(Yorobuuun! Bugün de ders çalışmadım. Hiç ders çalışmak istemiyorum🥺)
Ödemeyi yine ben yapıp teşekkürüne karşılık vermiş kadar olmuştum. Evlerimize dağıldık. Eve varınca arabayı durdurdum ama içinden çıkmadım. Arkama yaslanıp eve baktım. Uyusam iyi olurdu ama eve girmek istemiyordum. Yine de mecburdum. Arabadan çıkıp eve gittim. Kimseye görünmeden odama gittim. Pijamalarımı giyinip geri geldim. Mutfağa geçtim çünkü annem oradaydı. Kendime biraz portakal suyu doldurup annemin karşısına oturdum. Kartı ona doğru sürdüm.
-Teşekkür ederim ama gerek olmadığını söylemiştim.
-Ama ödemeyi yaptın. Mesaj geldi.
-Biliyorum. Teşekkürüne karşılık vermek istedim.
-Gecen nasıl geçti?
-Güzeldi.
-Mayışık görünüyorsun. Sarhoş olmaktan son anda dönmüş gibisin.
-Öyle.
-O zaman birlikte sarhoş olabiliriz ha? Ne dersin? Zaten baban uyudu. Biraz...biraz dertleşebiliriz belki. Dediğinde gözlerinin içine baktım. Başımla onu onayladım. Kalkıp iki kadeh getirdi. Portakal suyumu bitirmiştim o gelene kadar. Kadehleri masaya koyup dolaptan da içkiyi aldı. Gelip oturdu. Elinden şişeyi alıp ikimize döktüm. İçmeye başladık. Bir kaç kadeh sonra bana soru sordu.
-Benden hala nefret ediyorsun değil mi? Tiksinilecek bir kadınım doğrusu.
-Annemi özledikçe sana olan öfkem artıyor hepsi bu. Ama bu iyi bir şey.
-İyi bir şey mi?
-Evet.
-Nasıl?
-Çünkü babamdan umudu kestiğim için ona sinirlenemiyorum bile. Sana karşı hala bir umudum olduğu için sinirlenmeye değer buluyorum.
-Yani bu, bana karşı içinde bir parça da olsa sevgi olduğunu mu gösteriyor?
-Sonuçta Miyeong'un annesisin. Dedim. Kadehimi kafama diktim.
-Annen ile bir keresinde hastanede karşılaşmıştık. O zaman sana hamileydi. Dedi. Masaya gözlerini dikmiş dalgın dalgın etrafa bakıyordu.
-O kadar mutluydu ki...sanki tüm dünyayı ona vermişlerdi. Çok mutlu olmuştu. Dedi. Bir kadeh daha kafama diktim. Kadehi masama bırakıp ayaklandım. Merdivenlere doğru giderken bileğimi yakalamıştı. Ona baktım. O çoktan sarhoş olmuştu. Tabii ben de öyle. Hafif aralık olan ağzından derince nefes verdi. Sonra ayağa kalktı. Dolu gözlerimin o da farkındaydı. Beni tutup sarıp sarmaladı. Ellerimi kaldırmamıştım. Burnumu omzuna dayamıştım. Kendimi tutamayıp hıçkırıklarla ağlarken saçlarımı okşamıştı.
Sabah uyandığımda annemi de yanımda buldum. Elini tutuyordum. Dün gece çok içmiştim. Ne olduğunu hatırlamıyordum. Sadece kalbim kırıktı. Elimi ellerinin arasından çekerken uyanmıştı.
-Uyandın mı? Dedi ve saate baktı.
-Okul için daha çok erken ama.
-Sorun değil. Okula gitmeyeceğim bugün. Dersim yok.
-O zaman...kahvaltıya çıkalım mı? Biraz halsiz hissediyorum. Baban da bugün erken çıkıyor biliyorsun. Dediğinde biraz ona baktım. Sonra başımla onu onayladım. İkimiz de hazırlandık ve benim arabama bindik.
-Sana tek bir şey sormama izin verir misin? Dedim.
-Tabii. Tabi sorabilirsin.
-Neden benimle Miyeong'dan daha çok ilgileniyorsun? Dedim ve ona döndüm. Gözlerinin içine bakarak ona bunu sormam gerekiyordu.
-Neden beni Miyeong'dan daha çok seviyorsun? Dediğimde bir süre bana baktı.
-Ben Miyeong'u da çok seviyorum. Hatta Miyeong'a paha biçemeyecek kadar çok değer veriyorum. Onu ben doğurdum nasıl sevmem?
-Onu aylardır aramadın ama.
-Aramalarımı açmıyor. Ben aradım. Ama açmadı. Sanırım beni o sevmiyor.
-Bir insan annesini neden sevmesin ki?
-Sanırım böyle bir adamla evlendiğim için ömür boyu bana kızgın kalacak.
-Şimdi hak vermeye başladım.
-Bu eve ilk geldiğimde seninle yakınlaşmak istemiştim. Çok çekingen ve korkaktın ama sana sarılmama izin verdin. O zaman senin annen olacağıma söz verdim. O yüzden seninle ilgilenmekten zevk alıyorum.
-Gitmek istediğin bir mekan var mı?
-Sana bırakıyorum. Dedi. Arabayı çalıştırıp gördüğüm ilk dükkana girdim. Birlikte yemek yedik. Sessiz sedasız bir yemek olmuştu. Çok aç hissediyordum. Bol bol yemiştim. Başımı yemekten kaldırınca annemle karşılaştım. Güldü. Sonra peçete alıp çenemi kavradı. Ağzımın etrafını bir güzel sildi. Tertemiz yapmıştı ağzımı. Peçeteyi buruşturup masaya bıraktı.
-Yemek görünce gözün hiç bir şeyi görmüyor. Aigoo! Diye gülüp yanaklarımı çekiştirdi. Donup kalmıştım. Yüzümü geri çektim.
-Yapma. Utanç verici. Dedim. Bu tepkim onu tekrar güldürmüştü.
-Amanın kimleri görüyoruz! Seungmin Bey? Diyen sese baktım. Haejin...onun burada ne işi vardı? Annem de arkasını dönüp Haejin'e baktı. Haejin yanımıza geldi.
-Oturabilir miyim? Dedi ve anneme baktı.
-Tabi kii! Otur. Neden olmasın? Dedi. Haejin de masaya dahil oldu.
-Aç mısın?
-Hayır. Teşekkür ederim.
-O zaman biraz tatlı yiyelim olur mu?
-Olur. Dediğinde annem garsonu çağırmıştı. O bize tatlı sipariş ederken Haejin'i süzdüm.
-Ne yapıyorsun burada?
-Dışarıdan seni gördüm geldim.
-Huh?
-Seni özlediğim için geldim işte! Dediğinde annem gözlerini kocaman açıp gülümsemiş ve bana bakmıştı.
Ben ise Haejin'e bakıyordum. Ortalığı karıştırmak için böyle yaptığı aşikardı ama hoşuma gitmişti...

ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Rivalry Days
Teen Fiction-Üniversitede oldukça popüler ve zengin eğitim bakanının işe yaramaz oğlu, 10 parmağında 10 marifet yetenekli bir kız ile kapışır da iddalara girerse ne olur?...Ahhh! Sanırım biraz çekişmeli olacak!