Kelebekler

52 1 5
                                    

- Ted –

Ödev buluşmasının olduğu gün Rob beşinci kıyafetini deniyordu ve garip, kekremsi bir koku sıkmıştı üzerine. Kusmak üzereydim.

'Rob, bu koku gerçekten çok iğrenç dostum. Ayrıca kızlarla aynı grupta bile değilsin, neden bu kadar kasıyorsun anlamıyorum' dedim.

'Aynı grupta değiliz ama aynı anda kütüphanede çalışıyor olacağız ve bir anda, birlikte çalışmamız gereken bir durum oluşabilir, öyle değil mi? Koku gerçekten kötü mü? 5. Sınıflardan bir çocuk 'kızları mahvet' adıyla satıyor bunu.'

'Mahvolacakları kesin, ondan eminim. Her neyse. Hazırlanman bitiyor mu en azından?'

'Sanırım, kırmızı kazak doğru seçim. Kızlar kırmızı giyen erkeklerden hoşlanıyormuş. Bir dergide okumuştum. Gerçi Eva sen varken bana bakacak değil ama, ne olur ne olmaz ha?' dedi gülerek.

'Kadın dergisi okuduğunu ortalıkta söyleme sakın Rob, tamam mı? Ayrıca Evayla ilgilenmiyorum. İstersen onu alabilirsin.'

'Sen çıldırmışsın. Hala Victoire muhabbetini bırakman gerektiğini anlamadın mı? Kusura bakma dostum ama, Eva sana ne kadar yürüyorsa, Victoire de senden o kadar kaçıyor. Bu işin olma ihtimali sıfır.'

'Kadınların nefretten aşka ne kadar hızlı geçtiğini bilsen bunu söylemezdin.' dedim ve saatime baktım. Geç kalıyorduk.

'Bu kadar yeter dostum, ben çıkıyorum' dedim ve o da hızlıca toparlanmaya başladı. Kadın dergisi okumanın normal olduğunu düşünen bir erkek olamazdı. Rob' un –fazlasıyla- azgın olduğunu bilmeseydim onun gay olduğunu düşünürdüm. Eva karşısında hiç şansı olmadığını söylemesi de doğruydu aslında. O kızın Rob' a bakma ihtimali yoktu. Yine de, bunun bir kayıp olduğunu düşünmüyordum. Kızla geçirdiğim her dakika daha itici geliyordu ve ne benimle ne de sevdiğim bir insanla samimi olmayacak olması işime gelirdi.

Kütüphaneye geldiğimizde Davies kapıdaydı. Victoire'nin içeride olduğunu ama Eva'nın henüz gelmediğini söyledi. Güzel. Onunla yalnız geçireceğim biraz zaman vardı.

Çocuklardan ayrılıp Victoire'yi buldum. Muhteşem görünüyordu. Her zamanki gibi. Onu tavladıktan sonra biraz takılmak fena fikir olmazdı aslında. Hem çabamın karşılığını alırdım hem de ömrümde muhtemelen görebileceğim en güzel kızla birkaç anı biriktirmiş olurdum.

Beni gördü ve başıyla selam verdi. Sonra bakışlarını önüne eğdi. Umursamaz görünüyordu.

'Hey!' dedim.

'Merhaba'

'Eva kaçakları oynuyor sanırım. Geç mi kalacak?'

'Biraz rahatsızlandı. Hastane kanadına uğrayıp öyle geleceğini söyledi. İstersen, biz başlayabiliriz.'

Hiç gelmemesini tercih ederdim. Şanslı günümdeydim.

'O gelmeden başlamamızdan hoşlanacağını sanmıyorum, hatta ayıp olur bence. Onu bekleyelim. Hatta, dışarıda bekleyelim, açık havada. Ne dersin?' dedim. Sessiz ve heyecansız konuşmaya çalışmıştım. Ürkütmek istemiyordum.

'Eva'nın ödevden yırtmaya alınacağını pek sanmıyorum. Ama öyle rahat edeceksen, tamam bekleyelim. Dışarı çıkmaya gerek yok. Kitabımı okuyarak bekleyebilirim.' dedi ve ciddi şekilde önüne döndü.

Biraz daha ısrar etmeliydim.

'Hadi ama, zaten saatlerce çalışacağız. Şu anda okuyacağın kitap eminim çoktan ezberlediğin bir şeydir. Ayrıca, ben açık havada burada olduğumdan daha eğlenceli biriyimdir' dedim hafifçe gülümseyerek.

Tedoire -Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin