3/İkinci Saat

2K 171 20
                                    


Hoş geldiniz veee

İyi okumalaaar...

'Telefonumun şarjı bitmiş. Sikeyim böyle işi.' Sinirle yanındaki koltuğa tekme atıp yerimden zıplamama neden olan çocuğa kısa bir bakış attım. Her ne kadar böyle bir durumda histeri krizi geçiren bir kişiyi çekemeyecek olsam da oldukça haklı nedenleri olduğundan bu durumu bir süreliğine göz ardı edecektim.

'Sakin olur musun biraz? Saçma sapan hareketlerinle buradan dışarıya ışınlanamayacağız.' Siyah saçlı olan konuşup tekmesinin ardından küfürlerine devam eden kırmızı saçlıya sinirle baktığında diğer herkes onları izliyordu.

Pekala bulunduğumuz durumu tam olarak kabullenmemiş olabilirdik.

'Daha iyi bir fikrin varsa söylemeye ne dersin?' Kırmızı saçlı adam ondan birkaç santim kısa olana hızla ilerlediğinde diğer siyah saçlı olan onu durdurup ittirmişti.

'Kavgayı kesin. Şu an en son ihtiyacağımız olan şey ekstra bir stres kaynağı.' Bana yardımcı olan adam konuşup ayaklarımın ucuna oturduğunda düşüncelerimi bir süreliğine geri plana itmeye karar verdim.

'Görünüşe bakılırsa,' her birine bakıp yüzlerindeki olumusuz duyguları umursamamaya çalışarak devam ettim. 'bir süre daha buradayız.'

'Ben Jungkook, buraya arkadaşımın zoruyla geldim.' Aklıma önce Mingyu sonra ise annemin araması gelmişti. En sonunda ise televizyondaki kadının bahsettiği ölüler ve yaralılar.

'Aman tanrım, hayır.' Tüm bu facia yaşanırken Eunha ameliyatta olmalıydı. Annem onun yakınlarında hastanede, Mingyu ise güçlü acı dolu çığlıkların geldiği üst kattaydı.

'Hayır, hayır Mingyu.' Ayağımdaki acıyı umursamadan ayağa kalkmaya çalışmış ve anlamsız bir çabayla merdivenlere ilerlemek istemiştim. Kollarımdan tutulup aynı şekilde koltuğa geri oturtulduğumda ise bacağımdaki acı hafif bir şekilde kendini belli etmişti.

'Yukarıdaydı.' Bu sefer katta bulunan en endişeli yüz bana aitti. Sesim hissettiğim acı ve endişeyle harmanlamıştı ve ciddi anlamda çaresiz hissediyordum.

'Ölmemiştir değil mi?' İçimden geçenler ise tamamen farklıydı. Bir umut bulmak amacıyla sorduğum sorunun cevabını duyduğum çığlıklar yanıtlıyordu aslında. Ölmüş olması çok da imkansız değildi. Belki de duyduğum o acı dolu çığlıklardan birisi de ona aitti.

'Şimdi bunları düşünmeyelim.' Büyük bir el omzumu sıvazlayarak yanıma oturdu. Sesini olabildiğince sakin tutmuştu.

'Ben Namjoon. İşte çok bunaldığım için farklılık yapmak istedim. Seokjin'le birlikte kendimizi buraya attık.' Aynı şekilde sakin çıkan ses tonuyla konuşup beni koltuğa taşıyan kişiyi gösterdiğinde herkesin kafası ona dönmüştü.

'Ben de Seokjin,' kahverengi tonlarındaki kısa saçlarını karıştırıp bizlere baktı. 'Namjoon'la aynı nedenden buradayım. İşten bunalmıştım. Şimdi ise kesinlikle işimi buraya tercih ederim.'

'İyi tarafından bak, orada olsaydın belki ölmüştün.' Alaycı bir tavırla konuşan sarı saçlı adam tekli koltuğa oturmuş sırtını yaslamıştı.

'Ben Yoongi bu arada. Şurada duran arkadaşlarımın zorlamasıyla buradayım.' Biraz arka tarafta kalan iki kişiyi işaret ettikten sonra ellerini ensesinde birleştirip gözlerini kapattı.

'İyi tarafından bak Yoon. Gelmeseydin belki ölmüş olurdun.' İşaret ettiği arkadaşlarından birisi Yoongi'ye bakarak konuşup tekli koltuğun koluna yaslandı. Ortamı yumuşatmak ve arkadaşıyla uğraşmak için çabaladığı görülüyordu.

pour nous trois//vminkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin