4

448 64 55
                                    



















Keyifli okumalar.

Sevgiyle kalın.
-Büşra














4














Küçük kız, derin bir nefes alarak kendi kendine dadısının eskiden söylediği ninniyi mırıldanmaya çalıştığında, odada yanan şömineye rağmen titriyordu.

Odanın köşesindeydi. Alevler pek de aydınlatmıyordu bulunduğu yeri. Belki bulamazlardı onu burada. Karanlık gizlenmesine yardım ederdi.

Meyza, canavarlardan saklanmak için gölgelere sığınması gerektiğini, yedi yaşında öğrenmişti.

Gerçek hayattaki kabuslardan kaçınmak içinse bazen uyumak gerekirdi. Bunun için odanın kapısı açılmadan önce ninniyi bitirip uyuyakalabilmek için daha hızlı mırıldanmaya başladı. Uyursa, kurtulurdu değil mi?

"Gökten düşen kar tanesi, pamuk kalpli ay yüzlü bebek, bulutların üstünde bir uyku sana verildi sana verildi." Gözlerini sımsıkı yumdu ancak mırıldandığı ninniden çok kalp atışlarının sesini duyuyordu. Korkuyordu Meyza. "Uyu kar tanesi uyu. Gökyüzü sana kucak açtı, yıldızlarsa gülümsedi. Bulutlar seni bekliyor, bu uyku sana verildi sana verildi." Titreyerek kollarını bacaklarının etrafına sardığında gözleri biraz olsun kapanmak üzereydi ancak odanın kapısı hafifçe gıcırdadı ve bununla birlikte mavi gözleri yeniden kocaman aralandı.

Korkuyordu. Uyumak istiyordu. Unutmak istiyordu. Ancak en çok, yok olmak istiyordu Meyza. Var olmamışçasına silinmek ve hiç doğmamış olmak. Ruhunu bedenine üfleyen meleklere kızgındı. Onu doğuran annesine ve bir kere olsun başını okşamadan göçüp giden babasına da kızgındı.

Burada olmamalıydı. Her yer olabilirdi; Windfield'ın dondurucu soğuğunda bir çayırlıkta kartonların üzerine veya her an düşecekmiş gibi hissettiren bir uçurum kenarına razıydı. Her yer olurdu. Burası, bu oda olmasındı.

Kapı açılırken nefes alış veriş sesleri kesilsin diye küçük elini ağzına bastırdı. Gözlerini de tamamen yummuştu. Yoksa ağlayacaktı biliyordu. Babası bir keresinde bir Windfield asla ağlamamalı demişti. 'Senin göz yaşların en güzel elmaslardan daha kıymetli, kendine sakla onları İsabel. Kimsenin görmesine müsaade etme.'

Ancak o gittiğinden beridir göz yaşlarının dökülmediği tek bir gün yoktu. Babasının mezarına gidince bunun için özür mü dilemeliydi yoksa onu ağlatan her şeyin gidişinden dolayı başına gelmesine kızmalı mıydı? Bilmiyordu. Hiç bilmiyordu.

Eğer buradan kurtulursa, belki babasını affedecek gücü kendinde bulurdu bir gün. Ancak şimdi değildi. Kurtulmadan olmazdı ve kurtulmalıydı kesinlikte. Babasından önce kendisini affetmek için. Yaşama devam edebilmek için.

"Güzel kızım, neredesin?" Dedi alkol kokan ses ve Meyza midesinin bulandığını hissederken hafifçe titredi. Oda soğuk bile değildi ancak kalbi, göğsünü acıtmaya başlamıştı. Kuzey kanını taşıyan kalbi, sadece donarken değil korkarken de mi buz tutturacaktı bedenini? Meyza bu şekilde kaç gece daha dayanabilirdi?

"Odada olduğunu biliyorum Meyza. Ben bulursam seni, kötü olacak senin için. Yanıma gel güzel kızım."

Yanıma gel güzel kızım.

Meyza bu adamın kızı değildi. Aynı kanı taşımıyorlardı. Benzemiyorlardı birbirlerine. Meyza'nın saçları bembeyaz, adamınki çikolata rengiydi. Meyza'nın gözleri buz mavisiydi ve adamınkiler simssiyahtı.

YAN SİMAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin