(SENİ ÖYLE GÜZEL SEVİYORUM Kİ ÇOCUK!)
Bir süre orada oturup sessiz sedasız etrafı seyrettik. Sonra dersi olduğu için o kalktı ve gitti. Ben de kafeteryada oturup bir şeyler yedim. Ardından pratik odasına geçtim. Bir takım şarkılar söyleyip boğazımı güçlendirirken aniden telefonum çalmış, müzik kesilmişti. Mikrofonu bırakıp telefonu açtım. Çalışanımız arıyordu.
-Alo.
-Küçük bey, anneniz çok hasta. Doktor gelecek fakat bizimle konuşmak istemiyor. Belki siz gelirseniz konuşur diye düşündük. Bizi yanına yaklaştırmıyor. Uyuyacağını söyleyip gitti. Uyandığında yataktan çıkamadı. Çok ateşi var ama ne üstünü açmamıza izin veriyor ne de onun yanına gitmemize. Ne yapacağımızı şaşırdık efendim. Dedi.
-Peki. Peki geliyorum hemen. Dedim ve fakülteden çıktım. Hava kararmak üzereydi. Akşamüstü olmuştu çoktan. Demek ki saatlerdir şarkı söylüyordum ama farkında değildim. Hızla eve gelmiştim. Arabamı park etmesi için uşağa devredip eve çıktım. Doktor daha gelmemişti.
-Nerede kalmış bu doktor? Dedim çalışana. Başka bir hizmetli içeri geldi.
-Efendim. Doktorun şekeri düştüğü için acile kaldırmışlar. Gelemiyor. Başka hangi doktoru çağırabiliriz. Dediklerinde ayağa kalktım ve ceketimi çıkardım.
-Sirkeli bez hazırlayın ve çorba yapın. Dediğimde ikisi de ayrılmıştı odadan. Annemin yanına gidip yorganı üstünden çekmeye çalıştım. Sıkıca tuttu.
-Benim. Seungmin. Dedim. Yarı açık gözlerini bana çevirdi. Güldü.
-Okula gitmemiş miydin?
-Hasta olduğunu söylediler. Doktoru karşılamam gerekiyordu ama doktor gelmeyecekmiş. O yüzden sözümü dinle de biraz kendine gelebilesin. Dedim. Yorganı bıraktı. O sırada sirkeli bezi de getirmişlerdi. Tirtir titriyordu. Bezi alnına bıraktım. Biraz bekledim. Sonra bezi aldım, tekrar ıslattım ve yine alnına koydum.
-Seungmin-ah! Teşekkür ederim. Dedi. Başımla onu onayladım. Sonra çorba geldi. Hazırda olmalıydı zaten çorba. O yüzden bu kadar çabuk gelmişti. Kalkıp oturdu. Arkasıma yastık bıraktım ve çorbasını bizzat kendi ellerimle içirdim.
-Miyeong ile konuştun mu?
-Daha değil. Sen çorbanı içtikten sonra arıyacağım. İç hadi. Dedim. Onun çorbasını içirdikten sonra elimi tuttu.
-Tepsiyi götüreceğim.
-Koy köşeye. Gelip alırlar. Dediğinde tepsiyi köşeye bıraktım.
-Sana bir kere sarılayım mı?
-Sana başkalarının yanında tek anne diyorum. Ben seni annem gibi bile görmüyorken neden böyle yapıyorsun?
-Daha önce de söyledim. Seni annen doğurdu ama ben büyüttüm. Sen...benim için öz evladım gibisin. Dediğinde derince nefes verip omuzlarımı indirdim. Yanına yanaştım. İyice sokuldum. Sımsıkı sarıldı bana.
-Haejin ile barıştık.
-Artık çıkma teklifi etme zamanım geldi bile!
-Eeeyy! Diyerek kendimi çektim. O da gülmüştü. Sinirimi de bozuyordu. Beni de güldürmüştü. Tepsiyi alıp kapıya kalktığımda bana seslenmişti. Ona doğru döndüm.
-Bana "Anne" diyeceğin güne kadar bekleyeceğim. Sana oğlum dememe izin vereceğini güne kadar bekleyeceğim. Dedi ve gülümsedi. Önce ona biraz baktım. Az önce bana sarıldığı için mi bilmiyorum ama içim yumuşacıktı. Gülümsedim ve aşağıya indim. Tepsiyi mutfağa bırakıp odama gittim. Pijamalarımı giyinip annemin yanına geri gittiğimde uykuya daldığını gördüm. Yanına uzandım. Ona yakın davranmak iyi olabilirdi. Aslında ben biraz vicdansızdım. Beni büyütmek için mesleğini bırakmıştı. Biraz daha yanaştım. Biraz denemek istiyordum. Ona "anne" diyebilir miydim? Gözlerini aralamıştı. Başını çevirdi.
-Uyumak mı istiyorsun? Dediğinde aklıma küçüklüğüm gelmişti. Gök gürültüsü varken yanına uzanıp onu uyandırmıştım ve bana aynen bunu söylemişti.
-Evet. Dedmiştim ben de ona. Şimdi de evet demiştim. O da kendi yorganını benim üstüme de atmıştı. Şimdi olduğu gibi. Şimdi olduğu gibi benim de üstümü örtmüştü. Ardından omzumu tutup pışpışlamıştı. Tıpkı şimdi olduğu gibi. Sonra gözlerini geri kapatmıştı. Hiç sinirlenmezdi. Tıpkı şimdi olduğu gibi. Halbuki o bir kere uyandırıldı mı tekrar uykuya dalamazdı. Ama ses etmezdi. Eskiden de, şimdi de. Şiddetle nefes verip sakince yutkundum. Eskisinden farklı bir şey vardı ortada eskisinden çok farklı bir şey.
-An-anne...

ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Rivalry Days
Teen Fiction-Üniversitede oldukça popüler ve zengin eğitim bakanının işe yaramaz oğlu, 10 parmağında 10 marifet yetenekli bir kız ile kapışır da iddalara girerse ne olur?...Ahhh! Sanırım biraz çekişmeli olacak!