Beomgyu ve Hueningkai ellerindeki yemek dolu tepsileriyle ilk gördükleri boş masaya oturdular. yemek arasına girmişlerdi ve birbirlerinin tek arkadaşları olduğu için sürekli birlikte vakit geçirirlerdi. ama ne yazık ki şuanlık çok da içli dışlı değillerdi.
"keşke puding'den de alsaydın kai, gerçekten tadı çok güzel" yiyeceklerinin birkaçını paketinden çıkarırken göz teması kurmadan konuştu: "Çilekli puding'i pek sevmem." dedi hueningkai. ceketini çıkarıp yanına koydu ve önündeki sandviçten bir ısırık aldı.
Küçük, önüne gelen bir tutam saçı serçe parmağı ile ayırıp dolu bir kaşık attı ağzına. yediği şeyden keyif aldığını mimikleriyle belli ediyordu, bakarken gözleri parlıyordu. "kağıtları sınıfta veririm sana." dedi küçük ağzındaki lokmayla. hueningkai kafasını sallayıp yemeğine döndü.
uzun olan çatalını yemeklere saplayıp geri çıkarıyordu. beomgyu kaşığını yana bıraktı. "neyin var? dalgın gibisin şu aralar." gözleri buluştu daha sonra. hueningkai ellerini önünde kenetleyip lokmasını yuttu. "birinden hoşlanıyorum beomgyu."
küçük olan duyduğu şeyle dalgın gözlerini açtı, kaşlarını kaldırdı. sadece yorgun olduğunu düşünüyordu. konuşmasına izin vermeden ekledi. "yumuşak ve guzel saçları var,gözleri çok güzel,üstelik küçük ve narin." heyecanla anlatıyordu duygularını.
Karşısındaki nin ise yüzü düşmüştü .tek arkadaşını kaybetme düşüncesi mi yoksa başka bir şey mi vardı bilmiyordu fakat sadece üzülmüştü.
"böyle mükemmel biri dünyada var mı ki?" evet, vardı. ve şuan tam da karşısında oturuyordu. kendi mükemmeliğini neden fark edemiyordu ki? aynada her gün gördüğü yüz yeterince kusursuzdu. belki de gerçek bir ayna değil, ona ayna olabilecek bir insan gerekiyordu fark edebilmesi için.
"evet var." dedi hueningkai .yüzüne masum bir gülümseme takındı. 20 santimetre, ellerinin arasında sadece 20 santimetre vardı. kalbi onun için atarken bedenleri birbirinden hâlâ çok uzaktı. gözlerini yemeğinde kaldırıp karşısında oturan gence baktı beomgyu. neden üzülmüştü bir anda? Ya da kıskanması normal miydi? ilişki kuracağı kişi çok şanslıydı. yetenekli ve yakışıklı biriydi. kalbi çok güzeldi ve hareketleri kalp çarpıtıcıydı. evet, onu beğeniyordu. hueningkai'yi kim görse beğenirdi zaten.
büyük olan da kafasını kaldırınca gözleri kenetlendi bibirine.ve birkaç saniye boyunca hiçbir şey yapmadan birbirlerinin gözlerinin içine baktılar.kalp atışını hızlandıran,içini yumuşatan o göz temasını bölen beomgyu olmuştu.gözlerini kaçırıp yemegiyle ilgilenmeye başladı.
etraf öğrenci sesleriyle dolu ve gürültülüydü, ama hueningkai de bunları duyamayacak kadar aşıktı. koca bir sessizliğin içinde one eğilmiş yüzüne bakıyordu. utanınca daha da şirin görünüyordu. duygularını bastırmada zorlanıyordu çünkü saçlarını okşama, ellerini tutma isteği o kadar güçlüydü ki vücudunu etkisiz hale getirmişti. kızaran yanaklarının üzerinde elini gezdirip kendine yaklaştırmak istiyordu.
"Onunla çok yakın mısın? şarkılarda anlattığın kişi o muydu?" Diye ardı ardına sıraladı cümleleri.hueningkai bir müzisyen değildi,bu işi kariyeri için değil keyfi için yapıyorsa şarkıların gerçek bir anlamı olması gerekiyordu.
"evet" dedi hueningkai. "pek yakın olmasak da bana şarkı yazdırabilecek kadar kalbim ona yakın." ikisinin de tepsisi boşalmıştı.hueningkai kalan son parçayı da ağzına atıp ayağa kalktı,ardından da beomgyu. tepsileri yemekhaneye koyup yukarıya çıktılar. bugün müzik odasında buluşmayacaklardı, bu konudan hiç bahsetmemislerdi.
cok uzun bir fic olmayacak
ŞİMDİ OKUDUĞUN
love notes
Fanfictionbeomgyu, yazılan her şarkının kendine ithaf edildiğini bilmeden hueningkai'ye müzik dersleri veriyordu.