Okula gidiyormuş gibi hazırlandım ve babamın yanağına bir öpücük kondurup evden çıktım. Para kazanmaya ihityacım vardı ve bunun için okulu asabilirdim.
Bindiğim minibüs villanın yakınlarında durduğunda araçtan indim ve villaya doğru yürüdüm. Henüz iş saatim değildi ve hava karanlıktı. Erken gelmiştim çünkü yaşlı kadına yiyebilmesi için lezzetli atıştırmalıklar hazırlayacaktım. Hem torununa da ikram eder, tanışmış olurdum.
Evin mutfak kapısının anahtarı bana verildiği için içeriye mutfaktan girmiştim. Işığı açtım ve tezgahı temizledikten sonra yumurtalı ekmek yapmak için hazırlıklara başladım.
🔗
Ekmeklerim nefis kokuyordu, hemen tabaklara bölüştürdüm ve yaşlı kadının odasına doğru yol aldım. Bu nefis kokunun onu bile derin uykusundan uyandıracağına emindim.
Kapısını tıklatma gereği duymuyordum, ne de olsa duyup bir cevap vermiyordu.
Kapıyı açar açmaz yatağının yanındaki sehpaya tabağı bıraktım ve kadına seslenmeye başladım.
"Bayan San Ha. Uyanın lütfen, sizin için yumurtalı ekmek yaptım."
Yaşlı kadından hiç bir tepki alamayınca onu uyandırmak için yanımdaki sürahiden avcuma biraz su döktüm. Kadının yüzüne serpiştirmeme rağmen kalkmıyordu ve bu sıkıcı bir hal almaya başlamıştı.
Bir kaç kez daha dürttüm ama cevap vermiyordu ve bu kez elimdeki sürahinin tamamını yüzüne boca etmiştim.
Kadın bunca yaşına rağmen son derece atik bir şekilde doksan derecelik açıyla oturur pozisyona geçince ne kadar yetenekli olduğumu düşünüp pişkin pişkin sırıttım.
"Ne oluyor?" Dedi Bayan San Ha. Acaba normalde de konuşuyor muydu, yoksa benim yöntemim sayesinde mi konuşuyordu merak ediyordum.
"Ben sizin yeni yardımcınızım. İsmim Tzuyu, Tzuyu Chou. Ve siz de Bayan Kim San Ha'sınız."
"Yeni yardımcı mı? Kimseye ihtiyacım yok dememiş miydim ben? Torunum bana yetiyor! Hem nasıl bir yardımcısın sen? Şu halime bak her yerim ıslandı!"
Bayan San Ha'nın cırtlak sesi yüzünden tüm ev halkı uyanacak diye korkuyordum. Ve sanırım korktuğum başıma geliyordu. Merdivenden gelen seslere karşılık sadece tırnaklarımı kemiriyor, yaşlı kadının üzerine bir sürahi suyu boşaltmamı nasıl izah edeceğimi düşünüyordum.
Odanın kapısından içeriye Bayan Kang gireceği anda, Bayan San Ha konuşup beni ispitleyemesin diye yaptığım yumurtalı ekmeği ağzına sıkıştırdım, ve dişleri olmadığı için zorlanmasın diye bardağa su doldurup eline tutuşturdum.
Bayan Kang içeri girdiğinde gözleri şaşkınlık ile açıldı.
"Ne? Bayan San Ha yemek yiyor, su içiyor, uyanmış? Hem de torunu dışında biri mi ona tüm bunları yaptırıyor?"
32 dişimi de göstererek gülümsedim, çirkin şansım vardı herhalde. Yaptığım her salaklıktan kurtulmayı başarıyordum.
Bayan San Ha ağzındakileri bitireceği sırada ekmeğimden bir tanesini daha ağzına sıkıştırdım.
"Nasıl yapıyorsun bunu? Nasıl ona yemek yedirmeyi başardın? Hatta daha doğrusu nasıl uyandırabildin?"
"Ah şey, özel bir yetenek diyebiliriz."
Bayan Kang gülümsedi ve odadan çıkmadan önce son cümlelerini kurdu.
"Birazdan Bay ve Bayan Kim evden çıkacaklar, ben de onların asistanı olarak gitmek zorundayım. Ancak oğulları hasta ve evde olacak, sen de burada kalıp Bayan San Ha ile ilgilenirsin."
"Tamam, ben buradayım."
Bayan San Ha ağzındakini bitirdi ve bana döndü.
"Sen ne çeşit bir manyaksın?!"
"Bakın efendim, hiç bir şey yemiyormuşsunuz hatta su bile içmiyormuşsunuz. Ben de size yardımcı olmak istedim. Görevim bu."
"İstemem yardım falan."
"İstemeyebilirsiniz, bazen hayatta istemediğimiz şeyler başımıza gelebilir. Hep istediklerimiz olmuyor. Yoksa ben şimdiye Yugyeom'la evlenmiştim."
"Anlamadım."
"Boşverin, suyunuzu için. O suyu içmezseniz üzerinize bir kova su boşaltırım ve tamamen susuzluğunuz giderilmiş olur."
Odadan çıktım ve doğrudan mutfağa indim. Bir tabak yumurtalı ekmek daha vardı. Bay Kim ve Bayan Kim"in oğulları hasta olduğuna göre ona da kahvaltılık bir şeyler götürmek gerekiyordu yani yumurtalı ekmeği ona götürecektim.
Mis gibi kokuyordu, kesinlikle çok beğenecekti.
Tabağı kaptım ve hızla hasta oğullarının yanına gitmeye koyuldum. Bu koskocaman evde belirli bir odayı bulmakta fazla zordu.
Bay Kang dün bana evi anlatırken odayı görmüştüm, ve şimdi de tam karşısında duruyordum. Kapıyı tıklattım ama kimseden ses çıkmıyordu. Bu evde hastalık gibi bir şeydi herhalde cevap vermemek. Bodoslama odaya daldığımda üzeri çıplak, yüz üstü yatan birini görmeyi beklemiyordum.
"Ah şey, çok özür dilerim." Dedim telaşla, yine cevap vermiyordu. Odadan çıkacaktım ama arkamdan seslendiğini duydum.
"Çok soğuk." Dedi, kışın ortasında üzeri yarı çıplak uyuyan adam.
Ateşini ölçebilmek için yanına doğru yürüdüm ve komidinin üzerine elimdeki tabağı bıraktıktan sonra "Bana dönebilir misiniz?" diye sordum.
Hareket edecek hali bile yoktu sanki. Onun dönmeyeceğini anladığımda ise kendisini kollarından tutup döndürmeye çalıştım. Yüzü belli olmaya başladığında ise onu kaldırdığım gibi bırakmış yatağa çakılmasına sebep olmuştum. Bu Yugyeom'du.
Şimdi ne yapacaktım? Kesin benimle dalga geçecekti ya da ona yakın olabilmek için onun evinde işe başladığımı düşünecekti.
Tırnak etlerime dadanıp tanrıdan yardım dilenirken yatağın üzerindeki yastığı gördüm ve alıp yastık kılıfını çıkardım. Biliyorum bu çok saçmaydı ama yapacak başka bi şeyim yoktu. Çıkardığım kılıfı anında kafama geçirdim ve kamufle olmaya çalıştım.
Yatağa çakılan Yugyeom gözlerini açtığında karşısında yastık kafalı birini görmeyi beklemediğinden birden yataktan sıçramış eline de kılıfsız olan yastığı almıştı. Yastığı bir kılıç gibi tutup benden yani yastık kafalı birinden korunmaya çalışıyordu.
"Hey! Sen de nesin? İmdat! Anne, baba, büyükanne, Bayan Kang!"
Telaş içinde yatağın üzerinde ayağa kalkmış, elinde bir kılıç misali yastığı tutan Yugyeom'a ne diyeceğimi bilmiyordum. Hemen bir şeyler uydurmalıydım.
"Ah şey, çok hassas bir bünyem var, hastasınız ve yardım etmem gerekiyordu ama ben de şifayı kapmamak için böyle bir tedbir aldım." Dedim ve "Unutmadan, ben yeni bakıcı Tzu- Tzaya."
Kılıfın geniş aralıklarından görebildiğim kadarıyla rahatlamıştı. Elindeki yastığı bir kenara bırakıp yatağa oturdu. Az önce baş ağrısı ve ateşten halsiz düşen adamın birden kalkıp hareket etmesi son derece komikti.
"Öyle desenize." Dedi sinirli bir şekilde, ya da utanmış olmalıydı. Korktuğu için kendisini ezilmiş hissediyordu.
"Sizin için yumurtalı ekmek getirdim. Hastasınız aç kalmayın."
Elimle nereyi işaret ettiğimi bilmiyordum ama tabağı gösterdiğimi ümit ettim.
"Teşekkürler."
Arkamı dönüp hızla odadan çıkmak istedim. İlk önce kapının yanındaki dolaba, sonra duvara ve sonra da komodine çarparak sonunda odadan çıkmayı başarmıştım. Arkamdan bu deli ne yaşıyor dediğine de emindim.
Bu evdeki üç günlük maceramda Yugyeom'dan nasıl saklanacak, nasıl kimliğimi gizleyecektim? Öğrenirse kesinlikle rezil olurdum. Kendimi geliştirmek için çalıştığımı bilmesini istemiyordum.