İyi okumalar <3
Gözlerimi açtığımda saat daha çok erkendi. Hava aydınlanmamıştı bile. Yine de iyi uyumuştum ve uykumu almıştım.
Yataktan kalkıp lavaboya gittim. Elimi yüzümü yıkayıp iyice ayıldım. Odama geçtiğimde yapacak bir şey bulamadım. En iyisi kahvaltıyı hazırlamaktı.
Mutfağa girip ne yapacağımı düşündüm. Ev halkının uyanmasına daha çok vardı. O yüzden önce bir kahve içip daha sonra kahvaltıyı hazırlayabilirdim. Kahvenin suyu kaynayana kadar odaya gidip üstümü değiştirdim. Rahat bir kot pantolon ve kazak giydim. Telefonumu da alıp mutfağa geçtim. Su kaynamıştı, kahveyi de kupa bardağa koyup karıştırdım. Bir sandalye çekip masaya oturdum.
Aklıma bu evliliği istemediğim halde çokta fazla tepki vermediğim geldi. İlk duyduğumda babama sadece istemediğimi söyleyip daha sonra hiçbir şey diyememiştim.
Sonraki sabah kreşe gidip babamla yine konuşamamıştım. Akşamına zaten Ferman ağalar gelmiş ve Ömer Çağan'ı söylemişlerdi. Yani Ömer Çağan'ı öğrenene kadar neredeyse hiç karşı çıkmamıştım, zaten öğrendikten sonra da içim elvermemişti.
Sonra içimden bir ses "Karşı çıksan neye yarar, baban böyle sakin iyi birine benziyor ama içi öyle değil." dedi. Haklıydı içimdeki o ses. Babam iyi biriydi ama sözünün üstüne asla söz söylenemezdi. Tersi çok pisti. Ve açıkçası babamdan korkardım. Şu zamana kadar sürekli babamın dediklerini yaptığım için aramız iyiydi.
Eğer onun karşısında ona başkaldıran, sözünü dinlemeyen bir kız olsaydım belki de çok daha önce daha kötü şartlarda biriyle evlendirirdi. Belki benden yaşça büyük biriyle, belki tekinsiz biriyle kim olduğu önemli olmazdı.
Karakter olarak zaten yumuşak başlı biriydim ama inadım vardı. Fakat inadım babama karşı geçerli olamıyordu. O yüzden babama tek kelime edememiştim ya.
Kahvem bittiğinde bardağı yıkayıp çay suyu koydum. Daha sonra kahvaltılıkları çıkarıp masaya koydum. Yumurtaları kırıp çırparken Zehra'da hazır bir şekilde gelmişti. O çayı demlerken diğerleri de gelmişti. Yumurta piştikten sonra masaya koyup bende oturdum.
Kahvaltı faslından sonra masayı kaldırdık beraber. Zehra ve Selim okula giderken babam işe gitmişti. Gülendam abla da hazırlandığında Mert Ali'yi beklemeye başladık.
Çok sürmeden telefonuma mesaj gelmişti. Mert Ali "Kapıdayız." yazmıştı. Ayakkabılarımızı giyip dışarı çıktığımızda araba kapının önündeydi. Bizde arabaya yaklaştığımızda Mert Ali inip karşımıza geçti. "Günaydın." deyip arka kapıyı açtı. Bizde "Günaydın." dedik. Önce Gülendam abla bindi. Daha sonra bende binip kapıyı kapattım. Önde Elif anne oturuyordu.
"Günaydın." dedi. Ona karşılık verdik. Mert Ali arabayı çalıştırıp çarşıya doğru sürmeye başladı.
"Nasılsınız görmeyeli?" dedi Elif anne.
"İyiyiz siz nasılsınız?" diye cevapladı onu Gülendam abla.
"Çok şükür, bizde iyiyiz."
Arabada biraz sessizlik oldu. Yolu izliyordum. Ciddi ciddi evleniyordum ve alışverişe gidiyorduk. Hala inanmakta zorluk çekiyordum sanırım.
Araba yavaşladığında geldiğimizi anlamıştım. Mert Ali arabayı park ettiğinde hep beraber arabadan indik.
Daha çok çeyiz dükkanlarının olduğu sokağa girdik.
"Ben diyorum ki önce çeyizlik eşyaları alalım, daha sonra da sana kıyafet falan alalım kızım, nasıl olur?" diye sordu Elif anne.
"Aslında kıyafete gerek yok. Diğer eşyalarında ne olduğunu bilmiyorum ama çok bir şeye gerek yok."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÜÇÜK BİR CAN
General FictionEşini yeni kaybetmiş bir adamla evlenmek mi? Hemde daha birkaç aylık bebeği olan bir adamla? Kendi halimde yaşayıp giderken nerden çıkmıştı bu evlilik? Ben kendim daha küçüktüm, minicik bir bebeğin sorumluluğunu nasıl alabilirdim ki? ...