Not Very Welcome To Home

22 2 0
                                    

Beni görmesini beklemiyordum. Yalan söylemenin manası yok gerçekten sonrasında bunun üstüne düşünüp anlayacağını sandım. Ama o an anladı ve peşimden gelmeye çalıştı.

Garip. Ama sanırım biliyordu bunu. Yaşadığımı hissetmişti. Yoksa nasıl o an anlayıp benim o mesajı gönderdiğimi anlasın ki? Lanetli enerjimi sıfıra yakın şekilde sakladım, o kadar eğitim boşa gitmiş olamaz bir gölge olma konusunda. O zaman nasıl bu kadar hızlı anladı sorusuna tek bir cevap kalıyor.

Hissetmişti yaşadığımı.

Onun kollarında son nefesimi vermeme rağmen hemde.

Sanırım onu az önce paranoyadan kurtardım... Yoksa hep yaşadığımı hissedecekti kalbi ama bir yandan da boşa olduğunu söyleyecekti aklı.

Onu kurtardım ama şimdi büyük ihtimal ben kendi kendime paranoya kazanacak bir yere geldim. Buradan başka yere de gidemem üstelik. Tıkılı kaldım kısaca burada.

Nerede miyim?

Sadece hayatımın ilk 5 yılımı geçirdiğim evimde.

Neden mi paranoya yapacak bu ev?

Ablamın yandığını kendi gözlerimle gördüm bu evde.

En son kokladığım koku kül ve pişmiş et kokusuydu bu evde. Öncesinde Oikawana'nın gizli koylarından birine açıldığı için sert rüzgarla birlikte gelen okyanus kokardı. Eğer o sert rüzgar tersten eserse evin önündeki çam ormanın kokusu gelirdi.

Ben bu evdeki tramvamı atlatasıya kadar da en son kokladığım koku burnuma dolup duracaktı. Bu yüzden bunun için bir şeyler yapmalıyım.

Eve girer girmez eşyalarımı yerleştirmek için eski odamın olduğu yere doğru gittim. Dekorasyona kadar her şey aynı... Odamın kapısını açtım ve eskisi gibi iki yatak ayrı duvarlara konulmuş ve yanlarında çalışma masaları vardı. Birde ortak kocaman bir dolap. Kapı pervazında kala kalıp içeriyi süzdüm sadece.

Daha ileri gidemiyorum. Ayaklarım kıpırdamıyor. Aldığım valizi içeri fırlattım bende. O odaya yerleşeceğim. Misafir odasına filan değil. O oda.

Odaya girmem iki günümü aldı. Birde valizi de fırlattım içeriye kıyafetlerimi bile değiştiremedim iki gün boyunca. Tabi iki gün kapı pervazında beklemedim. Günde iki ya da bir öğünle idare ettim. Fazla yemekte yoktu yanımda anasını satayım şehre inmem gerek bir şeyler almak için.

En sonunda odaya girebildiğimde valizimi açıp yerleştim ve yeni kıyafetler çıkarıp duşa girdim. Sonrasında şehre inip gerçekten bir şeyler almam gerekti.

Evin bahçesine çıktığımda da ilk önce gözümün önüne alevler geliyordu. Bunu da atlatmam gerek... Ablamla oynadığım oyunları hatırlamalıyım.

Tüm bunları atlatmam için zaman gerekiyordu. Bu zamanda iki aya tekabul etti. İki ay yetecek kadar stok yaptım ve evden dışarı adımımı bile atmadım. Çoğu kişinin hayali olduğunu biliyorum. Evde her istediğin var ve dışarı çıkmama gerek bile yok... Ağlayın sürtükler istediğinizi ben aldım!

Öhöm.

...

Neyse az önce dediğimi geçelim, olay akışına dönelim.

İki ay sonunda evdeki sıkıcı rutinimden çıkıp artık akıl sağlığımın iyi olduğuna karar verdim. Paranoya yapacağım ev meğer tramva mı atlatacağım yermiş. İroniye bak. Tabi ki tam iyileşmedim ama bu kadar akıl sağlığı bana ömür boyu yeter. Şu an ise Zen'in silah deposunu basmaya gidiyorum.

Kendime not:
Uzun palto, siyah normalden uzun süet postallar, metalik yanaklarımı da kapatan bir maske, paltonun geniş kapşonunu geçirmiş bir şekilde olduğundan gözlerinde gözükmezken ve baştan aşağı simsiyah bir şekilde otobüse binme. Herkes sana bakıyor olur. Kapşonu da çıkartamam çünkü siyah uzun saçlarım en çok tanınma olasılığım olan bir özelliğim.

I was made for loving you babyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin