beş.

247 44 22
                                    

bugün üniversiteye birlikte gideceklerdi. durağa yaklaşan otobüse binip arka ikili koltuğa oturdular. ikisi de boş boş etrafa bakınırken hueningkai çantasını kucağına alıp içinden kablosuz kulaklığını çıkardı ve tekini beomgyu'nun kulağına taktı. müzik zevklerinin uyacağını düşünüyordu. playlistindeki şarkılar çalmaya başlayınca kai kafasını arkaya attı, beomgyu ise onun omzuna kafasını koyup şarkıyı mırıldanmaya başladı.

bu ani hareketle hueningkai kafasını kaldırıp genç oğlana baktı. farkında olmadan kalp ritmini bozuyordu yine. omzuna dökülen tel tel saçları güzel ve yumuşak duruyordu. sıcaklığı ise başlı başına dengesini kaybetmesinin nedeniydi. küçük olan, elini diğerinin koluna dolayıp hueningkai'nin eliyle oynamaya başladı, gözleri kapalıydı.

aşağıdan yukarıya doğru yayılan titreme hissi uzun olanı etkisiz hale getirmişti. elleri o kadar minikti ki kendi elinin yanında bebek gibi duruyorlardı. bu kadar temas çok fazla gelmişti kai'ye. aklında yine gerçek olmayacak hayaller kurdurtmuştu ona.

küçük beden koşarak sarılıyor ona. kafasını göğsüne yaslarken kalp atışlarını fark ediyor büyüğün. belki de belindeki ellerin soğukluğu, kalbinin hızı ile aynı anlama geliyordur. sevimli yüzünü yukarıya kaldırıp yavru bir kediyi anımsatan gözlerini aşık olduğu çocuğa dikiyor. hueningkai dudaklarını onun küçük dudaklarına yaklaştırıp kısa ama derin bir öpücük veriyor. bu küçük öpücük ise ikisinde de garip duygular yaratıyor. sanki boşlukta süzülüyorlarmış, hiçbir şey gerçek değilmiş gibi. ayrıldıklarında ikisi de birbirine en yoğun duygularıyla bakıyor. beomgyu ise minik bir öpücük daha verip çekiliyor, çünkü önceki duygularını tatmin etmede yeterli değildi.

gözlerini daldığı camdan çekip yanındaki küçüğe döndü. hâlâ aynı şekilde duruyordu. müzik gerçekten insanı gerçeklikten uzaklaştırıyordu. beomgyu hayatına girdiğinden beri bunu daha net anlamıştı kai. kendi elini diğerinin küçük eline götürüp yavaşça tuttu. bu elindeki hareketlerin durmasını sağlamıştı. hemen sonra üzerinde hissettiği gözler dudaklarında küçük bir gülümseme yarattı.

ellerinin soğumaya başladığını hissetti beomgyu. bu kadar yakın olmak onun hoşuna gitmişti. şu an elini saçlarına götürse hueningkai kızar mıydı? ya da arkadaşlar birbirlerinin yanaklarını öpebilir miydi? çünkü şuan bunları yapmak istiyordu. bunlar arkadaşça duygular mıydı?

gözleri ona bakmayan gözlerde buluştuğunda gülümsedi. gözleri kemerli burnundan aşağıya kayarken daha önce hiç dokunmamış olduğu yanaklarına baktı. neden konuşmuyorlardı bilmiyordu ama ona bakıyor olmaktan da şikayetçi değildi. bakışları dudak ve çenesine kayınca ister istemez düşündü, parmaklarını üzerinde gezdirmeyi.

kafasını bir anda kaldırıp saçını kaşıdı. "ne yapıyorum ben böyle?" diye geçirdi içinden. hueningkai de kafasını yasladığı camdan çekip ona döndü.

"iyi misin?" galiba ani hareketi onu korkutmuştu. "evet." diye yanıtladı beomgyu. sesi kısılmış ve bu da kekelemesine sebep olmuştu.

"hayır! onun gözünde aptal gibi görünmek istemiyorum" oysa düşündüklerinin hiçbiri onun düşündüğü ile ayni değildi. hueningkai, beomgyu'nun aksine bunu sevimli bulmuştu. aslında o beomgyu'nun her hareketini sevimli bulurdu. otobüs durduğunda ikisi de gözlerini birbirinden ayırıp arka kapıya yöneldiler. kai kalbindeki bu çarpıntıya, kendisinde yarattığı değişik duygulara alışmıştı. ama beomgyu bunu ilk defa yaşıyordu. o da delirmiş gibi hissediyordu. gözleri açıkken hayal kurmuştu ve şimdiye kadar böyle bir şey yaşamamıştı.

kafasını sallayıp kendine keldikten sonra o da koşarak kai'nin arkasından geldi. vücuduna vuran soğuk sabah rüzgarı ile ellerini kollarına götürdü. otobüsün içi sıcaktı, ya da o yandığını hissetmişti.

"üşüdün mü?" dedi hueningkai. çantasının koluna attığı ceketini çıkarıp ona uzattı. beomgyu ise beklemeden gülümsedi ve üzerine giydi. "teşekkürler."

ceketi o kadar büyüktü ki kol kısmı ellerinden bir karış daha uzundu ve resmen içinde kaybolmuştu. alt kısmı neredeyse diz kapaklarının üstüne kadar iniyordu. "ama sen üşüyeceksin." hueningkai durup ona döndüğünde beomgyu da aynı şeyi yaptı. küçüğün önündeki fermuarı çekerken cevap verdi. "Ben üşümem merak etme." ardından, önden yürümeye başladı.

Beomgyu kolundaki fazla kumaşı burnuna yaklaştırdı. kendisinin tatlı kokusunun aksine erkeksi kokuyordu, ama klasik erkek parfümlerinden de değildi. "hey!" dedi beomgyu. ve diğerinin arkasından hızla koşarak aralarındaki mesafeyi kapattı. "beni bekle."

bugün beomgyu'nun kafasında soru işaretleri bırakmıştı. neden en yakın arkadaşına karşı böyle şeyler hissediyordu? arlarındaki yakınlıktan dolayı mıydı emin değildi. sadece kafasını karıştırmıştı güzel çocuk. neden böyle hissettigine anlam veremiyordu. fakat her güzel şeye bir anlam yüklemesi de gerekmiyordu.

cok duzenlemedim umarim sacma bir yer ya da tekrarlama yoktur

love notesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin