O sabah okulda açmıştım gözlerimi, etrafımda temizlik görevlileri vardı. Beni uyandırmaya çalışıyorlardı.
Giysilerimi çekiştirerek düzelttikten sonra ayağa kalktım. Buna ayakta durmak denebilirse.
Dün gece gördüklerim rüya değildi, hepsi yaşanmıştı. Hayatım boyunca unutmayacağım bir ders vermişti bana Yugyeom. Boyumdan büyük işlere kalkışmamalıydım: ben kimdim, o kimdi?
Şimdi ne kadar kızıyor olsam da onu sevmekten bir türlü vazgeçemiyordum. Aptal kızın tekiydim işte.
Temizlik görevlilerine beni uyandırdıkları için teşekkür bile edemeden gözlerim dolmaya başlamıştı. Gece olanlar beynimin içerisinde tekrarlanıyordu.
Ayağa kalktım güçlükle, ağır adımlar attım ve sınıftan çıktım.
Ağlamamı sürdürürken de eve gelmiştim. Babam beni görmeden odama çıkmış, yatağıma sinip üzülmeye devam etmiştim.
Şimdi ise okula iki gündür gitmiyordum. Yugyeom beni üzdüğü için değildi, acaba gerçekten güzel değil miydim? Aptal olduğum doğru muydu? Kendimi geliştirmek istiyordum. Düşünmek için de vakte ihtiyacım vardı. İki gündür oturup düşündüklerim vasıtasıyla bu gün yeni bir karar almıştım. Yarı zamanlı bir işe girecektim, oradan kazandığım parayı da kendimi geliştirmek için kullanacaktım.
Bir işe girme fikrimi babama söylersem kesinlikle izin vermezdi. O yüzden işe gizlice başlamam gerekiyordu. Babamı şüphelendirmemek için ise okul zamanları içerisinde gidebileceğim bir iş olmalıydı. Yani okulu da bir süreliğine asmalıydım.
Telefonumu elime aldım ve bulunduğum çevredeki iş imkanlarına göz gezdirmeye başladım.
Temizlik ilanları pek bana göre değildi, temizlikten hiç anlamıyordum.
Garsonluk olabilirdi ama yarı zamanlısını bulmak çok zor olacaktı. Civardaki tüm öğrenciler yarı zamanlı iş arıyordu zaten, benim bulmam mucize olurdu.
İlanlar arasında dolaşırken içlerinden biri çok dikkatimi çekti. Yalnızca 3 gün yaşlı bir kadına bakarak 1,5 milyon won vereceklerini söylüyorlardı. Bu büyük bir rakamdı ve hayallerimi gerçekleştirebilmem için yeterdi.
İlanın üzerine tıkladığımda bir referans numarası ve adres görüyordum. Öncelikle numarayı aramaya karar verdim.
Numaranın üzerine tıkladığımda direkt olarak çağrı gönderilmişti.
"Merhaba, kiminle görüşüyorum?" Dedi orta yaşlarda olduğunu tahmin ettiğim bir kadın.
"Merhaba ben Chou Tzuyu. İş ilanı için aramıştım, yani internette bakıcılık için ilanda bulunmuşsunuz."
"Sanırım bakıcı bulmuştuk ama kendisi az önce arayarak gelemeyeceğini söyledi. Çok şanslısınız, bu gün işi detaylı öğrenmek için gelin ve görüşelim isterseniz."
"Tabi, çok isterim birazdan geliyorum. Adres sitede yazan olacak değil mi?"
"Evet, bir saat içinde gelebilirseniz çok sevinirim. İyi günler."
"İyi günler."
Telefonu kapattığımda mutluluktan havalara uçmuştum. Hızlıca dolaptan bulduğum giysileri üzerime geçirdim ve bir saat içerisinde belirtilen adreste olabilmek için evden çıkıp taksiye atladım.
🔗
Gözlerime inanamıyordum, burası koskocaman bir malikaneydi. Çocukken saklambaç oynardık ve saklanabileceğim yer olmamasından yakınırdım. Bu ev o kadar büyüktü ki o zamanlar bu evde saklambaç oynasam kimsenin beni bulamayacağına emin olurdum.
Kapıdaki iki güvenliğe selam verdikten sonra içeriye geçtim. Çiçekler ve çam ağaçları ile donatılmış büyük bir avlu vardı. Daha sonra ise beni taşlardan yapılmış olan yolun sonunda sağlam olduğu belli olan demir bir kapı karşılıyordu. Zile bastım ve heyecanımı yenmeye çalıştım.
Kapıyı açan kadın beni güler yüzüyle karşılamış, içeriye buyur etmişti.
"Chou Tzuyu, değil mi?"
"Evet, ben Chou Tzuyu'yim."
İçeriye girdikten sonra gözlerimi doğal taşlar ile süslenmiş bu büyüleyici salondan ayıramamıştım.
"Memnun oldum, ben de Kang Lee hi. İşin tüm şartlarını bu kağıda yazdık. Okuduktan sonra imzalarsınız. Şöyle oturabilirsiniz."
Bana kağıdı verdikten sonra koltuğu işaret etmişti Bayan Kang. Kağıdı kaptığım gibi koltuklara ilerledim ve rahat koltuğa oturdum. Zengin olmak tahminlerimden çok daha güzel olsa gerekti.
Kağıtta yazanlara göz gezdirmeye başladım.
İş saatleri: 09.00-15:30 olarak ayarlanmıştı, tam istesiğim gibiydi.
Günlük 500.000 Won. Yalnızca yaşlı bir bayana üç gün bakmak için fazla yüksek bir rakamdı ve bu da işime geliyordu.
Son madde ise fazla tuhaftı. Sadece Kim San ha adındaki, hasta bir kadına bakmam isteniyordu. Beni çok uğraştıracak gibi durmuyordu.
Okuduğum basit maddeleri de kabul ederek imzamı ilgili alana attım ve kağıdı Bayan Kang'a teslim ettim.
Bayan Kang kağıdı aldıktan sonra beni yukarıdaki ahşap kapılı bir odaya yönlendirdi, söylediğine göre o oda Bayan San ha'nın odasıymış.
Merdivenleri adım adım çıktıktan sonra odanın kapısına geldim ve heyecanla kapıyı tıklattım.
Ses gelmeyince kapıyı açtım, odada eski bir televizyon, kahverengi bir koltuk, rahat görünen bir yatak, el örmesi bir halı vardı. Yaşlı kadın ise kıpırdamadan yatağında öylece yatıyordu.
Nefes alıyor mu diye merak edeceğim kadar hareketsizdi bu kadın. Kadının yanına yaklaştım ve parmağımı burnunun ucuna getirdim. Çok yavaş nefes alışverişi yapıyordu.
"Fazla zamanı kalmadı." Dedi Bayan Kang.
"Anlamadım?" Dedim.
"Bayan San Ha 107 yaşına girmek üzere, artık yatağından bile kalkamıyor, yemek yemeyip su içmiyor. Sadece uyuyor, ölüden farksız."
Gerçekten çok 107 yaşına girmek üzere miydi? Bu kadar uzun yaşayan birini ilk defa görüyordum.
"Bakımı kabul etmiyor mu?"
"Etmiyor, sadece uyumak istiyor. Yalnızca torunu yedirip içirirse kabul ediyor."
"Öyleyse neden ona torunu bakmıyor?"
"O çok meşgul."
"Anladım." Demek sadece torununun bakımı üstlenmesini kabul ediyordu, böyle şeyler sadece dizilerde olur zannediyordum.
"Yarın gelir başlarsın, şimdiden kolay gelsin." Dedi Bayan Kang. Yarın işimin ilk günü olacaktı.
"Teşekkürler."