- Victoire
'Koşuyorum. Amansızca ve durmadan, neyden kaçtığımı bilmeden ama delice korkarak koşuyorum. Ayaklarım ağrıyor, attığım her adımda koşabilmek daha da zorlaşıyor. Durmak istiyorum. Ama hiçbir yer yok. Saklanabileceğim, kimsenin beni bulamayacağı bir yer arıyorum. Kendimi 7. Kat koridorunda buluyorum. Koridor ıssız ve sessiz. Ama benim koşarken çıkardığım sesler, yerimi anında belli edecek düzeyde ve kaçtığım şey her neyse, beni bulmak üzere. Saklanacak bir yer diliyorum, lütfen, sadece dinlenebileceğim bir yer olsun. İhtiyaç odasının kapısı tam yanımda beliriyor. Tokmağı çeviriyor ve kapıyı açıyorum. Oh, işte kurtuldum. Artık kimseden kaçmama gerek kalmadı. Kapıyı arkamdan kapatıyorum. Güvendeyim. Odaya göz gezdiriyorum. Gözünün alabildiğince kitap, metrelerce, sıralarca uzanmış kitaplardan oluşan koca bir kütüphane. Demek ki, diyorum; ihtiyacım olan buymuş. İlerliyorum, rastgele bir sıra seçiyorum. Kafamı rafa kaldırıyorum. İstediğim kitap çok yüksekte. Ona uzanabilmek için çabalıyorum, ama olmuyor. Deniyorum, deniyorum; başaramayacağımı düşünüyorum. Pes etmek zorundayım. ve birden, arkamdan biri, tam da benim istediğim kitaba uzanıyor. Bana veriyor onu. Çok mutluyum. Teşekkür edebilmek için arkamı dönüyorum. Gördüğüm kişi...'
Evet. Bunu söylemesem daha iyi olur. Zaten söylesem de kimse bana inanmaz heralde.
Yaklaşık bir kaç haftadır – ya da aydır- aynı kişiyi rüyamda görüyorum. Rüya hep aynı şekilde ilerliyor. Ben bir şeylerden kaçıyor, sığınacak bir yer arıyorum. Sığınacağım yeri bulduğumda ise, dilediğim bir şey oluyor ve o dilediğim şey – her defasında- bana aynı kişi tarafından veriliyor: Teddy Lupin.
Sanırım kafayı yedim. Mezun olmadan önce kötü çocuk fantezisi falan yaşamak istiyor olmalıyım çünkü bu rüyalarımın başka bir açıklaması olamaz. Okulda 7. Yılımdayım. 7 yıldır bu muhteşem okulda okuyor, okulun tüm güzelliklerinden – çoğu insana göre daha ayrıcalıklı bir şekilde- faydalanıyorum. Yakışıklı bir sevgilim, güvenilir dostlarım, muhteşem notlarım ve harika bir sosyal yaşamım var. Teddy Lupin gibi bir çatlağı neden düşüneyim ki?
Sevgilim, yani George, tüm kızların hayal edebileceği kişi; yakışıklı, sporcu, safkan ve popüler. Neredeyse okula ilk adım attığımız günden beri bana delicesine aşık ve ölümüne sadık. Sevgisini uluorta göstermekten de çekinmiyor. Bana hediyeler alıyor, romantik jestler yapıyor ve dünyadaki en mükemmel kızmışım gibi davranıyor. Çevremde gördüğüm neredeyse her kızın, yerimde olmak için çıldırdığına eminim.
Ted denen çocuksa, nasıl anlatılır bilemiyorum. George'un olmadığı her şey ya da onun olduğu hiçbir şey, diyebiliriz. Onu gördüğünde yakışıklı demezsin. Kabul etmek istemiyorum ama, seksi demek daha doğru sanırım. Renkli ve daima dağınık saçları, kemikli yüzü, kahverengi gözleri, uzun boyu ve fit vücuduyla; ailenden saklaman gereken gizli bir erkek arkadaşa benziyor. Seni tamamıyla sevmeyecek, ilgisinden sadece ufak bir parça verecek ve sen, tüm hayatın boyunca o ilgiyle kalacakmışsın gibi biri. Biraz karmaşık oldu sanırım.
Aslında, benim açımdan onu farklı yapan şey; asla benimle ilgilenmiyor oluşu, bunu biliyorum. Mütevazi olamayacağım, bu okuldaki en güzel kızım. Bu hep böyleydi. Annemden gelen veela kanı, beni doğduğum günden beri, girdiğim her ortamda en çok dikkat çeken kişi yaptı. Arkadaşım olması için hiç çabalamadım, çünkü benimle arkadaş olmak için insanlar yanıma gelirdi. Bir erkekten platonik olarak hiç hoşlanmadım, çünkü yalnızca bir defa bakmam, bana gelmesi için yeterliydi.
Ama Ted denen çocuk, tam yedi yıldır, bu okulda –çabalasam bile- tavlayamayacağımı düşündüğüm tek kişiydi. Bu yüzden rüyalarıma giriyor olmalıydı. Kötü çocuk fantezisi falan değildi bu, hayır. Muhtemelen hırs yaptığım bir şeydi ve sadece bir rüyaydı.
-Ted-
Bu okula katlanmamın bir nedeni var mıydı? Aa evet, Harry.
Kendimi bildim bileli, Potter ailesinin bir ferdiyim. Eğer büyücüyseniz -aslında değilseniz bile-, Potterları bilirsiniz. Onlar, büyü dünyasının en popüler ailelerinden biridir ve vaftiz babam, Harry Potter; şüphesiz, bu çağın gördüğü en iyi büyücü. Bir zamanın kötü büyücüsü Voldemort'u tarihe gömen ve şu anda bildiğimiz dünyanın mahvolmasını tek başına engelleyen kişi. Tabi o kesinlikle, hiçbir zaman, bu işi tek başına yaptığını kabul etmez. Yardım aldığı dostları olmasaydı, başarmış olduğu şeylerin hiçbirini gerçekleştiremeyeceğini, muhtemelen yolun başında ölmüş olacağını söyler her zaman.
Gerçek ailem ise; Harry bu savaşı verirken yanında olan insanlardanmış. Babam, Harry'nin babasının en yakın dostuymuş ve Harry'nin, savaş boyunca yanında olan, canından çok güvendiği birkaç kişiden biriymiş. Babam, ben doğduğumda Harry'den vaftiz babam olmasını istemiş ve o da bunu gururla kabul etmiş. Ailem savaşta öldüğünde henüz kundakta bir bebekmişim. Savaşın kazanılmasının ardından Harry, beni alıp kendisi büyütmeye karar vermiş. O yüzden kendimi bildim bileli yanlarındayım. Eşi Ginny ve çocuklarla da birlikte; yıllardır tam ve mükemmel bir ailem var.
Kısacası, her şey yolunda. Ama bu okulda kaldığım her sene, Hogwarts muhteşem bir yer olsa da, buradan mezun olacağım günü hayal ediyorum. Dışarıda yapabileceğim onca şey varken, tüm zamanımı burada geçirmek anlamsız geliyor. Bundan iki yıl önce, okulu bırakmayı ve dışarıda, gerçek dünyada, bir düello klübü kurmak istediğimi söylediğimde, Harry bunu kesinlikle kabul etmeyeceğini açıkça belirtti. Okulun beni bunalttığını, stresimi ve asabiyetimi tetiklediğini biliyordum. İstediğim şeyi şimdi yapamayacaksam da bir değişikliğe ihtiyacım olduğu açıktı. İki haftalık bir çatışmadan sonra Harry; beni bir süreliğine Beauxbatons Akademisine göndermeye karar verdiğini söyledi. Bir seneliğine başka bir ülkede yaşayabilir ve aynı zamanda okuyabilirdim. Farklı deneyimler yaşayabilir, dünyanın farklı bir yerindeki büyücülerle tanışabilir ve kendimi geliştirebilirdim. Ama asıl amacının, beni okulda tutmaya çalışmak olduğunu biliyordum. Yine de cazip bir teklifti. Kabul ettim. Tek bir şartı vardı. Yıl bittiğinde Hogwarts'a geri dönecektim ve bir meslek sahibi olacak şekilde mezun olacaktım. Bu teklif, hiçbir şey alamamaktan iyi gelmişti ve kabul ettim. Fransa da harika deneyimlerle dolu bir yıl geçirdim ve Hogwarts'a döndüm. 6. Sınıfı tekrar burada okudum ve bu sene, 7. Sınıfta mezun olacağım.
Nankör olmak istemiyorum. Burası, çoğu insanın olmak isteyeceği yer, farkındayım. Okuldaki sahte tipleri, şovmenleri ve düzenbazları atabilirsen, yaşanacak en güzel yerlerden biri bile olabilir.
Kendime kurduğum ufak hayatımda mutluyum. Gündüz dersler, en yakın arkadaşım Rob, bizim çocuklar ve tüm stresimi attığım gizli dövüş klübümle; okulu yaşanabilir hale getirdim. Dersleri ve kitapları hiçbir zaman sevmediğim halde, derslerde iyi bir dinleyici olduğumdan olsa gerek, notlarım oldukça iyi. Akşamları yaptığımız dövüş etkinlikleri, doğduğum günden beri içimde olan siniri ve asabiyeti biraz kırıyor. İnsanlar, onları dövmem için bana geliyor ve onları istediğim kadar benzettikten sonra ceza bile almıyorum. Ama her seferinde beni yenebileceğini düşünen biri çıkıyor. Kırık bir burun ve bolca hayal kırıklığı ile hastane kanadına gidiyor.
İşte, benim hayatım. Basit ama güzel. Harry'e verdiğim, 'okuldan iyi bir dereceyle mezun olacağım' sözünü tuttuğumda, bundan çok daha iyi olacak. O yüzden, yalnızca bir yıl daha, bu sınırlar içinde kalmam ve başarılı olmam gerekiyor. Sonrası tam da hayal ettiğim şekilde gerçekleşecek zaten.
![](https://img.wattpad.com/cover/291673651-288-k975537.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tedoire -
Фанфик'Serinin enn merak ettiğim shiplerinden biri ve hakkında çok az hikaye var. tedoire fanlarının ateşini soğutacak bir hikaye yazıyorum:D Victoire, okulun şimdiye kadar gördüğü -muhtemelen- en güzel kız. Geçtiği her yerde gözler yalnızca onu görüyor...