Hayatta bir çok zorluk çıkardı karşımıza, ama iyi olan çıkardı bu zorluktan. Allah bir şekilde ulaştırırdı seni doğruya, bazen dibe batardın ama o dip seni iyiye ulaştırmak için bir bahaneydi aslında. Her zorluğun bir güzelliği vardı, bu yüzden hiç pes etmemeliydik.
Sabah erkenden kalkıp yürüyüşe çıkmış ve duşa girip hazırlanmıştım, Pınar abla bizim için güzel bir kahvaltı hazırlamıştı. Pınar abla dedemin bizimle gönderdiği bir nevi küçük annemizdi, aslında dedem onu ajan olarak göndermişti ama Pınar abla dedeme asla bir şey söylemezdi. Evin bütün işleriyle o ilgilenirdi, hiç evlenmemişti küçüklüğümüzden beri o ilgilenirdi bizimle ve evle. O da bizimle kalırdı, evin yan tarafındaki küçük daire ona aitti.
"Günaydın evimizin sultanı, yine harika şeyler hazırlamışsın." yanına gidip sulu bir öpücük bıraktım yanağına, uykucu beyimiz hala uyuyordu anlaşılan. "Ben şu sarıyı uyandırıp geliyorum hemen." mutfaktan çıkıp üst kata doğru ilerlemeye başladım. Çınar ile çok benziyorduk, ben onun kız versiyonu yada o benim erkek versiyonum da diyebilirdik. İkimiz de sarışın kıvırcık saçlıydık, koyu yeşil gözlerimiz dolgun dudaklarımız vardı. Nenem bize doğuştan makyajlı derdi, çünkü ikimiz de kırmızımsı dudaklara ve uzun gür kirpiklere sahiptik. Ha tabi benim hemen kızaran bir yanağım vardı, bu özellik Çınar'da yoktu sadece bana özgüydü. Odanın kapısını yavaşça araladığımda yatakta kimse yoktu, sanırım duşa girmiştir diye düşünürken balkondan konuşma sesleri geliyordu. Odaya doğru adımlayıp yatağın üzerine oturdum.
"Bilmiyorum Emir, hiçbir güç vazgeçiremez onu. O piçin işini bizden başkası da bitiremez, bir şeyler yapmam gerek." kimden bahsettiğini bilmiyordum, ayrıca kimin içini bitireceklerdi? Sıkıntılı bir nefes verip tırabzanlara tutundu. "Karayla konuşacağım, öğlen sende gel." Kara da kimdi? Bana doğru döndü ve korkuluklara yaslandı, gözleri beni bulduğunda doğruldu ve elini ağzına götürüp bir şeyler söyledi. Beni gördüğünde o sıkıntılı hali gitmiş gülümseyen Çınar gelmişti, içeri girip yanıma geldi ve beni yatağa itip gıdıklamaya başladı. "Sessiz sessiz abinin odasına girip telefonunu dinlemek he, bunu sana ödeteceğim küçük hanım." sinirle itmeye çalıştım onu ama çok güçlüydü.
"BİZ AYNI YAŞTAYIZ ÇINAR!" dedim kahkahalarımın arasında, sırf benden birkaç dakika önce doğdu diye beni kendisinden büyük ilan ediyordu. Çıplak göğsünü çimdikleyip ittirdim onu üzerimden, acıyla inleyerek kalktı üzerimden.
"Kızım resmen zeus'un kaslarını çimdiklediğinin farkındasın değil mi? Kaç kızın hayalini gerçekleştirdin şuan haberin var mı?" sinirle baktım ona.
"Umarım bu hayalleri üzerinde kimse gerçekleştirmemiştir Çınar!?" korkuyla kalktı ayağa ve banyoya doğru ilerledi, ben de peşinden ayaklandım ve üzerine doğru yürümeye başladım.
"Yani.. bizim de ih..."
"ÇINAR!" koşarak banyoya girdi ve kapıyı kilitledi arkasından. Elbette kimseyle birlikte olmamıştı, Çınar'ın hayatındaki tek kadın bendim. İkimiz de kıskanırdık birbirimizi bu yüzden hiç ilişkimiz olmamıştı. Sırf beni sinirlendirmek için yapıyordu bunu da. Banyonun kapısına gidip tekmeledim. "Görüşeceğiz Çınar efendi, aşağı gel hemen kahvaltı hazır." odadan çıkıp aşağı indim, geç kalıyordum. Çınar gelmeden kahvaltıya başlamak huyum değildi ama Hale savcı beni bekliyordu. Pınar abla ile kahvaltıya başlamıştık, Çınar da çok geçmeden gelmişti zaten. Kötü kötü bakıyordum ona, yanıma gelip öpmüştü beni. Kahvaltımı bitirdikten sonra çantamı ve dosyaları alıp Pınar ablaya ve Çınar'a veda ettim, arabama doğru ilerleyip son kez aynadan baktım kendime. Baharın gelişiyle ısınmıştı havalar, bu yüzden siyah kısa balon kol mini kemerli bir elbise giymiştim altıma da siyah çizmelerimi giymiştim. Adliyenin önüne geldiğimde her zaman ki gibi büyük bir kalabalık vardı, arabayı valeye verip çantamı alıp Hale savcının odasına doğru ilerledim. Anlaşılan bugün biraz karışıktı, polisler Orhan savcının odasının önündeydi. Mehmet amca da polislerin yanındaydı, sanırım görevden alınırken polisler de odasını inceleyeceklerdi. "Günaydın" dedim Mehmet başsavcının yanına giderek, yüzü buz gibi soğuktu. Sanırım kötü bir şeyler olmuştu, Mehmet amca elindeki fotoğrafı bana uzattı. Fotoğraftaki kişi bütün kanımın çekilmesine sebep olmuştu, Orhan savcının cansız bedeninin fotoğrafıydı bu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hukuksuz +18 (Devam Ediyor)
General FictionYüzyıllardır insanların dengede tutmaya çalıştığı bir terazi vardı, belki bu terazi hiç dengede duramamıştı ama biz hukukçular bu teraziyi eşit dengeleyebilmek için uğraşıyorduk. Bunca okul, bunca kitap, bunca cesaret adalet ve eşitlik içindi. Bu te...
