneyerek.
Albus sessizce kıkırdadı. "Açıkçası hala yarı uykulusun. Uyanık olsaydın bana asla 'güzelim' demezdin,"
"Hmm,bu mümkün," dedi Gellert, "ama, belki bazen yarı uykuda olmam, bu yüzden böyle şeyler söylemem gerekiyor."
Albus yine güldü. "Sanırım öyle."
Albus şaşırtıcı bir şekilde ilk hareketi yapana kadar birkaç saniye daha birbirlerine baktılar. Öpüştüler ve itiraf etmek utanç verici olsa da inanılmaz derecede samimi bir öpücüktü. İkisi de konuşmasa da o birkaç saniye içinde çok şey söylendi. Ayrılırken Gellert bile gülümsedi.
Gerçekten gülümsedi.
Gellert'le ilgili bir şey hiç gülümsememesiydi. Sırıtmış ya da sinsice gülmüş olabilirdi , ama asla gerçekten gülümsememişti.
Ve tabii ki muhteşemdi. Sanki yüzüne hangi ifadeydi koyarsa koysun gerçek duygularını gösteriyormuş gibi gülümserken rahat görünüyordu. Ama sonra gülümseme kayboldu ve an sona erdi.
Albus başını kaldırıp pencereden dışarı baktı. Güneş ufukta yeni batıyordu, son altın parıltısını manzaraya yayıyordu. Gellert'i nazikçe dürttü. "Muhtemelen gitmelisin," dedi.
Gellert gerince esnedi."Zorunda mıyım?"
"Evet, zorundasın. Herhangi bir nedenle kardeşim odama gelir ve seni burada uyurken görürse, çok rahatsız edici sorular soracaktır. Gellert, zaten şüpheleniyor, eğer biz-" Albus içini çekti, "bak, sadece eve gitmen gerekiyor. Bir gün, belki yakında, dünyayı yalnız dolaşacağız ve küçük kardeşlerin yolumuza tökezleyeceğimiz bir engel koyması konusunda endişelenmemize gerek kalmayacak."
Gellert inledi. "Ama kapıyı kilitli tutarsan..."
"-sadece daha da şüphelenecek. Aberforth zeki, öyle görünmese de. Gitmelisin - İstemediğini biliyorum ve ben de istemiyorum, söz veriyorum en iyisi bu... Tembel olmayı bırak."
Gellert sonunda kendini yataktan atıp pencereye ulaşmayı başardı.
Gellert yarı yoldayken Albus, "Yarın gelmeyi unutma," dedi. Gellert sırıttı, altın rengi saçları güneşin son ışınlarını yakalayarak onu melek gibi gösteriyordu. "Albus,güzel sevgilim, nasıl unutabilirim?"
Albus onu cam kenarında aradığında Gellert çıkıntının altında kaybolmuştu. Gellert'in yüzü tekrar ortaya çıktığında, Albus sessizce, "Seni seviyorum," dedi.
Kısa bir duraklama oldu.
Gellert'in yanıtı, "Biliyorum," oldu. Evin yan tarafından aşağı inmeden önce doğrudan Albus'un gözlerinin içine baktı ve yere atladı, olduğu yere durdu ve hafif bir patlama ile cisimlendi.
Albus, pencereyi kapatmadan ve yatağına dönmeden önce birkaç saniye daha gözden kaybolduğu yeri izledi ve sonra düzensizce bir uykuya daldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Closer Than Brothers/çeviri GRINDELDORE
FanficAlbus'un Hogwarts'taki son yılını bitirdikten sonra dünyayı dolaşma planları annesinin zamansız ölümüyle yarıda kalınca, Albus bütün yaz boyunca vahşi erkek kardeşine ve yarı deli kız kardeşine bakmak zorunda kalır. Ama sonra Bathilda Bagshot'ın büy...