(Ya yorobun medya koyuyorum ama kayboluyor. Yayınladıktan sonra kayboluyor. Sinirim bozulduuuuu!!!)
-Beni herkes özler. Her kız beni özlüyor. Yanılıyor muyum? Diyerek anneme baktım.
-Seungmin-ah! Bizi tanıştırmayacak mısın?
-Ah doğru! Haejin, annem. Anne, arkadaşım Haejin. Diyerek birbirine kendilerini takdim ettim.
-Memnun oldum efendim. Biraz ani geldim değil mi? Kusuruma bakmayın. Özür dilerim. Dedi Haejin.
-Hayır. Hiç önemli değil. Ne zamandır tanışıyorsunuz? Diye sormuştu Haejin'e. Haejin bir süre düşündü. Cevap vermekte gecikince araya ben girdim.
-Yeni tanıştık. Bir ay bile olmadı.
-Ah! Anlıyorum. Seungmin çok tatlı bir çocuk değil mi? Çok kibar, centilmen, beyefendi bir çocuk. Diye sayarken Haejin beni süzüyordu.
-Tabikii! Seungmin haaarika bir çocuk.
-Küçükken de öyleydi. Dedi. Tatlıya batırmak için aldığım çatal elimde kalmış, ona bakakalmıştım. O da bana gülümseyerek bakıyordu.
-Henüz 1-2 yaşlarındaydı. Çok küçüktü. Onu oyuncakların içine bırakırdık ama her zaman başka yerde gördüğü oyuncakları isterdi. Elini şööyle uzatır bir şeyler mırıldanırdı. Dedi ve güldü.
-Aigoo! Çok sevimliydi.
-Anne!...diye uyardım ve tatlımı yemeye geri döndüm.
-Hanımefendi! Daha çok anlatın. Merak ettim. Dedi. Annem de zaten bu anı bekliyor gibiydi.
-Seungmin okula ilk başladığı gün dışarıda işim vardı ve onu ben arabayla okula bıraktım. Biliyorsun, babası çok yoğun oluyor. Okula vardığımız zaman arabadan indim ve onu da indirmek istedim. Ama daha kemerini bile açmamıştı. Okula gitmeyi hiiiç istemiyordu çok inatçı bir çocuktu! Dedi.
-Hala öyle. Dedi Haejin. Gülüştüler. Öz annemle kurmayı hayal ettiğim geçmişim resmen ona aitti.
-Tamam yeter. Hadi. Kalkalım. Sen de arkadaşına gidecektiniz zaten.
-Peki. Ödemeyi yapayım. Dedi annem. Garsonu çağırdı. Ödemeyi yaparken aynı zamanda konuşmaya başladı.
-Seungmin kart limitini doldurmuş. Aigoo! Alışveriş yapmayı çok seviyor.
-Hayır hanımefendi! Size yalan söylemiş. Babası kartlarını kapattırdı. Dediğinde annem donup kalmıştı. Yeni tanıştığım birine bu konuda bilgi vermem onu şaşırtmıştı.
-Sizden bir şey saklaması hiç hoş değil. Sizin gibi bir annem olsa hiiiç bir şey saklamazdım. Benim annem her şey karışıyor. Seungmin'i azarlayın lütfen. Dedi ve güldü. Ayaklandım.
-Kalk çabuk! Dedim ve Haejin'in elini kavradığım gibi kaldırdım.
-Anne-
-Siz takılın. Benim spaya randevum var. Dediğinde ayrılmıştık. Araba kapısını açıp Haejin'i içeri koydum ve ben de geçip şoför koltuğuna oturdum.
-Annene söylemedin mi? Nasıl saklarsın?
-Seninle okul dışında bir yakınlığımız mı var?
-Huh?
-Okul dışında bir yerde gelip yanıma oturacak kadar yakın mıyız? Anneme çocukluğumu sorguluyorsun patavatsızlık yapıyorsun! Sana bu samimiyeti gerçekten kim verdi?
-Özür dilerim. Yanına gelip konuşmam hoşuna gider sanmıştım.
-Ama gitmedi. Ve gitmiyor. Ben seninle ne zaman konuşmak istersem o zaman konuşuruz anladın mı?
-Beni istediğin zaman yanına çekip işine gelmediğinde de atmayı mı düşünüyorsun yani? Peki sana bu hakkı kim verdi?
-Ben verdim! Anlıyor musun? Diye sesimi yükselterek konuştum. Gözlerimin içine baktı. Biraz sinir ve biraz da üzüntü vardı gözlerinde.
-Öyle demek istemedim. Haejin! Haejin! Dinle! Haejin! Desem de kapıyı çarpıp çıkmıştı. Peşinden gidersem rezil edecekti bizi. Sessiz sedasız arabada arkadan ona baktım. Tekrar arabanın kapısı açıldı. İçeri bu sefer annem geldi.
-Neden bu kadar sinirliydi ki? Dediğinde cevap vermedim.
-Tartıştınız mı? Biliyorum. Yeni tanışmadığınız bariz yani...çiftler arasında olur böyle şeyler. Barışırsınız.
-Biz çift değiliz.
-Nasıl? Ama kartlarını da ona söylemişsin seni özlediğini de söyledi. Mekandan çıkarken elini tuttun gördüm. Yoksa...hoşlanıyor musun?
-Hangi spaya gideceksin?
-Gitmiyorum. Bahane uydurdum sizim gitmeniz için. Dediğinde başımı sallamış ve direk eve sürmüştüm. Annemi eve bırakınca ben tekrar gitmiştim. Haejin'i aramıştım. Meşgule atmıştı. Defalarca aradığımda sonunda açmıştı.
-Ne var?
-Neredesin?
-Seni ilgilendirmez.
-Neredesin?
-Gel de bul. Dedi ve kapattı. Durup düşündüm. Sonra okula sürdüm ilk oraya bakmak istemiştim ve bulmuştum da. Bomha ve Runhae'nin yanındaydı.
-Geldi işte. Ben kimsenin bekçisi değilim. Nerede olduğunu nereden bileyim? Dedi. Gitmek için döndüğünde kolunu tutmuştum.
-Dur.
-Bırak beni.
-Sana öyle demek istemediğimi biliyorsun!
-Açık açık dile getirdin. Sen kendini bir şey mi sanıyorsun yoksa?
-Ben buradaki her şeyin sahibiyim. Senin bile.
-Öyle mi? Dedi ve kollarını önünde bağlayıp bir adım yaklaştı.
-Demek beni yetenek yarışması için rakip seçtin öyle mi? Sana hiç bir şey olmadığını gösterdiğim zaman herkesin içinde benden özür dilemek zorunda kalacaksın. Dedi ve gitti. O an fark ettim de herkesin odak noktası biz olmuştuk.
-Görelim bakalım! Dedim. O an Bomha'dan duyduğum tek şey şuydu:
-Üniversitede oldukça popüler ve zengin eğitim bakanının işe yaramaz oğlu, 10 parmağında 10 marifet yetenekli bir kız ile kapışır da iddalara girerse ne olur?...Ahhh! Sanırım biraz çekişmeli olacak!..

ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Rivalry Days
Ficção Adolescente-Üniversitede oldukça popüler ve zengin eğitim bakanının işe yaramaz oğlu, 10 parmağında 10 marifet yetenekli bir kız ile kapışır da iddalara girerse ne olur?...Ahhh! Sanırım biraz çekişmeli olacak!