9.bölüm

1.3K 104 30
                                    

Koğuşumuzda bu sabah bayram havası vardı banyoya girenler bir yana, kendine üst bakanlar bir yana, saçlarına şekil verenler bir yana tam bir karmaşa vardı çünkü bugün çarşı izniydi.
"şş taehyung baksana oğlum şu kırmızı üste bu kot olur değil mi?"  diye soran jinyounga elimde tuttuğum parfümümle döndüm

Mavi bol saten bir gömlek üst altına da siyah dar bir kot pantolon tek kulağıma çok sevdiğim mavi renkte salanan küpemi takmıştım sabah erken kalkıp duş alarak bu kombini tamamlamıştım elimdeki parfümü havaya sıkıp jinyoungu onayladım. "olur lan çokta güzel olur"

Dündendir muhterem komutanımızı görmemiştim  gerekli bütün işlerimizi yapmıştık ve bende koğuştan dışarıya hiç çıkmamıştım onu görmemek için çünkü hâlâ sinirliydim, tüm olanları umursamadan aynadan kendime baktım çok güzel olmuştum. Bavulumdan çıkardığım vişne aromalı lipbalmı da dudaklarıma sürünce ranzamda uzanıp bizim ahaliyi seyretmeye başladım.

"ağamıza bak hele sabah erken uyandı sırf sıra beklemesin diye, lan madem uyandın niye beni de uyandırmadın it"   elinde tuttuğu yastığı bana fırlatacak olan sehuna gülerek baktım.  "napayım oğlum siz de biraz uyanık olun, hem ben öyle beklemeyi sevmem bilirsin her an katil olabilirdim yani, sırf bu yüzden kalktım"  ranzada uzanmış el aynasından kendine bakan jimin bize döndü.

"lan boşverin onu bunu da bugün bizim bayramımız akalım barlara,  çok heycanlandım lan"   heycanla konuşan jimine ayıplarcasına baktık   "yav jimin olur mu öyle şey hiç, komutan jungkooku unuttun heralde bir güzel sıçar ağzına bak benden söylemesi"  jackson yaptığı işi bırakıp bize döndü   "susun lan susun şimdi damlar birazdan buraya adam adını duyduğu an birden ortaya çıkıyor"  diyen jacksonı onayladı mark

"aynen öyle ya mesela şu an arkamda bile olabilir"  diyen markla hepimiz şok olmuştuk çünkü komutan jungkook tam arkasında duruyordu komutan min yoongi ile,  
hala konuşmaya devam edecek marka kaş göz işareti yapıyorduk tabi kendisi bunu şaka sanıyordu

"öyle kaş göz yapmayın sikseniz inanmam arkamda olduğunu"  salak ayaklanıp duruşa geçmemizden bile anlamamıştı,  birden ensesine yediği tokat ile anında arkasına dönmüştü dönmeden önce de acı dolu bakışlarını bize atmıştı

"sıraya geç asker, ne bu tantana sesiniz tüm koğuşu inletiyor"  bağırarak konuşan komutan min yoongiye baktık markta tam aramıza geçip duruşa katılmıştı  "izninizi yaktırmayın bana" 

"noluyor burda"  koğuşa ayak basan komutan seokjinle kalbim yine depar atmaya başladı, seokjinin geldiğini gören min yoongi ve jungkook geri çekilmişti. Tam karşımıza dikilip hepimize tek tek baktı, gözleri en son bende durdu ve beni baştan aşağıya süzüp kafasını hemen yanında duran komutanlara çevirdi.

"bir sorun mu vardı komutanlar"  her iki komutandan daha yüksek bir mertebedeydi seokjin,
yoongi ve jungkook onbaşıydılar,

askeriye de askerler mertebe fark etmeksizin bütün komutanlara karşı emir altındaydılar bu bizim komutanımız değil ona itaat etmeyiz gibi bir durum söz konusu değildi hangi komutan olursa olsun selam verip geçmek zorundaydık lakin komutanlar arası hiyerarşi mevcuttu örneğin seokjin, yoongi ve jungkooka karşı daha üstündü çünkü onlar onbaşıydılar seokjin ise yüzbaşı

"fazla gürültü vardı komutanım uyardık bizde askerleri"  seokjin komutanları kafasıyla onayladı
"tamamdır siz gidebilirsiniz"  jungkook ve yoongi duruş sergileyip ayrıldılar bizim olduğumuz yerden, giden komutanlarla birlikte seokjin tekrar bize döndü sinirle "askerler bu sizi kaçıncı uyaraşım benim söyler misiniz"  hadi ama sırf gürültüden de kızmazdınız, ne bu lisedemiyiz biz sınıfı susturan sınıf başkanları gibi, sadece içimden sövüyordum çünkü dışa aktarmaya götüm yetmezdi

"olayın ciddiyetini kavrayamamışsınız herhalde daha hııı askerler"  diye bağırarak sordu bu defa, öylece susup kalmış bize bakıyordu   "biz sizden neden gürültü istemiyoruz askerler hiç düşündünüz mü"  bütün koğuşu gözleriyle tarayıp kafasını sağa sola oynattı sinirle, daha sonra da cıkcıklayıp tam bir askerin önünde durdu.

"dışarıda bile gürültüden sorumlu askerlerimiz var neden, hiç düşünmediniz mi"   diye sordu tam dibinde durduğu askere, alttan ona korkuyla bakan askere bir bakış atıp geri çekildi   "bir daha uyarmıyayım askerler"   sıranın başından sonuna kadar gidip geliyordu eli arkasında

"Şimdi asıl mevzuya gelelim  izniniz 9'da başlıyor  18'de bitiyor bunu biliyorsunuz zaten, saatlerin dışına çıkılmamasını da biliyorsunuz mevzu bahsi gelince kontrolden geçeceksiniz tek bir kişi de bile alkol tespit edilmeyecek bu benim kuralım daha önce karşılaşmadınız belki ama promiliniz kontrol edilecek, toplam da dokuz saatiniz olduğuna göre ve siz bu saate kadar alkolü vucudunuzdan atamayacağınıza göre içmeyecek oluyorsunuz değil mi askerler " 

sorusuyla birlikte tüm koğuş onayladık. Kim bilir içlerinden ne küfürler geçiyordu aynı şekilde benim de öyleydi,  ne demek alkol olmayacaktı 

"emredersiniz komutanım" 

"güzel şimdi işlerinize dönün haydi"   bu komutla herkes bir yana dağıldı yarım kalan işlerini halletmek için bende hâlâ öylece bekleyip bana bakan komutanımıza bakmadan ona arkamı dönüp içinde elbiselerin olduğu dolabımı düzenlemeye koyuldum.

Arkamda hissettiğim hareketlilikle yaptığım işi öylece bıraktım. Komutanımız tam arkamda durmuştu, saat taktığı elini dolaba yaslayıp beni dolapla arasına aldı burnunu saçlarımda hissediyordum sırtım göğsündeydi daha sonra kulağıma eğilip dudaklarını kulak mememe değdirip fısıldadı  "işin var odama gel asker"   diyerek ayrılmadan önce kulak mememe bir öpücük kondurup ensemde biten saçlarımı koklayarak yavaş bir şekilde ayrıldı benden, kalçam kasıklarına değiyordu.

Benden ayrılan komutandan tarafa döndüm sadece bir adım geriye girmişti yine çok yakındı.
"şey komutanım işiniz çok acele mi çünkü benim işlerim var da" diyerek cevap bekleyen komutanı cevapladım öyle hemen gitmeyecektim o kızı da henüz unutmamıştım ayrıca seokjin çok samimiydi bu samimiyet nerden geliyordu, tamam ondan etkileniyordum ama öyle her istediğini yapamazdı ki bu beni de basit gösterirdi

gel diyince gel git diyince git evet komutan olabilirdi ama bu fazlaydı bana yaklaşınca heyecanlanıyordum hatta daha fazlasını da istiyordum ama başka askerlere karşı da öyle olabilir ihtimali beynimin içini yiyip bitiriyordu evet öyle değildi bana tavırları farklıydı sadece düşündüğüm şey benim yaptığım hareketleri yapan başka bir asker daha olsaydı onlara da mı böyle olacaktı.

Dediğim şeyle sinirlendiği yüz ifadesinden belliydi. "asker sana odama gel dediysem geleceksin, ne o sevişeceğimizi mi düşündün yoksa sadece oyununa karşılık veriyordum oysa ki, hatta hoşuma gittiği bile söylenebilir"  dediği şeylerle yumruğumu sıktım her an yüzüne bir tane patlatabilirdim, ben de ne sanmıştım meğer adam  oynuyormuş benimle hatta basit bile görünüşüm gözünde, oysa ki hal ve hareketlerim yalnızca ona özeldi ve ondan gerçekten etkileniyordum ama o bunu bilmiyordu.

Büyük bir hayal kırıklığıyla onu onayladığımda son kez yüzüme bakıp arkasını dönerek gitti ben de peşinden yürümeye başladım odasına doğru...

Yüzbaşı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin