Çok Büyük Halanın Heykeli

708 37 13
                                    




İkinci şimşekle beraber çocuğun yuvarlak yüzü aydınlandı. Artık sabrı kalmamıştı. İçinden, annesinin odasına doğru çok kuvvetli bir çekim hissediyordu. Hızlı bir hareketle yorganını üstünden attı ve çıplak ayaklarıyla soğuk tahtaya bastı. Ağırlığıyla birlikte tahta gıcırdadı, bir şimşek daha çaktı.

Koşmamaya çalışarak odasından çıktı. Merdivenin altındaki ölü ev cinlerinin kesik kafası sanki onu bekliyordu. Cesaretle ve arkasına bakmadan yukarı tırmandı. Mutfaktan sesler geliyordu. Kalbi ağzına geldi.

''Sakin ol Reg. Sadece Kreacher.''

Yanında kimse yoktu ama iyi hissetmek için dışından konuşuyordu.

Sirius'un aralık kapısını geçti ve bir kat daha tırmandı. Annesi ve babasının odasının kapısı ardına kadar açıktı. Dışarıda kopan fırtına bile annesinin horultusunu bastıramamıştı. Kapıdan kafasını uzattı ve annesine baktı.

Yatmadan önce sımsıkı topladığı topuzu dağılmıştı. Soğuk odada tek ısı kaynağı battaniyesine sıkı sıkı sarılmış uyuyordu. Karanlıkta bile hafif açık ağzının içindeki inci dişleri göze çarpıyordu.

Babasının sırtı dönüktü. Fırtınadan korkmadan yüzünü pencereye dönmüş, gayet sakin ve düzenli nefes alıyordu.

Regulus onları uyandırmanın iyi bir fikir olup olmayacağını düşündü. Annesi onu uyandırdığı için kızmazdı, hem yorganın içi sıcacık görünüyordu. Üşümüş ayak parmaklarını birbirine sürttü. Tam annesini uyandırmak üzereydi ki zihninde şimşekler çaktı.

Hızla, varlığını unuttuğu heykele döndü. Sabah neredeyse gece de aynı yerde duruyordu. Fakat gece, kibirle gülen yüzü çok daha tehlikeli bakıyordu. Büyük büyük büyük, hatırladığı kadarıyla çok büyük halasına ait gerçekçi boyutlarda bir heykeldi bu.

Evet, akrabası olabilirdi. Ama bu, o Regulus'a dik dik bakarken uyuyabileceği anlamına gelmezdi.

Sırtını dönmeden geri geri odadan çıktı. Merdivenden inerken de arkasını halasının durduğu odaya dönmemeye özen gösterdi.

Sirius'un kapısının önünde durdu. 6 yaşındaki Regulus kapıyı ittirdiğinde kapı dost canlısı bir şekilde gıcırdadı.

Burası hala akşam yedikleri şekerlemelerden ve biraz da Sirius kokuyordu. Odada korkutucu heykeller veya herhangi bir canlının duvarda asılmış kesik başı da yoktu. Üstelik arka bahçeye bakıyordu.

Regulus şu anın sabah olması ve bahçede abisiyle oynayabilmesi için her şeyini verirdi.

Sirius'un dört başlıklı yatağına yaklaştı. Uyurken annesine çok benziyordu. O horlamıyordu ama annesinden aldığı geniş ağzı tıpkı onunki gibi açıktı. Uzun saçları dağılmıştı, bir kısmı yüzündeydi. Bir ayağı yorganın dışından Regulus'a bakıyordu. Küçük oğlan gülümsedi ve işaret parmağını abisinin ayağının altında gezdirdi.

İlk önce ayak parmakları hareketlendi, sonra tepki olarak kasıldı, ardından da bir çift mavi göz açıldı.

''Reg?''

''Seninle uyumaya geldim.''

Sersemlemiş mavi gözler küçük kardeşine baktı. Kulakları dışarıdaki fırtınaya kaydı ve yorganının köşesini açtı.

''Ben oraya sığamam, biraz daha kay.''

Sirius tartışmadan dediğini yaptı. Uykusunu kaçırmaya hiç niyeti yoktu.

Regulus memnuniyetle kendisine açılan yere sığındı. Yorganın içi sıcacıktı ve dışarıdan gelen şimşek sesi şimdi daha az korkutucuydu.

Minik ayak parmaklarını oynattı. Buz gibi olmuşlardı. Muzipçe kendi ayağını Sirius'unkine değdirdi.

Sirius önce irkildi sonra kıkırdadı. Küçük oğlan gülümsedi.

Uzun saçlı çocuk yorganın üstündeki elini kaldırıp hafifçe kardeşinin yüzüne bıraktı. Sessiz odada küçük bir şap sesi çıkınca ikisi de gülmeye başladılar.

Sirius'un uykusu çoktan kaçmıştı.


Öyle bir evde iki çocuk büyütmenin gayet mantıklı olduğunu düşündükleri için, Walburga ve Orion'a en içten dileklerimi sokuy- aman sunuyorum.

We'll Still Be BrothersHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin